.

.
.

17 Aralık 2024 Salı

LEYLAK GÜNLÜKLERİ 13 / 17 ARALIK






Güne kahvaltı ederken Oya Baydar'ın son romanı "Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı"nı okuyarak başladım. Çalışma yıllarımdan bu yana edindiğim bir alışkanlık, zamandan tasarruf ve daha fazla okuyabilmek için iki faaliyeti birlikte yapmak; yerken okumak, çorba karıştırırken okumak, kuaförde saç boyasının süresini beklerken okumak, vs. Eskiden uzun otobüs yolculuklarında okuyamazdım, midem bulanırdı, şimdi o da geçti, yalnızca küçük araçlarda okuyamıyorum, hatta telefona bile fazla bakarsam yine midem bulanıyor.

Kahvaltı bitince kitabı bir yana bıraktım, önce iki gündür büfe üstünü bekleyen tabak çanağı büfe içine naklettim, sonra da kuruyan çamaşırları katlayıp yerine kaldırdım. Kahve yapıp internette gezindim, blog yazılarından okumadıklarımı kıraat ettim, Instagram'a ve Facebook'a göz attım, "biletinial" sitesine girip uygun bir etkinlik için bilet aradım ama anlayamadığım bir şekilde tüm biletler anında satılmış göründüğü için alamadım. Bilet fiyatları el yakıyor üstelik. Yılbaşı konserlerinin satışının açıldığı an giriş yaptım siteye tüm biletler tükendi görünüyor. Devasa bir salonun biletlerini uzaylı gelse bir dakikada tüketemez, anlamadım valla bu işi, sonunda girdim Antalya'ya 6 Mart için tiyatro bileti alıp en azından kendimi teselli ettim. Sonra bir mail geldi, ara sıra yazılarımın yayınlandığı Şenlik Blog'dan, yılbaşı gecesi konulu kısa yazılar derlemesi yapılacakmış. Hemen iki paragraflık bir yazı yazıp yolladım.

Gökyüzünde güneş vardı ve hava açıktı bugün, yürüyüş yapmaya karar verdim, giyinip çıktım, çanta bile almadım, paltomun bir cebine cüzdanla anahtar, bir cebine telefon, ileri marş! Yüreğimin değil ama ayaklarımın götürdüğü yere doğru yürümeye başladım. Sağa sola sapmadan dümdüz, bizim caddeyi bitirdim, Servi Sokağa saptım, sağda eskiden bir beyaz eşya bayisi vardı, şimdi cafe oldu, az ileride ise meşhur Konak Sineması. Anneannemi kandırınca akşamları götürürdü beni bazen, "Kartal Tip filmi varsa ona gidelim" derdi. Kartal Tibet'i seviyormuş demek. Bir de Erol Burçböyük'ü severdi 😂Bu sinemada en son Ferzan Özpetek'in "Harem Suare"sini izlemiştim annem ve kardeşimle, sonra sinema olmaktan çıktı, bir ara çiçek mezatı olarak kullanıldı, şimdi düğün salonu olmuş. Bir yanı boyluboyunca iki katlı dairelerin olduğu bir site, diğer tarafı da çeşit çeşit dükkanların sıralandığı sokağı bitirdiğimde sol tarafa baktım her zamanki gibi. Yıllardır görüşmediğim yakın bir arkadaşımın, bir aile dostumuzun kızının yaşadığı apartmana, her seferinde bakarım acaba balkonda falan görür müyüm diye, hiç denk gelmedim. Belki de artık orada yaşamıyordur.

Servi Sokak'tan Umut Sokağa geçtim, Umut Yufkacısı'nın önünden yürümeye devam ettim Umut'un babanneçikosuna da bu uyardı tabii ki. Kurtuluş Lisesi'ne yaklaşırken bir öğrenci ve veli kalabalığının arasında kaldım. Meğer lise falan kalmamış ilkokul olmuş bina. Lise nereye gitti acep? Hukuk Fakültesi'nin Ankara taşından yapılma kunt binasının duvarına gelince sola çark edip geri dönmeye karar verdim ve Cemal Gürsel Caddesi'ne indim. 27 Mayıs ihtilalinden sonra cumhurbaşkanı olan Gürsel'in bir akrabası Yenimahalle'nin bitiminde, muhtemelen Karşıyaka'da otururdu. Zaman zaman makam arabasıyla o akrabayı ziyarete giderdi. Konu komşu heyecanla balkonlara yığılırdık. Önümüzden jet gibi geçen araçlarda kimi ve neyi görmeyi umuyorduk acaba? Haydi ben çocuktum da berikilere ne oluyordu 😃 

Kurtuluş'a yürümüşken Kurtuluş Parkı'na girmeden dönmek ayıp olacaktı, karşıya geçtim. Ben yaya geçidindeyken parkın güvercinleri artarda havalanıp atraksiyona başladılar, adeta bir gökyüzü balesi gibiydi. Parkın girişinde şu aşağıdaki şeyi görünce önce postmodern bir heykel dikmişler sandım:


Sonra anladım ki yazın yetişmiş olarak getirip toprağa yerleştirdikleri üç zeytin ağacından biri. Ankara soğuğuna dayanamayacağını düşünüp deli bağlar gibi bağlamışlar garipleri, umarım sağ salim çıkarlar bahara.

Park çok tenhaydı, benim gibi bir yerden dönerken içinden geçenler dışında tek tük insan görünüyordu. Ağaçlar tamamen çıplaklaşmış, yerlere dökülen yapraklar toplanıp siyah poşetlere doldurulup konteynerlere yüklenmişti, park kedilerinden biri yiyecek bulma amacıyla deşip dururdu çuvalları. Kadrolu köpeklerinse keyfi yerindeydi, güneşi görünce tartan piste yayılmış ikindi uykusuna yatmışlardı:


Başımı kaldırıp Sarı Kız'ı aradım, biz ona aile arasında "Kuşlu Kadın" desek de heykeltraşı Selim Turan "Sarı Kız" adını uygun görmüş. 12 metre yükseklikten omuzunda kuşları geçeni geçeni seyreder durur yıllardır:


Parkın öbür ucuna yaklaşınca yerdeki kurumuş meşe yapraklarını ayaklarımla savurarak çıktım oradan karşıya geçip markete girdim. İlk önce muşmulalar çarptı gözüme, çok severim. Zaten ben hep acaip meyveleri severim; muşmula, en ekşisinden erik, badem ve kayısı çağlası, koruk, vişne ve henüz yeni çıkmış, tam tatlanmamış ekşimsi mandalina. Muşmulayı severim de haline bakmadan pek kibirlidir kendisi, yahu minnacık, buruşuk, kekre bir meyvesin neyine bu havan. Aynı avokado ve Bağdat hurması gibi "Beni kendim istediğim zaman yiyebilirsiniz" der. Haklı doğrusu, sıkıysa o istemeden yiyin de bakın boğulmanız an meselesi. Nispeten olgunlaşmış bir paket buldum, getirdim koydum radyatörün üstüne, umarım çabuk yumuşar.

Eve dönünce ayağımın tozuyla mutfağa girdim, kuru fasulye ve pilav pişirdim, pişirirken "Mariana Çukuru"nu dinledim Storytel'de. Ölüm ve yas üstüne dinleyeni ajite etmeden ilerleyen hoş bir kitapmış. Yer yer içim burulsa da kahramanları alıp bağrıma basasım geldi. 

Yemekler pişti, yazının da sonuna geldim. Bugün yine uzattım farkındayım, sıkıldığınız yerde bırakınız, gönül koymam. Sevgiyle kalın...


3 yorum:

  1. Bırakılırmı Leylak Dalım sonuna kadar gülümseyerek okudum. Benim annemin de böyle karıştırdığı isimler vardır bazılarında gülmekten kırılırdık. Hülya

    YanıtlaSil
  2. Şu giydirilmiş zeytinlerin geleceğini merakla bekleyeceğim Leylakcığım. :) Acaba Ankara'da zeytin yetişir mi bir bilene danışmadan mı diktiler, yoksa bir iddialaşma konusu mu var? Göreceğiz bakalım artık. :))

    YanıtlaSil
  3. ben hiç böyle koruma altına alınmış bir zeytin ağacı görmemiştim hakikaten. çok değişik geldi. şu kedi-köpeklerin böyle orta yerde pervasızca yatmaları hep çok hoşuma gidiyor benim. öyle bir gamsızlık haline çok özeniyorum :)

    YanıtlaSil