.

.
.

24 Ekim 2025 Cuma

GİDERAYAK

Dokuz ayın çarşambası biraraya geldi derler ya, tam da öyleyim bugün. Hafta sonu "Home Sweet Home"a dönüş var, o nedenle faaliyet tam gaz. Eş-dostla "Hadi ben gittim, yaza görüşmek üzere" buluşmaları, aylardır evin dört bir yanına dağılmış götürülmesi zorunlu öteberilerin toplanması, valizlerin, çantaların hazırlanması, durmadan kirlenen giysilerin yıkanması, mutfak dolaplarının, yiyeceklerin elden geçirilmesi, buzluktakilerin tüketilmesi, evin derlenip toparlanması ki bu konuda büyük söylemişim. Annem iki günlüğüne bir yere gitse bile gitmeden evi temizler, toparlardı. Ben dalga geçerdim, "Biz yokken misafir gelir, aman iyi temizle" diye. Cevaben "Evini temiz tut elin gelir, kendini temiz tut ölüm gelir" der, ödümü koparırdı. Kınadığım şeyi aynen yaşıyorum şimdi, üzüm üzüme baka baka kararırmış, kararmamak için bağın en köşesine saklansan da, hani bir atasözü var ya, devamını sansürleyeceğim siz anlayın "Huydur çeker, .......". Deminden beri terleye terleye, ağrıya sızlaya ev süpürüp toz alıyorum. Üstelik hiç titiz biri değilim. Bırak dağınık kalsın yahu. Ayrıca bir söyleşi için okuyup bitirmem gereken kitap var ve dün sabah hafiften başlayıp gece zıplatan nur topu gibi bir de diş ağrım oldu. İki saat sonra diş hekiminden randevu aldım, bakalım ne diyecek, araya azı dişim girmese eksik kalırdı hayatım. İki ayağım bir pabuca değil yarım pabuca sığacak bu gidişle. 

Dün kız kardeşle buluştum, fena alıştık birbirimize zor olacak ama Ankara bana yetti bu sene, üstelik kış erken geldi sanki. Sabah biraz temiz hava alayım diye mutfak penceresinden etrafa baktım. Gece boyu yağan yağmur her yeri ıslatmış, cadde kapkara ama ağaçlar pırıldamış. İstinat duvarı bitkileri kelleşmeye başlamış, Amerikan sarmaşıklarının kızıllı sarılı  yaprakları dökülüyor, aylandızların tohumlara sararmış, cilaları kazınmış, güzellikleri solmuş. Lakin onların tepeden bakıp küçümsediği deli incirin yaprakları yağmurla parlamış, güzelleşmiş. "Nasılmış canım?" der gibi bakıyor tepedekilere, "benim de zamanım geldi işte". Cadde boyu akasyaların minik sarı yaprakları konfeti gibi serilmiş kaldırımlara. Sonbaharın renkleri göz okşayıcı yormuyor, dün kız kardeşle yenilenen Saraçoğlu Mahallesi civarında dolaştık biraz, yanımda Ankara manzaraları götüreyim diye birkaç fotoğraf çektim:



Betona kesmiş Kızılay'ın göbeğinde adeta bir vaha Saraçoğlu Mahallesi. İkinci fotoğraf da neredeyse İsviçre, arkada ağaçların arasında görülen konak da büyükbabamın 😂

Pandemiden bu yana aramıza mesafe giren Altın Portakal Film Festivali ile dönünce hasret gidermek niyetindeyim, rastgele birkaç filme bilet aldım. Konuları hakkında bile fikrim yok, sadece saatlerini ve mekanlarını baz alarak seçtim. Biletler ucuz olunca (tam 20, öğrenci 10 lira) eve gidince inceler, işime gelmezse gitmeyiveririm diye düşündüm. Sadece Ferhan Şensoy belgeselini bilinçli seçtim, bakalım ya kısmet. 

Şimdi izninizle azı dişimi doktora götüreceğim. Gidip hem onu, hem kendimi hazırlayayım. Bir dahakine  Antalya'dan seslenmek dileğiyle şimdilik hoşça kalın...


1 yorum:

  1. diş doktorunda hemen kolaycacık bir şekilde dinsin ağrınız öğretmenim.
    sansürlediğiniz atasözünü babacım çok kullanırdı. okuyunca hem onu andım hem de buluştuğumuzda zarif eşimin yanında sansürlediğiniz bir diğer atasözünü :)
    sağlıkla gidin, sağlıkla gelin tekrar inşallah.
    sevgiler, iyi yolculuklar

    YanıtlaSil