Bu akşam oğlum eve elinde Akman'dan alınma vişneli pasta ve bir şişe boza ile geldi. Mımm, ikisine de, hele bozaya bayılırım, üstelik Akman'dan alınmış olursa hiç dayanamam. Şişeyi elime tutuştururken "Soğuk yere koyacakmışsın" dedi ve akabinde ikimiz de gülmeye başladık. Zira sıcakta tutulmuş ve öncesinde de hayli çalkalanmış bir bozanın insanın başına neler açacağını komik bir deneyim yaşayarak öğrenmiştik.
Yıllar önce Antalya'da değil boza satan, içen hatta bilen bile yoktu, sıcak iklim nedeniyle bozanın tanınmadığını ve rağbet görmediğini düşünüyorum. Şimdiyse Akman etiketli olmasa bile pekçok pastanede ve markette boza bulmak mümkün, hatta sonbaharda ilk kez sokaktan "Bozaaa" diye bağırarak geçen bir satıcının sesini duyup şaşırmıştım. Her ne hal ise, benim yaşadığım deneyim Antalya'da bozanın bulunamadığı zamanlara ait. Öylesine boza hasreti çekmekteydim ki annem ve babam Ankara'dan her gelişte içi Akman'dan alınma boza ile dolu bir bidonu yanlarında getirirlerdi. Yine böyle bir kış günü 2,5 litrelik bir cola şişesinde benim boza geldi. Ben aileme kavuşmanın heyecanıyla bozayı oturduğumuz odada bırakmışım, oda sıcak tabii ki. Sohbet, muhabbet, yemek derken sonunda bulaşıkları toparlayıp mutfağa gittim, giderken boza şişesini de yanıma aldım. Bulaşıkları yıkayacağım ama aklım bozada. "Yahu, bir bardak içeyim, sonra yıkarım bulaşıkları" dedim. Dedim demesine de o şişenin 8 saatlik otobüs yolculuğunda salsa dansçısı gibi çalkalandığını, 1-2 saat kadar da sıcak odada rehavetle yayıldığını düşünemedim elbette. Elimi kapağa atıp şöyle bir çevirmemle birlikte kapak mermi gibi fırlayıp tavana kadar uçtu, şişeden fışkıran bozaysa duvarlara, raflara, tezgahın üstüne, yerlere, giysilerime ve o anda TV'de film izlemeye niyetlendiğim için gözümde olan miyop gözlüğüme sıçrayıp heryeri batırdı. Bir yandan şaşkınlıkla elimde hala fışkırmaya devam eden şişeye bakıyor, bir yandan ziyan olan bozaya hayıflanıyor, bir yandan da ortalığı nasıl temizleyeceğimi düşünüyordum. Sonunda boza sakinleşip şişenin kenarından hafifçe akmaya başladığında elimden bıraktım, ne mutlu ki onca dökülmesine rağmen hala ağzına kadar doluydu, mayalı içeceklerin avantajı:)) Önce gözlüğü gözümden çıkardım, kalınca bir boza tabakasıyla kaplanmıştı camları, ziyan etmeye kıyamadım bir güzel yaladım. Sonra rafta duran, boza tsunamisinden kurtulmuş bardaklardan birini kapıp doldurdum. Elime geçirdiğim tarçın kavanozunu açıp üzerine serptim, yapıştığı duvardan yavaş yavaş akmaya başlayan bozalara karşı kaldırıp "Şerefe" dedim ve diktim tepeme, ohh mis!..
Sonrası iki saat süren temizlik ameliyesi, sevindirici olan husussa iyice mayalandığı için üç gün boyunca şişenin her dolduruştan sonra anında eski seviyesine ulaşmasıydı...
Görsel: Buradan
Yıllar önce Antalya'da değil boza satan, içen hatta bilen bile yoktu, sıcak iklim nedeniyle bozanın tanınmadığını ve rağbet görmediğini düşünüyorum. Şimdiyse Akman etiketli olmasa bile pekçok pastanede ve markette boza bulmak mümkün, hatta sonbaharda ilk kez sokaktan "Bozaaa" diye bağırarak geçen bir satıcının sesini duyup şaşırmıştım. Her ne hal ise, benim yaşadığım deneyim Antalya'da bozanın bulunamadığı zamanlara ait. Öylesine boza hasreti çekmekteydim ki annem ve babam Ankara'dan her gelişte içi Akman'dan alınma boza ile dolu bir bidonu yanlarında getirirlerdi. Yine böyle bir kış günü 2,5 litrelik bir cola şişesinde benim boza geldi. Ben aileme kavuşmanın heyecanıyla bozayı oturduğumuz odada bırakmışım, oda sıcak tabii ki. Sohbet, muhabbet, yemek derken sonunda bulaşıkları toparlayıp mutfağa gittim, giderken boza şişesini de yanıma aldım. Bulaşıkları yıkayacağım ama aklım bozada. "Yahu, bir bardak içeyim, sonra yıkarım bulaşıkları" dedim. Dedim demesine de o şişenin 8 saatlik otobüs yolculuğunda salsa dansçısı gibi çalkalandığını, 1-2 saat kadar da sıcak odada rehavetle yayıldığını düşünemedim elbette. Elimi kapağa atıp şöyle bir çevirmemle birlikte kapak mermi gibi fırlayıp tavana kadar uçtu, şişeden fışkıran bozaysa duvarlara, raflara, tezgahın üstüne, yerlere, giysilerime ve o anda TV'de film izlemeye niyetlendiğim için gözümde olan miyop gözlüğüme sıçrayıp heryeri batırdı. Bir yandan şaşkınlıkla elimde hala fışkırmaya devam eden şişeye bakıyor, bir yandan ziyan olan bozaya hayıflanıyor, bir yandan da ortalığı nasıl temizleyeceğimi düşünüyordum. Sonunda boza sakinleşip şişenin kenarından hafifçe akmaya başladığında elimden bıraktım, ne mutlu ki onca dökülmesine rağmen hala ağzına kadar doluydu, mayalı içeceklerin avantajı:)) Önce gözlüğü gözümden çıkardım, kalınca bir boza tabakasıyla kaplanmıştı camları, ziyan etmeye kıyamadım bir güzel yaladım. Sonra rafta duran, boza tsunamisinden kurtulmuş bardaklardan birini kapıp doldurdum. Elime geçirdiğim tarçın kavanozunu açıp üzerine serptim, yapıştığı duvardan yavaş yavaş akmaya başlayan bozalara karşı kaldırıp "Şerefe" dedim ve diktim tepeme, ohh mis!..
Sonrası iki saat süren temizlik ameliyesi, sevindirici olan husussa iyice mayalandığı için üç gün boyunca şişenin her dolduruştan sonra anında eski seviyesine ulaşmasıydı...
Görsel: Buradan
Vefa 'da (İst.)içmen lazım ,hatta benimle :))
YanıtlaSilBende Fethiye'ye geldiğimde ilk özlediğim şeylerden biridir.Biz büroda alıp arkadaşlara ikram etmiştik de sıcak memleket insanı pek sevmiyor,yarısına kadar bile içmediler..Yani beğenmediler.Ziyanı yok ben hepsini içebilirim :)
Bizlerde eskiler evde yaparmış, ben o zamana yetişemedim tabii..
Burada Ma.do'larda da satılıyor pet şişelerde ve çeşitli markalarda ama en iyisi Şe.mikler marka olan. Benim de babacığım çok sever. Kış geldi mi hemen 1 boza, 250 gr.leblebi alır giderim onlara.
YanıtlaSilSahiden de ben hiç tadını bilmiyorum (20 yıl Antalya' da yaşarsan) ama denemek de hiç aklıma gelmemiş. En kısa zamanda deneyeyim:)))
YanıtlaSilUnutulmaz tabii, ayni olay şarap şişesi ile aramızda yaşandı.Allahtan mutfaktaydım. 3 sene pembe desenli tavanı olan bir mutfağı kullandım.
YanıtlaSilKocamı geceyarısı sokaklarda ''boooooza'' diye bağırttığımı anlatmıştım değil mi?
Koptum koptum Nurşen'cim boza hikayeni okuyunca sana yorum yazarken bile hâlâ gülüyorum.
YanıtlaSilÜstüne üstlük canım boza istedi:)
İzmir'de kışın sokaklarda geçer booozaaacııııı. Ama alıp içmek hiç aklıma gelmemişti. bi kış yine geçerken canım çekti nedir falan diye merkat avar tabii. Eşime söyledim aldık. 1.yudum nedir acaba diye, 2.yudum hımm değişik merak daha bastırılmamış bir halde, 3.yudumdan sonra da bardağı kesin bir şekilde yerine bırakarak "yok yok bize göre diil. mayalı hamur tadı var bunda" diyerek boza ile olan kısa ilişkimi ömür boyu noktaladım. Boza sevenler, kızmayın bana olur mu?
YanıtlaSilNe güldüm okurken,özellikle gözlükleri yaladığını okuyunca.Bu kadar seviyorsun bozayı yani :)
YanıtlaSilBen de malesef mavi balona katılmak zorunda kalacağım.Ağzımda büyüyen tadı hiç gitmiyor aklımdan.Kociş İzmirli e haliyle bozacıyı da bozayı da biliyor.Alıp getirdi birgün tadına bak mükemmel diye.Bu da mükemmel anlayışalrının ne kadar farklı olduğunu gösteriyor sanırım :)
Sana bir yorum yazdım gelmedi her halde. Ama yine de bir bildirirsen sevinirim. Dışarı çıkarken aceleyle yazdım çünkü. Merak ettim doğrusu...
YanıtlaSilAsucum,
YanıtlaSilGelmedi yorumun. Ben de diyordum Asu şimdiye yazardı birşeyler, meğer kabahat hınzır yorumunmuş. Öptüm canım...
Buğdayım, Şirinim,
YanıtlaSilAnladım ki sen de "Boza sevdiremediklerimizden" mişsin:))) Canın sağolsun, bu meret sonradan sevilmiyor zaten, çocukluktan alışmak lazım. Hem sen beni sev yeter, boza sevmesen de olur:))
Şenizcim,
Bu laflarım aynı zaman da sana da. Boza sevmeye kızmıyorum, boza sevmeyen beni sevsin yeter diyorum:)))
Özlemcim,
YanıtlaSilSen seviyorsun anlaşıldı canın çektiğine göre:)
Demindenberi sayfana girip yazını okumaya çalışıyorum ama bir türlü açamadım. Akşam tekrar deneyeceğim, sevgiler.
Nedret Hanımcım,
YanıtlaSilMutfak maceralarımız ortak galiba:)) Eve o "Booza" diye bağırtma olayını biliyorum:))
Sevgiler...
Bilge'nin Annesi,
YanıtlaSilBir dene bakalım ama seveceğini sanmıyorum, zira bozayla sonradan tanışıp da seven hiçbir Antalyalıya rastlamadım:)) Bu arada bizim ev de Seyran'da.
Sevgiler...
Çenebaz,
YanıtlaSilNeyse ki İzmirliler biliyor ve seviyor bozayı (Şeniz hariç:)) Demek her yörenin kendine özel bir markası var, İstanbul'da Vefa, Ankara'da Akman, İzmir'de Şemikler gibi. Babanıza afiyet olsun, damak tadlarımız uygunmuş:))
Asortiğim Krebim,
YanıtlaSilVefa'dan hiç tatmadım bozayı ama Akman'da ondan kalmaz sanırım. İnşallah birgün kısmet olur da İstanbul'da boza bardaklarını tokuştururuz:))
Evet bir arkadaşım evde yapardı ama yine de alıştığım tadı alamamıştım ondan. Haklısın sıcak iklim insanları bozayı yadırgıyor.
Sevgiyle...
Ben vefanın bozasını da içtim ama ı-ıh akmanın yerini tutmaz:)
YanıtlaSilbu arada önceki postlarınızdan birinde yenimahalleye geldiğinizi yazmışsınız,süper bir yazıydı inanılmaz duygulandım...
yolunuz yine buralar düşerse haberim olsun olur mu?:)
Şuşucum,
YanıtlaSilAkman'ı ve bozayı sevenler kulübüne bir üye daha kaydettik desene:))
Yenimahalle'de mi oturuyorsunuz? Bütün çocukluğum ve ilkgençliğim orada geçti, benim için çok özeldir. Bir dahaki sefere haber veririm sana, öptüm canım...
tarçınlı ve leblebili bozaya bayılırım .))
YanıtlaSilleylakcığım, minik kahkahalarıma engel olmadım; çok güzel anlatmışsın bozanın etrafa saçılışını.
YanıtlaSilBiz İzmir'deyken akşamları bir kulağımız dışarıda olurdu.Sokaktan her akşam olmasa da hafta da bir muhakkak bozacı geçerdi.Kalınca bir kalasın her iki ucuna geçirdiği kovaları sırtında taşıyarak "Bohooozaaa" diye bağırır biz de abimle birbirimizin üzerinden atlayarak balkona koşardık bozacıyı kaçırmayalım diye..
Afiyet,bal şeker olsun. Tık yık yağ löp löp et olsun :))) ( Anneannemin lafı)