Bugüne bir isim vermek gerekirse "Yüzyıllık Yalnızlık" diyebiliriz. Dün gece, hevesle başladığım ama daha 3. bölümde cozutan, Sezen Aksu şarkılarıyla soslanmış aşırı duygusal ve saçma sahnelerin eşlik ettiği "Annem Ankara" hezimetinden sonra "Beni Gabo paklar" diyerek Netflix'e taşındım. Geceyarısını geçmişti, uykulu gözlerim 50 dakikalık 1. bölümün ancak yarısına dayanabildi. Arkası yarın diyerek yattım.
Sabahleyin niyetim yattığım yerden kalan kısmı izlemekti ama "Ateş, Ten, Gölge" ağır bastı. Uyanınca saatin henüz 4 olduğunu düşündüğüm 8'de iki öyküyü okuyup ondan sonra günü başlattım. Kahvaltıydı, ortalık toplamacaydı, marketten gelen öteberiyi yerleştirmekti, köfte yapıp börülce pişirmekti derken öğleni buldum haliyle. Bulaşık makinesini çalıştırıp kahve yaptım ve geçtim bilgisayarın başına, başlasın Yalnızlığın Yüzyılı.
O kadar uzun bir zaman geçti ki "Yüzyıllık Yalnızlık"ı okumamın üstünden kahramanların isimleri bile aklımdan çıkmış, yalnızca "Macondo" var zihnimde. Kitabı aldığım kitapçı dahi kapandı, gençler öyle bir mekanın varlığını bile hatırlamaz. Belediye İşhanı'nın 3. katındaydı sanırım, Akdeniz Kitabevi. Taksit yaparlardı, henüz kredi kartları yoktu, hatta banka kartları da yoktu. Aybaşlarında gidip mutemetten elden alırdık maaşları. Sadece Akdeniz değil pek çok kitabevi taksit yapardı devamlı müşterilerine. Ya senet imzalardık ya da devasa bir defterde adımıza sayfa açılır, borç miktarımız yazılır, her ay getirdiğimiz miktar düşülürdü. Vay canına nereden nereye ama bunun da ayrı bir keyfi vardı. Pencerelerinden Dönerciler Çarşısı'nın göründüğü, kocaman, aydınlık bir mekandı kitabevi, "Yüzyıllık Yalnızlık" Gabo'nun okuduğum ikinci kitabı olacaktı. "Kolera Günlerinde Aşk"ı o kadar sevmiştim ki, hevesle çantama attığım kitabı eve gidene kadar sabredemeyip minibüste okumaya başlamıştım. Büyülü gerçeklik aşkım perçinlenecekti bu kitapla.
Kitabın diziye uyarlanacağını duyduğumdan beri meraktaydım, haliyle geciktirmedim. Az evvel 3. bölümü bitirdim ve izlediklerimden memnunum. Bunca zor bir konuyu oldukça iyi uyarlamışlar, bundan sonraki bölümler hakkında bir şey söyleyemiyorum ama başlangıç iyi olunca devamının da iyi geleceğini düşünüyorum. Yatmadan 4. bölümü de hatmederim gibi geliyor, toplamda 8 bölüm zaten.
Ankara bugün güneşli ama soğuktu, zaten hafta sonu için ısının düşeceği söyleniyor, hatta kar uyarısı yapılıyor. Haftanın ilk üç günü dışarıda olunca bugünü Macondo'da geçirmek iyi geldi. Bugünlük bu kadar olsun, okuyunuz dostlar, hatta bir selam bırakırsanız yazmak için motive edersiniz beni. Kalın sağlıcakla...
siz yine bir ad hatırlamışsınız, bende o da yok öğretmenim :) tez zamanda başlayayım o zaman diziye de. dizi demişken türk dizileri neden böyle düzgün bir şekilde ilerleyip olması gerektiği yerde duramıyor? illa bir cozutma, illa bir "yok artık" dedirtecek anlamsızlıklar...
YanıtlaSilYa konuyu genel anlamda hatırlıyorum, bu kadar sevdiğim bir kitabı tamamen unutsam ayıp zaten bana da, mesela Kolera Günlerindeki kahramanların adı aklımda da niye bunlar çıktı ki :)) Türk dizilerine gelince, neyse bari makyajsız, botokssuz, zenginliksiz doğal bir dizi buldum diyordum ki o okuldaki kavuşma sahnesi tüy dikti, bir şeyi de günlük hayattaki gibi yapın yahu.
SilOkurken; son paragrafın sondan bir önceki cümlesinde takıldım değerli arkadaşım. Yaşanmış bir günü, "Yüzyıllık Yalnızlık " başlığıyla anarak anlatmak veya o güzel romanı yeniden vurgulamak-anmak çok yerinde bir serzeniş gibi olmuş.
YanıtlaSilİnsana özgü özellikler; kuşaktan kuşağa değişime uğrarken, çoğu zaman içten gelen duygular ve davranışlar bile maskelenirken, yeni dünyaya uyum da giderek zorlaşıyor.
Selam vermeden geçmek istemedim. Doğayı küstürmüşken, ağaçlara- çiçeklere ayrılan yerler bile daralırken, leylakların kokusunun hissedilmediği baharlar da olacak mı acaba?
Gönül dolusu selam-sevgiler.
Sevgili Makbule Hocam ne kadar zarifsiniz, her zaman yorumlarınızla renk katarsınız zaten yazılarıma. Leylakların kokusu eksik olmasın hayatımızdan, ben Antalya'da görüp bulamasam da varlığını bilmek yeter. Benden de çok selam ve sevgi...
SilÇok özlemişim günlük tadındaki yazılarınızı. Elinize sağlık ❤️
YanıtlaSilFiliz
İnanın ben de yazmayı özlemişim, iyi geldi. Sevgiler...
SilMaaşlarımızı kurumun veznesinin önünde sıra olur zarf içinde imza atıp alırdık bizde hatırlattınız hocam ne günlermiş. Türk dizilerini seyretmiyorum epeydir. Bir yerden sonra hepsi birbirinin tekrarı gibi o yüzden yabancı dizilere baya sardım. Kitabı okumadım ama diziyi izleme sırama aldım. Hülya
YanıtlaSilİlk çalıştığım kurum çok organize yapardı bu işi, aybaşlarında biz "maaşçı" derdik de "mutemet" tabii ki, maaşları zarflara koyar ve oda oda dolaşıp takdim ederdi :)) Türk dizilerinin en iyisi 4. bölümde sapıtmaya başlıyor, o yüzden ben de yabancılara sarıyorum sizin gibi. Bu diziyi izleyin derim, kitabı okumasanız da.
Silben de o kadar uzun zaman önce okudum ki hatırlamıyorum hikayenin çoğunu. Diziyi izlemek istiyorum ama bir yandan da beklentimi düşük tutmak istiyorum. Malum Netflix genelde hayal kırıklığı oluyor. O yüzden sizin bahsetmeniz iyi geldi. Eminim Ankara çok soğuktur. Burası da felaket. Bu sabah oğlumu servise bindirirken sanki gözümün içindeki sıvılar dondu. -16 dereceydi. neyse ki bu hafta biraz ısınacak ava yani 0 derece falan olacak 😂 sevgilerimi yolluyorum.
YanıtlaSilAynı senin gibi ben de çok az hatırlıyorum, ki en sevdiğim kitaplardan biridir, Ekmekçimin yazdığı gibi duygusu kalmış üstümde ama izledikçe hatırlanıyor, ayrıca birebir hatırlamamakta fayda var eksik yönlere sinirlenmeyiz :) Ben beğendim, izlemeni tavsiye ederim, son bölüme geldim zaten. Burası da 2 gündür soğuk, sizin oralar kadar olmasa da, yarın kar bekleniyormuş, Antalya'ya bir kaçsam da oh Akdeniz desem :) Benden de çok sevgiler...
SilBugün blogpost bana karşı bir komplo kurdu sanırım. Ama ben ısrarla yorumumu tekrar giriyorum. Yüzyıllık Yalnızlığı okuyalı asırlar oldu, her şeyi unuttum sanki. Diziyi izlemek istiyorum ama öte yandan beklentimi düşük tutmak istiyorum. Malum Netflix genelde hayal kırıklığı oluyor. Ama siz bahsedince izlenir diye düşündüm. Eminim Ankara çok soğuktur. Bizim burası da kutuplar adeta. Sabah Rüzgar'ı bırakırken -15 dereceydi. Gözlerimin içi dondu resmen. Tek açık yerim onlardı🥶 Bu kışı da atlatırsam artık alışmış olacağım sanırım. Buz gibi bir Şikago gününden sevgilerimi yolluyorum.
YanıtlaSilUğraştın ama kavuştuk sonunda :)))
SilSevgili Leylak Dalı, bugün sana yorum yazmak bir Challenge oldu.
YanıtlaSilSeni şampiyon ilan ediyorum :))))
SilDün kitap kulübümüzdeki sohbette, üniversiteyi Ankara'da okumuş olan bir katılımcı, öğrenciliğinde Dost, İmge ve İletişim'den kitaplarını aldığını, kitaplara taksit yaptıklarını, sonraki yıllarda geldiği İstanbul'da bunu bulamadığını söylemişti. Yazınızı okurken, sizin Ankara'da olduğunuzu bilmediğimden, demek varmış, diye düşünüp arkasından Ankara'dan bahsettiğinizi anlayınca gülümsedim. Ankara'mız böyledir işte. Çok selam ve sevgiler...
YanıtlaSilLeylan merhaba, ben esasen Antalya'da yaşıyorum ama Ankara'da boş duran aile evimiz var, yazları sıcaktan kaçıp geliyoruz 4 aylığına ama bu sefer kalışımız biraz uzadı bazı sebeplerle. Evlenene kadar Ankara'da yaşadım ve çok severim. Bir de ben sizin bloga ulaşamıyorum bir türlü, güya giriş yaptım ama bana Medium'dan gelen bildirimlerde sizin blogdan başka her şey var, bana açık bir link yollayabilir misiniz takip etmem için. Ankara'da Dost dışında ne İmge kaldı, ne İletişim maalesef, Dost yine de kredi kartına 6 taksit yapıyor. Benden de çok sevgiler...
Sil