Öncü blogdaşlarımız sağ olsunlar, biri günlük başlattı, bir diğeri alfabenin harflerine uyacak blog yazıları yazdı, hem yazma hevesimizi arttırdı, hem bloglara canlılık getirdiler. Tuğba nın alfabeyle yazdığı yazıları keyifle okuyordum ama benzerini yazmak aklıma gelmemişti, C'ciğim Tuğba'nın izinden gidince, onu Şule takip edince kıskandım, "ben de yazarım, ben de" dedim şımararak ve de Leylak Günlüğü'nün ikinci yazısının konusu belli oldu. Ben de aynı Şule gibi bir Leylak Alfabesi yapacağım, her aya bir alfabe zor iş, onu öncülerimize bırakıyorum. Ayrıca dündenberi başlayan ne idüğü belirsiz kırıklık halime de uygun gelecek, zira bugün için yazmaya değer bir faaliyetimin olmasına başımdaki ağrı ve farenjit olduğundan şüphelendiğim boğazımdaki yanma engel. Şimdi gelelim alfabemize:
A-ANTALYA: Kendisiyle tanışmam 1975 yılına denk gelse, sonrasında aralıklarla yolum düşse de 1980 yılında yerleştim oraya. İlk üç ayım ev aramakla geçti, eşyalarım depoda yağmur suyu alırken, ben kayınvalidemin küçücük evinde topluca yaşamaya çalışırken, göreve başladığım okul tam 12 Eylül öncesi keşmekeşinde iken itiraf edeyim ilk başlarda nefret ettim şehirden. Gözüm ne deniz görüyordu, ne Bey Dağları'nı, ne de yeni çiçeklenen badem ağaçlarını. Gözüm sadece apartman pencerelerindeki "Kiralık" levhasını arıyordu. Üç ayın sonunda bir tanıdık aracılığı ile geldi beklediğim müjde, evime kavuştum. Kısa bir süre sonra da oğlum doğdu. Okul düzene girmiş, arkadaş edinmeye başlamıştım. Tost ekmeği bulunmayıp yarım ekmeğe yapılan tostlara, şarküteri ürününün olmamasına, en şık pastanelerde yaş pasta diye yalnızca muzlu rulo pasta bulunmasına bile aldırış etmez oldum. Şehir yıllar içinde geliştikçe gelişti, ben de alıştıkça alıştım. Şimdilerde "Başka bir şehirde yaşayamam" diyorsam var bir sebebi, şu manzaraya doyum olur mu?
B-BELİK: "Bu da ne?" diyebilirsiniz 😊 İlk çalıştığım işyerinden (daktilograftım ve hala öğrenciydim😀) kalma hoş bir anıma kaynaklık eden kelimedir belik. Odamızın bitişiğinde daire başkan yardımcısının odası vardı, oda dediysem koridorun sonunda camlı bölme ile ayrılıp odaya çevrilmiş, minicik bir yer. Bir masa, bir büro koltuğu ve bir sandalye güç bela sığardı. Ama İngiltere'de eğitim görmüş, tüm yetkinliğine karşın son derece kalender biriydi başkan yardımcısı, oda umurunda değildi, en büyük zevki gün boyu bulmaca çözmekti. O yıllarda Milliyet gazetesi bulmaca yarışmaları yapardı, bizim idareci de koridor boyunca kapı kapı dolaşıp bilemediği kelimeleri sorardı. Bir gün bizim kapıya geldi ve "Saç örgüsü" dedi. Hiç düşünmeden "Belik" dedim, zira anneannem de belik derdi saç örgüsüne. Ve benim o "belik" kelimesiyle prestijim acaip arttı. 8 saatlik izinler 18 saate çıktı, hoşgörü dozu yükseldi. Hatta haberim olmadan yarışmaya kaydımı bile yaptırmış. Gitmedim tabii ki, ertesi gün sorunca da unuttuğumu söyledim. O güzel ve beyefendi adam umarım hala sağdır, bu dünyadan gittiyse de huzurla uyusun...
C-CENGİZ SOKAK NO: 69: Üç yaşımdan ilkokula başlayana kadar dedemi yeni kaybetmiş anneannemle aynı evde yaşadık. Anneannem çok sempatik bir kadındı ama bir o kadar da huysuzdu. Aramızdaki yaş farkının 9 olduğu küçük dayımsa haşarılığının doruğundaydı. Doğduğum gün hastaneye elinde yemem için çikolata ile gelse de sürekli didişirdik. Biz didiştikçe de anneannem "Öksüzüm, tırnak kadar yavrum" dediği eşek kadar oğlundan yana olurdu 😂 O yüzden ilkokula başlayacağım sene ayrı bir eve taşınınca dünyalar benim olmuştu, muhtemelen annemle babamın da 😀 Cengiz Sokak 69 numaradaki kapısı mütevazı bir bahçeye açılan bu minik ev hayatımın en güzel bir yılını geçirdiğim, hiç unutamadığım anılarıma şahit bir yerdir. Ne mutlu ki hâlâ yıkılmadan kalabilmiş ender binalardan birinde yerli yerinde durmaktadır.
Ç-ÇAĞLA: Çocukken daha Ankara'da ağaçlar çiçeğe bile durmadan, paltolarımız henüz üstümüzde iken babam bir akşam işyerinden elinde küçük bir kesekağıdı ile geldiyse benim için bahar resmi olarak başlamış demekti. O kesekağıdının içinde çağla olurdu. Adana ve civarından turfanda gelip seyyar arabalarda satılan o çağlaları babam küçük kızına bir armağan gibi getirirdi. Öyle çok severdim ki, tuza batıra batıra yer, doyamazdım. Şimdilerde bir bahçe dolusu badem ağacımız olmasına rağmen kopardığım çağlalar dişlerimi kamaştırıyor. Öyle de olsa çağla benim için hâlâ bir bahar müjdecisi gibi elinde kesekağıdıyla kapıda beliren babamdır.
D-DELİLAH: Geçmişte, şimdide ve gelecekte en sevdiğim şarkı, Tom Jones'tan "Delilah". Bu şarkı ünlenmeye başladığında ilkokul son sınıftaydım, duyduğum an çarpılmıştım. O yıllarda yegane müzik kaynağımız radyolardı, bilhassa Ankara İl Radyosu, sürekli yabancı kökenli müzik çalardı ve bazı akşamlar da istek parçaları olurdu. Komşumuzun kızı Semra abla ile ortak balkonumuza oturur, küçücük pilli radyoyu kulağımıza dayayıp dinlerdik. Dinleyelim mi:
E-EV: Yengeç burcu için söylenir ama ben de bir ev hastasıyım. Huzuru bulduğum, her köşesine aşina olduğum, günlerce çıkmasam asla sıkılmadığım sığınaktır ev. Benim gibi ev düşkünü bir de şair var ki onu da çok severim: Behçet Necatigil. Kim ev üstüne bu kadar güzel bir şiir yazabilir:
EVİN HALLERİ:
Evin yalın hali
İster cüce, ister dev
Camlarında perde yok
Bomboş, ev.
Evin -i hali, sabah,
Geciktiniz haydi!
Uykuların tatlandığı sularda
Bıracaksınız evi.
Evin -e hali, gün boyu,
Ha gayret emektar deve!
Sırtınızda yılların yorgunluğu
Akşam erkenden eve.
Evin -de hali, saadet,
Isınmak ocaktaki alevde
Sönmüş yıldızlara karşı
Işıklar varsa evde.
Evin -den hali, uzaksınız,
Hattâ içinde yaşarken
Aşkların, ölümlerin omzunda
Ayrılmak varken evden.
İster cüce, ister dev
Camlarında perde yok
Bomboş, ev.
Evin -i hali, sabah,
Geciktiniz haydi!
Uykuların tatlandığı sularda
Bıracaksınız evi.
Evin -e hali, gün boyu,
Ha gayret emektar deve!
Sırtınızda yılların yorgunluğu
Akşam erkenden eve.
Evin -de hali, saadet,
Isınmak ocaktaki alevde
Sönmüş yıldızlara karşı
Işıklar varsa evde.
Evin -den hali, uzaksınız,
Hattâ içinde yaşarken
Aşkların, ölümlerin omzunda
Ayrılmak varken evden.
F-FÜRUZAN: Beni gerçekten tanıyanlar arasında leylakla özdeşleştiğim kadar Füruzan'la da özdeşleşmişimdir. Öyküleriyle tanıştığımda lisedeydim. "Parasız Yatılı"yı üniversiteye hazırlık kursu için gittiğim Kızılay'daki, stantlarının arasındaki dar, loş koridorlarda zaman zaman Tevfik Küflü'nün göründüğü, şimdi yerinde bir kozmetik mağazası olan Bilgi Kitabevi'nden heyecanla almıştım. Yıllar içinde her çıkan baskıyı alsam da okunmaktan yıpranmış o ilk baskı kitaplığım en güzel yerinde durur. "Edirne'nin Köprüleri" öyle etkilemişti ki beni üstüne öykü tanımam bunca senedir. "Hala Adile" kahramanımdır. Yıllarca bir gün Füruzan'la karşılaşıp tanışmayı bekledim, epey uzun bir bekleyiş oldu, sonunda karşılaştığımda soğuk tavrı beni biraz hayal kırıklığına uğratsa da ben onu soğuk haliyle de sevdim. Yazdığı her satır için de minnet doluyum...
Sevgili takipçilerim, dünkü yazıma koridor halısı demiştim ama alfabenin her harfini benim gibi kestirmeden gitmeyen biri yazacak olursa otoyolu da geçecek. Onun için devamı sonraki günlere kalsın. Aralık uzun bir ay, neler neler yazılır. "G" harfinde buluşmak üzere diyelim...
Ay ay ayyyy. Yoksa ilk yorum da bana mı kısmet olacak? Hem de üçe dörde bölünmüş bir uzun yazı, ne keyifli olacak okuması... Eline sağlık..
YanıtlaSilBelik mi? Ne hoş bir kelime, Mine Söğüt'ün belik belik saçları desem rasta anlamına mı gelecek şimdi hihihi..
Nitekim sana kısmet oldu C'ciğim, sayende giriştik bu olaya. Ben öyle kısa anlatıp, kısa yazabilenlerden değilim, kardeşim diyor ki, bir şey anlatırken anlatmıyor oynuyorsun sen :))) Ne yapayım huyum kurusun, yok bee kurumasın yazık huyuma :))
SilÜniversiteye kadar tüm eğitim hayatımda saçlarım uzun ve örgülü idi, çünkü örgü mecburdu. Annem yola yola tarardı, anneannemin önüne otururdum, o hiç acıtmazdı, "Gel kızım öreyim beliklerini" derdi, oradan kalmış aklımda :))
Aynı şarkıları, aynı şairleri sevmenin neşesiyle okurken içim açıldı, iyi ki yazıyorsunuz sevgili Leylak Dalı.
YanıtlaSilNe güzel, çok teşekkür ederim, siz böyle dedikçe daha çok yazma isteği geliyor...
SilLeylâklar henüz açmadı galiba ama, zamanı bir ucundan yakalayarak yaşama 29 kolla sarılmak alkışı hak etmez mi? Varsın biraz uzun sürsün; Biz sabırlıyız, güzel şeyler çoğalsın isteriz. Döne döne okusak da, gecikmeli yorumlar yazsak da, değerbilir olmaya özen gösteririz.
YanıtlaSil1982-1991 yılları arası Burdur- Antalya gidişlerimizi ve huzur içinde dönüşlerimizi andım bir kez daha. Annemin çok sevdiğ ablası Mesrure Teyzem, değerli eşi Muharrem Enişte, oğulları Kılınç Abi, eşi Nezahat Abla, sevgili Can, Kaan... Hepsini rahmetle, saygıyla, sevgiyle anıyorum.
Çok sevdiğim ünlü şair Behçet Necatigil "Evin Halleri" demiş. Ne güzel dile getirmiş duygularını.
Alfabeler ; mükemmel anlatımlarla, hayatın farklı yanlarını tanıtıyorlar.
29 harfin oluşumunu; ayrı dünyalardan, değişik duygularla, keyifle, hayranlıkla okuyor- izliyoruz.
"Arkası Yarın" lar gibi... Teşekkürler.
Makbule Hocam ne güzel sözler bunlar, sağolun. Sizin güzel anılarınızı da canlandırdıysam çok mutlu olurum. Çok sevgiler yolluyorum buralardan...
SilBiliyordum sizden şahane bir alfabe geleceğini :)
YanıtlaSilFüruzan tutkumuz benzer biliyorsunuz. Benimki de parasız yatılı ile başlamıştı.
Çağla ise benim için annem demektir. Çok severdi. Ben de harçlığımla , okulun kapısında satılanlardan küçük bir kese kağıdı çağlayı alıp eve götürürdüm annem baharın açılışını yapsın diye :-)
Ne hoş, çağla birimize babamızı, birimize annemizi hatırlatıyor, bunlar çok değerli anılar. Ve ortak keyifler, iyi ki varsın Şulecim...
SilAnlaşıldı şimdi harflerin kökeni :) Otoyola koptum!!! Ama korktuğunuz gibi olmamış, ara sokaktan tamamlamışsınız, tebrik ediyorum efenim :)
YanıtlaSilSizin harflerle oluşturduğunuz alfabe ve çağrışımlar bende başka sözcükleri çağrıştırdı, benim de onları buraya yazasım geldi, kulaktan kulağa misali.
Antalya -- Alanya: Çocukluğumda bu ikisi birarada gelirdi ve Antalya'yı pek sever, Alanya'dan hiç haz etmezdim, pek sevimsizdi.
Belik -- Belek: Geldik mi yine Antalya'ya? :)
Cengiz Sokağı -- Cengiz: 80lerdeki mahallemizde genç kızların aynı anda beğendiği delikanlısıydı.
Çağla -- Çağla: İlkokulum ve kapısında kese kağıdında satılan, tüylü müylü, tuhaf yemiş. Ancak büyüyünce İzmirlilerden zeytinyağlısını yiyip bu ne güzel şeymiş dedim.
Delilah -- Delilah: Çünkü bizde de çok dinlenir, sevilirdi hem Delilah hem Tom amca.
Evin halleri -- Evin ana: Ev varsa in hali de vardır, adı Evin anadır! :D (imza, emekli reklamcı)
Füruzan -- Firuze ve Sezen Aksu
Bu da böyle alfabeye alfabe katmak gibi oldu galiba. :) Sevgiler hürmetler..
Valla dedim ki uzattıkça uzatıyorum, insanları bıktırmayım, biraz kestirmeden gideyim :) Çağrışımlara gelince Alanya'yı ben de hiç sevmem, çok da tatsız ama şimdi güldüğüm anılarımız var. Belek iyidir ama gerçi su çölü ve otel yığını ama yine de severim.
YanıtlaSilBak sen şu Cengiz'e, hep olur mahallelerde böyle biri.
Çağlayı hep pazardan alıp yiyince sakallı surat öpmüş gibi oluyor ama dalından koparılınca şahane bir şey, o tüyler oluşmamış oluyor daha. Bunu kendimize badem bahçesi yapınca anladım.
Ah Delilah ve Tom, uyuşmak çok güzel bu konuda.
Evin in hali doğru tanım, ana gerçekten ve ben anamı çok özledim :)))
Katkılarınızla güzelleşti efeni, çok sevgiler benden de...