.

.
.

24 Aralık 2019 Salı

24 ARALIK (2019 BİTERKEN)



Yeni yılın gelmesine bir hafta kalmışken bir döküm yapayım istedim her yıl sonu yaptığım gibi. 2019 bize giderayak şahane bir armağan sundu ama buradaki konu daha ziyade kültürel ve sanatsal anlamda bünyeme neler kattığı olacak. Filmler ile başlayalım.

Bu yıl gerek sinemada, gerek Netflix ve bilgisayarda 70 film izlemişim. İçlerinde en beğendiklerime gelince, yabancı filmler kategorisinde şöyle bir sıralama yapabilirim:

-Joker/USA
-Kefernahum/Lübnan
-Dogman/İtalya-Fransa
-Woman at War/İzlanda
-Parazit/Kore
-Şirin'in Kalesi/İran
-Üç Yaz/Brezilya
-Görünmez Yaşam/Brezilya
-Geride Kalanlar/Macaristan
-Benim Güzel Oğlum

Yerli filmlere gelince:

Çok fazla yerli film izlemedim ama gördüğüm filmler arasında 
-Kızkardeşler
-Görülmüştür
bu yılın en izlemeye değer filmleri idi. 

Dizilere gelirsek:

TV'de tek bir dizi izledim bu yıl, "İstanbullu Gelin", tüm saçmalıklarına, tutarsızlıklarına rağmen sevdim, final yapınca da izleyeceğim hiçbir dizi kalmadı. Diğer mecralarda izlediğim diziler arasında  yerlilerden "Masum"u tek geçerim. Yabancılar içinde favorimse elbette ki "The Crown".

Tiyatro:

Toplamda 12 oyun izlemişim. İlk 3 ise şu şekilde:

-39 Basamak/Mehmet Birkiye'nin yönettiği, Demet Evgar, Okan Yalabık, Engin Hepileri ve Bülent Şakrak'ın oynadığı nefis bir oyundu.
-Dansöz/ Şamil Yılmaz'ın yönettiği, Sezer Keser'in canlandırdığı tek kişilik müthiş bir yapımdı. Daha dün akşam izledim ve hala etkisindeyim. 
-Hamlet/Yönetmenliğini Işıl Kasapoğlu'nun yaptığı Hamlet Bülent Emin Yarar'ın tek kişilik farklı yorumuyla zirveye ulaşmıştı. İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı, neyse ki turnede yakaladım.

Bale:

Bu yıl 4 bale izledim, olsaydı daha da çok izlerdim ama elimizdeki imkan kısıtlı, buna da şükür. Dördü de birbirinden güzeldi ama illa bir sıralama yapacaksak Türkiye'nin tüm opera ve balelerinin prima balerin ve baletlerinin en önemli balelerinden sahneler sundukları "Balenin Yıldızları" burun farkıyla öne geçer. Tabii ki "Afife", "Şehrazat" ve "Fındıkkıran"ı da unutmayalım.

Opera:

Diğerlerini daha önce izlediğim için farklı tek bir opera var dağarcığımda ki o da bir görsel ve işitsel şölendi: "Madam Butterfly".

Konser:

30 Aralık'ta izleyeceğim "Musa Gökmen'le Yılbaşı Konseri"ni dahil edersek 12 tane de konsere katılmışım bu yıl. En güzellerini sıralayacak olursam:

-Melihat Gülses -Tanini Trio
-Grup Abdal
-Kardeş Türküler
-Hakan Aysev'li Dünya Kadınlar Günü Konseri
-Selva Erdener-İbrahim Yazıcı 

Sergi:

14 sergi gezmişim, hiç kaçırmam buldum mu :) En beğendiğim Cermodern'deki "Ankara, Bir Şehir Kurmak" ve İş Bankası Müzesi'ndeki "Nazım'ın Yolculuğu" oldu. 

Gelelim kitaplara:

120 kitap okumayı planlamıştı bu yıl, şu an elimde 118. kitap var ve bitirmek üzereyim. Sanırım hedefime ulaşırım yıl sonuna kadar. Çok beğendiklerim oldu, hiç sevmediklerim oldu. En sevdiklerimi önce yabancı, sonra yerli olarak sıralıyorum:

-Moskova'da Bir Beyefendi/Amor Towles
-Kayıp Çocuk Arşivi/Valeria Luiselli
-Lanet Olsun Zaman Nehrine/Per Petterson
-Reddediyorum/Per Petterson
-Mor Amber/Adichie, Chimamanda Ngozi    
-Gündoğumuna Yolculuk/Julian Barnes
-Güzellik Bir Yaradır/Eka Kurniawan
-Başka Dünyanın Kuşları/Brad Watson
-Kader/Tim Parks
-Idaho/Emily Ruskovich
-Baharda Ölmek/Ralph Rothmann
-Koşmak/Jean Echenoz
-Tarlakuşu/Dezso Kosztolanyi
-Büyümenin Sancısı/Isabel Huggan
-Sonsuz Aşk/Ian McEwan
-Görülmeyenler/Roy Jacobsen
-Beyaz Deniz/Roy Jacobsen


Ve yerliler:

-Aşıklar Bayramı/Kemal Varol
-Gergedan/Mine Söğüt
-Bukalemun/Nuray Atacık
-Tarihi Kırıntılar/Barış Bıçakcı
-Zan/Hasan Gören
-İyi Adamın On Günü/Mehmet Eroğlu
-Sarı Yaz/Mahir Ünsal Eriş
-Yüzünden Yollar Çıkardım/Akgün Akova
-İçimden Geçen Yolda/akgün Akova
-Ucunda Ölüm Var/Kemal Varol
-Amida'nın Sofrası/Silva Özyerli
-Gelirken Ekmek Al/Şermin Yaşar
-Maruzatım Var/Nurhan Süerdem
-Son Bakış/Irmak Zileli

Yeni yılda yeni kitaplarda, yeni etkinliklerde buluşmak dileğiyle sevgiler...

16 Aralık 2019 Pazartesi

16 ARALIK (NE VAR, NE YOK)

Son postumdan çok kısa bir süre sonra sanırım bunca yıllık hayatımın en güzel, en mutlu olaylarından biri gerçekleşti, aramıza minik bir can katıldı. Umutla gelsin, sağlıkla büyüsün dilerim. Haliyle geçen haftayı biraz telaşlı geçirdik ama arada etkinliklere kaçmayı da başardım. 

Aslında bir konuk bekliyordum heyecanla ama kısmet değilmiş, başka bahara kaldı. Onun için aldığım tiyatro biletini sevgili Bilgeveannesi ile değerlendirdik. Diyarbakır Devlet Tiyatrosu yapımı olduğunu daha sonra oyun dergisini okurken farkettim. Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi'nin yazdığı "Amak-ı Hayal"i Ahmet Açıkgöz oyunlaştırmış, İpek Atagün Gezener yönetmiş. "Hayalin Derinlikleri" anlamına gelen "Amak-ı Hayal" tasavvufi bir eser, sahneye ilginç bir biçimde konmuş. Tasavvufi ögelerin yanısıra farklı dinlerin önemli unsurları da dans, müzik ve diyaloglar aracılığı ile verilmişti. Kitabı önceden okumuş olmak oyunu daha iyi anlamak açısından faydalı olabilirdi aslında ama bu fırsatı kaçırdık. Akün Sahne'de izledik oyunu, Ankara'nın en sevdiğim salonlarından biridir, hem sahneyi görüşü engellemeyen hayli dik bir anfi şeklinde oluşu, hem de zamanında pek çok güzel filmi izlediğimiz, açılışına tanık olduğumuz bir sinema salonundan dönüştürülmüş olması gönlüme girme sebeplerindendir. "Hababam Sınıfı", "Rüzgar Gibi Geçti", "Dersu Uzela", "Skandal (Submission)", "Survive", Wynona Ryder'in "Jo" rolünde oynadığı ilk "Küçük Kadınlar" orada izlediğim filmlerden hatırlayabildiklerim. Bir ara satışı söz konusu olmuştu da topluca isyan etmiştik, neyse ki sinema salonu olmaktan çıksa da tiyatro salonuna dönüşerek bizleri hüsrana uğratmadı. 



Bu aralar son gaz kitap okumaktayım, bu yıl hedeflediğim 120'ye ulaşmak biraz zor gibi görünüyorsa da denemekte yarar var. Şu an elimde 112. kitap var. Aralık ayında sanırım bu yıl okuduğum en güzel kitabı bitirdim: "Kayıp Çocuklar Arşivi". Çok nitelikli, ince ayrıntılı, tam gönlümce bir okuma oldu. Bu nedenle sonraki tüm okumalarıma ihtiyatla yaklaşıyorum. 

Metis Yayınları'nın internet sitesinden son indirim kapsamında yüklü bir sipariş vermiştim, doymamış olacağım ki dün Çankaya Belediyesi'nin açtığı 2. Kitap Buluşması'na gidip 2 poşet dolusu kitapla döndüm. Bütün bunlar ne zaman okunacak, ömrümüz yetecek mi, cevaplanması zor sorular. Ne yapalım, bizden de geriye okunmamış kitaplar kalsın 😃 Fuar geçen yılkine oranla daha nitelikliydi. Küçük yayınevlerine yer verilmiş olması beni ayrıca sevindirdi, hele de Alef'in varlığı pastanın üstündeki kiraz misali oldu. İndirimler de özellikle bazı standlarda hayli doyurucuydu. 



Kitap Buluşması öncesinde Cermodern'in "Yılbaşı Pazarı"na uğradım. Çok sıcak, çok kalabalık, çok gürültülü ve çok pahalı idi. 2-3 parça ıvır-zıvırla çıktım, aklımın kaldığı herhangi bir tasarım da olmadı, genellikle hep aynı şeyler.


Ankara bu yıl ılıman bir kış sergiliyor, ısıtmayan ama ışıtan bir güneş ve aşırı üşütmeyen bir soğuk. Katlanılabilir düzeyde. Arada yağmur indiriyor, kaldırımlar yapraklarla kaplanıyor. Henüz ne kar gördük, ne de meşhur Ankara ayazını. Beklemedeyiz...

4 Aralık 2019 Çarşamba

4 ARALIK (KASIM OKUMALARI VE GÜNDELİK)

Yılın son ayına ulaştık bakalım, nasıl hızla geçiyor zaman, insan inanamıyor. Kasım ayında pek yetersiz bir okuma sayısında kaldım. Ankara'ya gelişim, burada yapmam gereken işler, buluşmalar, tiyatrolar, konserler derken kitap okuma işi biraz ikinci plana düştü. Olsun varsın, her zaman rekor kırılmıyor, biraz idareli olmak da lazım 😃

9 kitapla noktalamışım Kasım ayını, aslında o kadar da acınacak durumda değilmişim yahu, ben daha az olduğunu sanıyordum, sevindim şimdi 😃 Neler okuduğuma gelecek olursak:


-Kasım ayının ilk kitabı Ariana Harwicz'in "Geber Aşkım"ı oldu. Yeni doğum yapmış bir kadının, annelik, evlilik, aşk, aile, kadınlık gibi konuları cinnetin eşiğinde sorguladığı bir anlatı. Kitabın edebi yönüne ve çevirisine bir diyeceğim yok, oldukça iyi fakat çok tekinsiz ve sert, açıkcası ruhum daraldı. Bu tarz psikolojik irdelemelerden haz alıyorsanız buyurun okuyun...


-Sally Rooney'in "Normal İnsanlar"ı sosyal medyada o kadar çok övülüp göklere çıkarıldı ki almazsam, okumazsam kendimi eksik hissedecekmişim gibi bir duyguya kapıldım, kaldı ki çok satanlardan hep uzak durmuşumdur.  Kitap İrlanda'nın küçük bir şehrinde yaşayan ve aynı okula giden iki gencin yıllar içindeki birbiriyle ve başkalarıyla olan ilişkilerini, dönüp dolaşıp birbirlerine geri gelişlerini ve bu esnadaki duygusal gelişimlerini, karakter yapılarını anlatıyor. Esas itibarıyla iyi bir kitap, değişik bir konu. Fakat o kadar yüksek bir beklentiyle başlamışım ki ben umduğum kadar parlak bulmadım. 


-Carlos Ruiz Zafon yine Barselona'nın eski mahallelerinde, ara sokaklarında, tekinsiz köşelerinde geçen gizemli bir öykü anlatıyor "Marina"da. Yatılı okul öğrencisi Oscar'ın yolu Barcelona'nın ara sokaklarında gezerken Marina ile babası ressam German Blau'nun yaşadığı harap köşke düşer. Kahramanlarımızın gizemli ve ürkütücü macerası da ondan sonra başlar. Fantastik kurgu sevmesem de Zafon kendini zorla okutturuyor .


-Aralara sıkıştırılmış bilimsel açıklamalar kitabın akıcılığına sekte vursa da "Sonsuz Aşk" ilginç konusu ve gerilimli kurgusuyla çok severek okuduğum McEwan kitaplarından biri oldu. Bir balon kazasıyla başlayan roman daldan dala atlayarak ilgiyi hep üzerinde tuttu. Ian McEwan'ın okunmadık kitabı kalmasın o zaman :)


-Sanırım "Beni Kör Kuyularda" Hasan Ali Toptaş'dan okuyacağım son kitap olacak. Haliyle bu benim fikrim, kitabı okuyanlar arasında çok beğenenler çoğunlukta ama bende dönüp dönüp aynı şeyi okuyormuşum gibi bir duygu yarattı. Oğulları zamanında evi terkedip gitmiş ailenin kızları da babasına yemek götürmek için evden çıkar ve korkunç bir üzüntüyle, acıyla, yıkılmış olarak eve döner-sebebini yazar okura bırakmış-ailenin tüm üstelemelerine rağmen konuşmaz, gözlerinden yaş yerine taşlar dökülmeye başlar. Bunu duyan mahalle halkı da bu olayı seyirlik bir gösteriye dönüştürür. Zamanla işler büyür, birtakım karanlık güçler bu durumu kazanç kaynağına çevirir vs vs... Ben okurken yoruldum arkadaşlar, sizi bilemem, büyülü gerçeklik Latin yazarlara daha çok yakışıyor sanki...


-Şermin Yaşar'ı "Tarihi Hoşça Kal Lokantası" isimli kitabıyla tanımış ve oradaki öyküleri de çok beğenmiştim ama "Gelirken Ekmek Al"a başka bir sıcaklık duydum. Hüzünle gülümsemenin elele verdiği, zekice metaforlarla şahane kurgular yapılmış öyküleri çok severek okudum. Öyküde çok seçici bir insanım, tercihim uzun soluklu romanlardan yanadır ama bu öyküleri siz de okuyun derim...


-Üç güzel Stefan Zweig öyküsü, özellikle kitabın adını taşıyan "Lyon'da Düğün" ile "Wondrak" isimli son öyküden çok etkilendim. İş Bankası öyle güzel kapaklarla basıyor ki, kitapları bir süs eşyası gibi sergilemek istiyor insan :)


Feridun Oral'ın yazıp, çizip, fotoğrafladığı "Bir Demet Kuru Soğan" çizimleriyle, fotoğraflarıyla, kafa karıştıran soruları ve Ali Bey'in sıradan ama sıradışı öyküsüyle çok keyifli bir kitap, tam koleksiyonluk...


-Irmak Zileli'nin yeni kitabı "Son Bakış"ı derin bir hüzünle okudum. Gürcistan'dan gelip kayıt dışı yaşlı bakıcılığı yapan genç bir kadının, bir dansçının ölüme giderken iç sesinden geçmişini okuyoruz. Yabancı diye görmezden geldiğimiz nice hayatların dramına ortak etmiş bizi yazar. Çok etkileyici buldum.

"Son Bakış" Kasım ayının son kitabı olmuş, yılın son ayında daha fazla okuyabilmeyi diliyorum. 

Bu kitaplara ilaveten Ankara'da tam gaz etkinlik dolu günler geçmekte. Cermodern'de "Bir Şehir Kurmak: Ankara" ve "Göbeklitepe" sergilerini gezdik kızkardeşle. Ankara sergisi oldukça kapsamlı ve güzeldi. Eski Ankara fotoğrafları, o yılların binalarının maketleri, Ankara'ya emeği geçmiş kişilerin yaşam öyküleri iyi bir düzenleme ile sunulmuştu. Fotoğraflardan birini özellikle kayda aldım, biraz da hüzünle. Artık yerinde yeller esen, çocukluğumuzun en büyük eğlence kaynaklarından, onlarca ziyaret gerçekleştirip piknikler yaptığımız, gelen misafirlerimizi götürdüğümüz, Hint hükümetinin Türk çocuklarına armağanı fil Mohini'nin yuvası AOÇ Hayvanat Bahçesi'ni:

Aşağıdaki fotoğraf sergiden bir görüntü:

Göbeklitepe sergisine gelince, daha detaylı, daha bilgi verici bir sergi göreceğimizi ummuştuk, aşırı hevesle gitmiştik.  Her iki sergi için kişi başı 30 lira ödeyerek girdik, sanırım bu fahiş fiyat Göbeklitepe sergisi için yapılan harcamaya binaen idi. Sergiye girerken broşürdeki senaryoyu okumamızı söylediler, onun dışında ne yön gösteren bir ok, ne de bir açıklama yoktu. 

 
Yıldızlı gökyüzü simülasyonunda boydan profilimi görmektesiniz. Böyle labirentimsi bir tünelden geçerek asıl simülasyonların olduğu bölüme geliyorsunuz. Garip sesler, ellerinde balta ile koşturan taş devri insanı gölgeleri falan, laf aramızda biraz ürktük 😃 Sonra ortaya dizilmiş dikilitaşlara elinizi dokunarak görüntüyü başlatıyorsunuz, avcılık ve toplamacılıkla başlayıp ateşin bulunmasıyla devam eden bir senaryo. Açıkçası Göbeklitepe hakkında pek bir bilgi edinemeden ayrıldık bu görkemli sergiden. Getti koç gibi 60 lira 😂 Şaka bir yana Cermodern'i ziyaret etmeyi her daim seviyorum. Ankara sonbaharının en renkli bitkileri ateş dikenleri de açmış ki gözlere ziyafet:

Hafta sonu Şinasi Sahnesi'nde Bertold Brecht'in yazdığı "Küçük Burjuva Düğünü" isimli oyunu izledim, diğerlerine nazaran daha iyiydi.



Pazar günü önce Ayrancı Antika Pazarı'nı gezdim, fiyatlar oldukça tuzlu idi, küçük bir kuş biblosu ile el yapımı kuş desenli bir tabak ganimetiyle ayrıldım. Sonrasında saçımı boyatmak için gittiğim kuaförde o kadar üşüdüm ki ertesi gün dudağımda nurtopu gibi bir uçuğa sahip oldum. 

Geçen haftanın yoğun günlerinden sonra sakin bir hafta geçirmeyi umuyorum, şimdiden ikinci kitabı yarıladım bile. Eh epeyce uzadı bu yazı, güzel bir gün dileyerek ayrılayım huzurdan...