Sabah uyandığımda kapalı panjurların arasından sızan güneş kolumun üstünde 10 santimlik bir çizgi halinde uzanıyordu. "Günaydın" dedim güneşe, "senin olmadığın günlerde içim kararıyor". Panjur dediysem odanın oğlumun olduğu zamanlardan kalma, eskiden perde niyetine kullanılan panjurlardan bahsediyorum. Toz tuttukları için hiç sevmiyorum ama kısıtlı sürelerde bulunduğum bu eski eve çok zorunlu olmadıkça keyfe keder yatırım yapmak istemiyorum. 60 yaşını çoktan aştı kendisi, hoş kendinden gençlerden çok daha sağlam olduğu kesin ama makyajlanma gereğini de inkar etmemek gerek. Oda zaten ben bildiğimden beri o kadar el değiştirdi ki, kendisi de şaşıyordur bu işe. İlk taşındığımızda annemle babamın yatak odasıydı. Ben evden ayrıldıktan sonra annem eşyaları benim eski odama taşıyıp caddeye bakan bu odayı oturma odasına çevirdi, pencerenin önüne bir divan attı ve eline tığını, şişini alıp geleni geçeni seyrederek dantelini, örgüsünü ördü. Lakin kız kardeş büyüyordu ve "Oda isterem ben" dedi kulağını kaşımasa da (Züğürt Ağa'ya selam göndermeden edemedim) 😃. Annem oturma odasından vaz geçip salona taşındı, oda kardeşimin oldu. Kardeşimin evlenip evden ayrılması ile oğlumun üniversiteye başlayıp anneanne-dede evine yerleşmesi aynı sürece denk gelince oda yine el değiştirdi, bu defa oğlumun oldu. Şimdilerde benim işgalimde. Lafı uzattım esasen diyecektim ki bugün hava güneşli ve ben de 3 gündür hasta olma-olmama arasında gidip gelen durumumu galiba lehime çevirdim, kendimi daha iyi hissederek kalktım, en azından sırt ağrım geçmiş, boğazım yumuşamıştı.
Dün minnak Umutçikomuz 5 oldu. Kutladık tabii ki, işin onu ilgilendiren kısmı gelen hediyelerdi, onun yerinde ben olsam beni de onlar ilgilendirirdi elbette.
Defalarca üfleyip tükürük yağmuruna tuttuğu pastasından bir lokma bile almadı, biz yedik afiyetle, torun tükürüğü bünyeye şifadır 😂
Güneşli sabaha uyandım dediysem hemen kalktığımı düşünmediniz umarım. Sabah rutinim Storytel'den kitabımı dinlerken Candy Crush Saga'da ve Toy Blast'ta şeker patlatmaktır. Patlatacak şeker kalmayınca kalkıyorum ve kahvaltı hazırlamaya gidiyorum. Bu aralar okumaya üşendiğim Ahmet Ümit polisiyelerini dinliyorum Storytel'de. Özellikle İstanbul'da geçenleri. Dinleme sebeplerimden biri İstanbul hakkında bilmediğim pek çok şeyi de bu sayede öğrenmem. İstanbul'da yaşayan bir lise arkadaşım var, Semoş. Tam anlamıyla bir İstanbul aşığı, her taşı hakkında bilgisi vardır, koca koca defterler doldurur o bilgilerle, beni de ne zaman gitsem gezdirir, sayesinde çoğu İstanbulludan daha çok mekan gördüğüme eminim. Lakin pandemi pek çok şeye engel olduğu gibi İstanbul gezilerimize de engel oldu, kendimi geçtim Semoş bile kapandı kaldı. Umarım artık gezilerine yeniden başlar, ben de peşine takılıp o mekan senin, bu mekan benim hem gezer, hem bilgilenirim.
Elimde Tim Parks'ın "Hotel Milano" isimli kitabı var, Kitap Fuarı'ndan aldım, niyetim kahvaltı sonrası biraz okumaktı ama evde hiç yemek olmadığını hatırlayınca Storytel'imle birlikte mutfağa girdim. Komiser Nevzat cinayet peşinde koşarken ben de etli nohut, pirinç pilavı ve zeytinyağlı pırasa pişirdim. Pırasaya limon ve mandalina suyu ekledim. Hızımı alamadım dün çocuklara yaptığım börekten artan yufkaları da sarıp buzluğa kaldırdım. Sonra da "Eee bu kadar yeter" deyip çıktım mutfaktan. Komiser Nevzat da biraz dinlensin bu arada.
Öğleden sonra kız kardeş geldi, kahve içip gıybet yaptık, sonra onu yolcu edip birkaç iş hallettim ve yazmaya oturdum. Hollanda'dan döndüğümden beri sol ayağımda bir ağrı var, çok yürümekten olduğunu düşündüm ama hâlâ geçmeyince doktora gitmeye karar verdim. Yarın randevu alabilirsem bir Ortopedi ziyareti yapacağım, bakalım ne diyecekler.
Bir emekli olarak pazar akşamı telaşesinden azadeyim ama çalıştığım zamanlardan ne sıkıcı olduğunu iyi bilirim, o yüzden çalışan dostlara kolaylıklar diliyorum, yeni haftanız sağlıklı ve keyifli geçsin...
Not: İki gündür blogspotun okuma listesine girdiğimde 4 yıllık postlar çıkıyor karşıma, yıllardır yazmayan bloggerlerin çok eski yazıları görünüyor ve beni çileden çıkarıyor, galiba ortalıkta dolaşan virüs kokteyli blospotu da etkiledi 😂
Evet bende de eski yazılar düşüyor.
YanıtlaSilGeçmiş olsun ayağınız. Bizşmkiler bana çok takılıyorlar evde topallıyorsun gezerken hiçbir şeyin yok diye. Valla gezmekten döner dönmez ağrılarım tavan yapmaya başlıyor .
Küçük delikanlının nice harika yılları olsun :)
Bitmek bilmedi o yazılar, hala düşüyor, bir de bazıları vefat eden bloggerlerin insan üzülüyor.
SilAyak için dr a gittim ama aşırı yürümenin yorgunluğuna verdi, neyse ki kırık-çatlak yokmuş. Buz-pomad idare edeceğim.
Güzel dileklerinize çok teşekkürler.
Öncelikle torun tükürüğüyle bezenmiş pasta şifadır bir kere - derrrmişim!!! :)))
YanıtlaSilSizin şu Hollanda gezinizi fena kaçırdım, daha dönüp okuyamadım. Fotoğraflardan keyifli geçmiş gibi algıladım. Nicelerine diyelim.
Blogspot bana da en son üç sene önce yazı yayınlamış blogları getirmiş. Listeden çıkardım valla. Kafası karışmış çocuğun. Merkür de Mars da retro metro falan.
Ahaha sözkonusu torun olunca tükürük falan görmüyor göz, oysa kendi bardağımdan ikinci kez su içmeyen biriyim :)) Hollanda gezimiz çok güzeldi, uzun uzun yazdım, fırsat bulunca okursun, nasılsa duruyor blogda. Hadi biz blogspot dedik ama wordpress de yaptıysa var bu işte bir retroluk :)))
SilŞeker patlatma işine hiç girişmedim şimdiye dek Leylakcığım, neler kaçırıyorum bilemedim. :))
YanıtlaSilBenim listemde eski blog yazısı çıkmadı, ama bu ara merkür retrosu var, Neslihan'ın alanına girdim fütursuzca! :)))
Ben sadece tablette patlatıyorum şekerleri, telefon, bilgisayarda yok, epey stres atıcı bir oyun, çok da ilerledim, seviyorum. Başka bir oyunla da işim yok. Bence retrodur o iş, zira Neslihan'ın worpress'inde de çıkıyormuş, blogspota suç bulduyduk.
SilYataktan çıkmadan günlükleri okudum oh ne iyi geldi kokteyl gibi oldu. Ben yıllarca etrafıma köpek salyası şifalı diye yedirdim, tabi ki torun tükürüğü daha da şifalıdır inanmayan denesin:)
YanıtlaSilOh keyfin bol olsun. Amanın köpek salyası konusunda biraz şüpheliyim. İyileştin mi biraz?
SilUmut iyi ki doğmuş, çok güzel yaşları olsun inşallah...
YanıtlaSilşifalanmış pastaya da bayıldım :)
Çok teşekkürler Şule teyzesi, bir lokma yemedi pastadan ama bolca üfleyip katkıda bulundu :)))
SilNurşen'im İstanbul'u birçok Istanbul'ludan daha çok bilen ve daha çok sevensin.Üstelik bunu yüzlerce km.uzaktan başarıyorsun.Burada olsan seni hergün gezdirmekten büyük keyf alırdım.Sen İstanbul'u, İstanbul da seni hakkediyor.Büyük bir kavuşma hazırlarız işllh. Semoş (50 yıllık şanslı arkadaşın)
YanıtlaSil