.

.
.

25 Temmuz 2017 Salı

BEN BURALARDA YOKKEN

Blogu açtım açalı hiç bu kadar uzun süreli ara vermemiştim yazmaya. Cevriye ile uğraşmaktan ne Leylak gördü gözüm, ne dalını. İş sadece Cevriye ile bitse iyi, çekeceğim başka çileler de varmış. Bacağımın orta katında uzun süredir ikamet eden Cevriye'yi uzun uğraşlar sonucu hafiften gitmeye razı ediyorum diye sevinirken üst kattaki kiracı Yağlı Yaşar su koyuverdi bu defa. Kıskançlık mı desem, ilgi yoksunluğu mu desem "ben de buradayım, farkında mısın?" sinyalleri vermeye başladı. Yağlı Yaşar ismiyle andığım arkadaş dizimin bir karış üstünde birkaç yıldır mevcut olan bir sertlik, sessiz sakin oturduğu için, biraz da tırstığımdan kendisini yok sayıyordum. Sen misin yok sayan, öyle bir ağrıyla isyan çıkardı ki, "Hayrola ya, ne oluyoruz?" diye çaldım kapısını. Bir sabret, iki sabret baktım sakinleşeceği yok, verdim mahkemeye, icra yoluyla çıkardım evden, kurtuldum :) Kısacası sevgili blog dostlarım bu sabah itibarıyle ufak bir operasyon geçirmiş bulunuyorum, Yağlı Yaşar'ı söküp attırdım yerleştiği yerden, sen sağ, ben selamet. Tehlikeli bir oluşum değilmiş, yarım saatlik bir işlemle hallettik. Operasyonu yapan cerrah ve ekibi süperdi, sohbet ede ede sepetledik Yaşar Efendi'yi. Böylece Yaşar Yaşamaz oldu :) Şu anda evdeyim ve bacağımı "yangında ilk kurtarılacak" modunda özenle bir sandalyeye yerleştirmiş olarak yazıyorum, zira garibanın başına gelmeyen kalmadı. Tabii Cevriye ve Yaşar arasında olup bitenden haberiniz yok sizin. Hafta sonu her ikisinin ikamet ettiği bacağıma mevcut dertlere ilave olarak bir koca kupa dolusu kaynar çay boca ettim. Nasıl fırlayıp suya tuttuğumu, ardından buz koyduğumu bilemedim tabii, bir yandan da ağlasam mı, gülsem mi modunda bir nevi Pedro Almodovar filmi çevirmekteydim: "Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar". Neyse ki evde kantaron yağı vardı, aklınızda bulunsun dostlar, kendisi yanıklarda bir mucize. Üç işlemle etkisini gösterdi acıyı da, kızarıklığı da aldı götürdü. Gelgelelim ben şaşkın durumdayım, bunca üstüste vakanın sebebi nedir? İyi saatte olsunlara mı karıştım, gençliğime, güzelliğime, zerafetime nazar mı değdi, birileri bana kara büyü mü yaptı, kargışlara mı geldim bilemedim :)

Şakayla karışık yokluğumda olup bitenler bunlar, umarım böylece son bulmuştur başıma gelenler. Hepinize sağlıklı günler diliyor, dizinizin kıymetini bilip kendisine nadide bir mücevher muamelesi yapın diyerek kaçıyorum. 



9 Temmuz 2017 Pazar

SICAK GÜNLER GELİP GEÇERKEN


Yazılarıma verdiğim aradan Cevriye'nin hala misafirim olduğunu tahmin etmişsinizdir. Eskisi kadar yayılıp yatamıyorsa da hala sorulmadık yerden sual etmeye devam ediyor. Elbirliğiyle kendisini defetmeye çalışıyoruz ama pek inatçı çıktı yelloz. Geçen hafta itibarıyle fizik tedavi seanslarım 10 gün uzatıldı ve Cevriye'nin bundan ürkeceğini düşünerek laser eklendi. Benim bildiğim Cevriye'yse o laserle ses ve ışık gösterisi yapar da yine yerinden kıpırdamaz adı batasıca 😀

İki gün önce seans sonrası doktorla görüşmek üzere bekleme salonunda oturuyor, bir yandan da çevreyi dikizliyordum. Duvarlara bolca sonbahar temalı reprodüksiyonlar asılmıştı. Hehe ne de olsa Fizik Tedavi servisi biraz da ömrünün sonbaharındakileri ağırlıyor, uyumlu olsun istemişler sanırım. Oturduğum sandalyede hem vakit geçirmek için, hem de doktorun tavsiye ettiği bir egzersiz olarak bacağımı bir ileri bir geri sallıyordum. Doktorum bunu "iskelede oturmuş da denize bakarak bacaklarını sallıyormuş gibi" diyerek şiirselleştirmişti. Lakin benim karşımda deniz değil bej rengi, kenarları volanlı bir şapka giymiş, kapri pantolonlu, tombul yanaklı bir teyze vardı. Arada dizimi oğuşturan ellerime dikkat etmiş olacak ki "Geçmiş olsun, diziniz mi?" diyerek muhabbet açmaya davrandı, sonrasında da dizim için bir dizi öneri getirdi. Derken yanına gelen aynı şapkanın beyazından giymiş, yine kapri pantolonlu ve aynı yaşlardaki bir başka teyze de konuya derhal müdahil olarak öneri dizisine birkaç boncuk daha ilave etti. Öneriden dizilmiş boncukları boynuma asar gibi yapıp pencereden dışarı bakmaya başlayınca kendi aralarında sohbete başladılar. İkinci gelen elindeki tahlil sonuçlarını tahlil etmeye başladı: "Sedimi yüksek, niye ki?". Önceki: "Sedim ne?" "Sedimantasyon işte, 20 olması lazım üst sınırın, bununki 50". "İyi de sedim ne?" "Zaten doktor da kansız dedi, yüzü hep beyazdır di mi?" "Sedim?????" O arada tahlilci teyzeyi doktor çağırdı, sedim açıklaması havada kaldı. Az sonra da iki adet şapka olarak ayrıldılar oradan. Akabinde bir görevli eşliğinde sinirli bir hanım geldi, burnundan soluyarak bir aşağı bir yukarı bekleme salonunu adımlamaya başladı. Kendi kendine söyleniyordu ki ardından adeta yuvarlanarak gelen bembeyaz saçlı, bembeyaz tenli teyzeyi görünce yüksek perdeden sıralamaya başladı şikayetini: "Muayene ücreti aldılar benden". Bembeyaz tombul teyze konuşmaya başlayınca birdenbire amcaya dönüştü, basbayağı bariton bir sesle: "E normal, fark alıyorlar özel hastanelerde" dedi. İnanamadım teyzeden çıkan sese, arkam dönük olsa erkek sanırdım. Bir süre fark alan, almayan hastaneler üzerine tartıştılar, para ödeyenin sinirle kulaklarından çıkan duman biraz hafiflemişti ki doktor beni çağırdı, çıktığımda ikisi de kaybolmuşlardı. Fizik tedavi seansları edebi kariyerime ve gözlem yeteneğime epey katkıda bulunmakta, biraz daha devam ederse baş kahramanı Cevriye olan ve bir Fizik Tedavi Kliniği'nde geçen roman yazabilirim. Ayrıca 45 dakika süren elektriklenme sürecimde yattığım yerde kitap okuyorum. Normalda fırsat bulup okuyamayacağım kadar kitap devirdim şu 20 günde. Hemşirem bile şaştı, "her seferinde ayrı kitap görüyorum, ne hızlı okuyorsunuz" diyerek. Eh yan gelip yatarak mevcut iş görme kapasitemi asgariye indirince hızımı kitaplardan alıyorum. Şu Cevriye'yi bir savayım da daha az okumaya razıyım ben. 

Normalde yayın yönünden kısırlaşan yaz ayları bu defa beni şaşırttı, önce Arundhati Roy, sonra Isabel Allende'nin yeni kitapları yayınlandı: "Mutlak Mutluluk Bakanlığı" ile "Japon Sevgili".


Ben de Cevriye'nin vızırdayan sesini gözardı ederek iki güzel kitap okudum. Lakin kapak konusunda "Japon Sevgili" sınıfta kaldı. İlk kapak benden 10 puan alırken, ikinciye eksi verdim, okuyunca anlarsınız. Bu okumalar da sıcak yazın, Cevriyeli günlerin kârı oldu. Bunun dışında hayat evin dört duvarı, taksilerin arka koltuğu ve kliniğin fizik tedavi yatağında geçmeye devam ediyor, bakalım nereye kadar...