Hastaneden çıktığımdan bu yana doğru dürüst gece uykum yok. Kevgir gibi, sürekli bölünen, 5er, 10ar dakikalık huzursuz uykular uyuyup uyanınca da "15 defa tekrarlamış mıydım?" derdine düşüyorum, egzersize öyle şartlanmışım ki uyuduğum (daha doğrusu uyumaya çalıştığım) uykuda bile onun derdindeyim. Toplasan iki saati geçmeyen uykumdan bir de sabahın 5'inde uyanıyorum iyi mi? Şöyle deliksiz 7-8 saat uyuyabilsem havai fişek patlatacak duruma geldim.
Bu sabah da saat 5'te hortladım, çok işim var çünkü. Bir süre tavanı seyrettim, ilginç bir şey yoktu. Avize yerine asılmış Japon fenerindeki 1-2 delik dışında. Bu oda evin en sıcak ve gürültülü odası, batıya ve doğrudan bol trafikli caddeye bakıyor. Ne yazık ki evdeki en yüksek yatak burada olduğu için sıcağa ve gürültüye katlanmak zorundayım. Pencereyi açmaya niyetlendiğimde yoğun araç gürültüsüne ve zemindeki biz yokken açılmış tavuk döner dükkanından yükselen iğrenç kokuya muhatap oluyorum. Aklımın ermediği daha önce aynı yerde açılmış köfteci ve tostçu 6 ay dayanamazken milletin yaz günü ölmüş gibi tavuk dönere hücumu. Küçücük dükkan bir an boş kalmadığı gibi moto kuryelerin biri gidip biri geliyor.
Bu oda yıllar önce taşındığımızdan bu yana sürekli el değiştirdi. Sabah kahvaltıda dün arkadaşımın yapıp getirdiği domates soslu kızartmayı ekmek arası yapıp yerken bunları düşündüm. Diyeceksiniz ki kahvaltıda kızartma mı yenir, bayılırım. Annem de çok severdi ve çok güzel yapardı. O zamanlar bu kadar sağlıklı beslenme derdimiz olmadığından şimdiki gibi fırında değil mis gibi yağda kızartırdı patlıcanları, biberleri, patatesleri. Üstüne de bol domatesli, sarmısaklı sos, of Allahım sana geliyorum 😃 hele de o kızartma bir gün önce yapılıp ertesi güne kalmışsa daha da lezzetli olurdu. Annemle en sevdiğimiz kahvaltı yiyeceğiydi, bir de yine bir gün önce yapılmış patates salatası. Şu an iyileşme mekanım olan "kendime ait oda" (Virginia'yı anmadan olmaz) taşındığımızda annemle babamın yatak odasıydı. 60'lı yılların sobalı Ankara evleri mimarisinde, kocaman, yaz için çok kullanışlı ama kışın yaşama alanının yarıya indiği bir daireydi. İçiçe geçmiş üç salon (salon salomanje efenim, müteahhitin dedeleri Fransızmış 😃) camlı kapılarla bölünmüştü. Taşınır taşınmaz "ay ferah ferah oturalım" diye camlı kapıları sökmüş, 2 ay sonra Ankara'nın kirli havasıyla birlikte kış bastırınca, karneyle alınan kok kömürü salonlarımızı ısıtmaya yetmeyince çaresiz tekrar takılmıştı o kapılar yerine, ta ki doğal gaz gelip de kat kaloriferi döşenene dek. Kışın caddeye bakan salon sadece çamaşır kurutma amaçlı kullanılırdı. Zira balkona asılan çamaşırları üzerine yağan kurumla yıkanmadan önceki halinden daha pis toplardınız. Salonda kuruyan çamaşırları da evin içinde donmuş olarak topladığımızı hatırlarım, kimse bana sobanın nimetlerinden bahsetmesin, ne çektik be!
Odalardan küçük olanı yıllardır hayalini kurduğum benim odamdı. Ne de güzel döşemiştim, hala hatırladıkça gülümserim. Evlenip evden ayrılınca annem yatak odasını benim küçük odaya taşıdı ve boşalan odayı oturma odası yaptı. Derdi pencerenin önüne yerleştirdiği divana oturup bir yandan dantel ya da örgü örerken bir yandan caddeden gelip geçeni seyretmekti. Tatillerde geldiğimde bu seyir fasıllarına ben de eşlik ederdim, en sevdiğimizse sabahları babamı işe, kardeşimi okula yollayıp, kahvaltılıkları bir siniye dizip bir yandan sohbet, bir yandan seyirle uzun kahvaltılar etmekti. Hele de kızartma ya da patates salatası varsa değmeyin keyfimize. Sabah arasına kızartma koyduğum ekmeğimi kemirirken film şeridi gibi geçti bu anlar gözümün önünden.
Kardeşim ergenliğe yanaşırken isyan edip annemin seyirlik odasına el koydu, artık onun mülkiyetindeydi benim sağalma odası. Kitaplar, posterler, babamın bir hapishane atölyesinden aldığı masif çam yatak odası takımıyla genç kız odasına dönüşmüştü artık. O takımdan arta kalan, eskimek bilmeyen gardrop şu an tam karşımda, benim Ankara giysilerime ev sahipliği yapıyor halen.
Oda kardeşimin evlenip evden ayrılmasıyla kısa süre sahipsiz kaldı ama oğlumun üniversiteyi kazanıp Ankara'ya gelişiyle el değiştirdi. Yeniden dekore edildi, lisans, yüksek lisans ve bir kısım doktora çalışmalarına şahitlik etti. Sonra onu da kendi evine yolculadık, artık yazları bizleri, gelen giden konukları ağırlıyor, biraz depo, biraz oda görevi görüyor. Kaderinde bana iyileşme mekanı olmak da varmış. Anılar içinde savrulup gidiyoruz böyle.
Kızartmadan nerelere geldim, bitireyim de gidip egzersiz ödevimi yapayım. Kalın sağlıcakla, dizlerinize gözünüz gibi bakın aman diyeyim 😃
Sizi mutlu etmek için leylaklı etaminler işleyen kardeşleriniz çok olsun 💚