Bir önceki postuma "Eylül Geldi Bile" diye başlık atmışım, sevgili "Ekmekçi Kız" da "sana kalsa Ankara'ya kış da geldi ya" diye yorum etmiş. Vallah yalanım yok Ekmekçim, dün itibarıyle eğer ısınma turu yapmıyorsa Ankara'ya kış geldi. "Angara'nın bağları da büklüm büklüm yolları" griye bürünüp yağan yağmurla içimizi üşüttü. Zaten olacaklar Salı gecesinden belliydi, tam yatmaya hazırlanırken pat diye elektrikler kesildi. 5-10 dakika oyalandık gelir mi diye, nerede? El yordamıyla yatağımızı bulup çaresiz uyuduk kitap falan okuyamadan. Ara ara uyanıp gece lambası vasıtasıyla yaptığımız kontrollerde sonuç hüsrandı. Sonradan öğrendiğime göre sabah 7.30 civarında teşrif etmiş kendileri aramıza. Uyandığımda üzerimdeki pikenin açıkta bıraktığı tüm organlarım-evin en sıcak odasında yatıyor olmama rağmen-buz kesmişti. Pencereden dışarı baktığımda bütün enerjim sıfırlandı. Pis, çipil bir yağmur, gri bir gökyüzü vardı ve balkondan uzattığım kafamı yüzüme vuran soğukla anında geri çekip "Baharı görmeden kış geldi" diye şarkıya başladım. Daha önce de yazmıştım, bilen bilir bende kendi uydurduğum isimle "klimatik depresyon" var. Güneş enerjisiyle çalışan bir bünyeye sahibim yaz-kış ve gri, soğuk, yağışlı havalarda "error" veririm. Somurtup oturdum bir köşeye, "bu ne be, Eylül yeni geldi, neyin soğuğu, nerenin yağmuru. Yaz resmi olarak sona ermedi bile" diye sokurdanmaya başladım. Sonra gidip ayağıma çorap, üstüme hırka giydim. Daralan ruhumu sepet peyniriyle zenginleştirilmiş kocaman bir tost ve çayla genişletmek için mutfağa yollandım. Genişlemek şarttı zira öğleden sonra bu havada dışarı çıkılacak ve bir arkadaş ziyareti yapılacaktı.
Netekim sabahki kahvaltıyla sınırlarını zorladığım ruhum arkadaşımın yaptığı görünüşü ve tadı ziyadesiyle latif yukarıdaki kek ve yanında dost sohbetiyle bırak genişlemeyi gevşedi bile. Kötü havaya iyi arkadaş dopingi. Bu postu da bitirirken "yaşasın 6 Fen B" kızları diyor ve erken gelen kışa "kışt, kışt" yapıyorum...