Hayatımda bir kez olsun bir seyahate çıkmadan önce bütün işlerimi sakin sakin önceden toparlayıp yola çıkacağım ana kadar rahatça oturduğum görülmemiştir. Yolculuğun 4-5 gün öncesinden başlayarak kapıdan dışarı çıkacağımız dakikaya kadar sürekli koşturur, hep eksik birşeyler kaldı korkusu yaşarım. O nedenle de şehirlerarası gidiş-gelişlerin öncesi de sonrası da yorgunluğumun tavan yaptığı zamanlardır. İşte yine başladım, Pazartesi'den sonraki herhangi bir gün yola çıkacağız ve ben 4 ayı geçik süredir evin içine pazar yeri gibi yaydığım eşyalarımı toparlayıp evi düzenli bırakabilmek için gerekli çalışmalara bugün itibarıyla başlamış bulunuyorum. Daha çamaşır, ütü fasılları, buzluğa nevale atma durumları, valiz toparlama halleri, yapılacak alışverişler vs vs var, ay saymayım şimdiden yoruldum.
Bugün genel bir ev düzenlemesi halinin ardından artık guguklu saat aşamasını da aşmış cep telefonumu servise götürdüm. Giderken serviste yapılacak herhangi bir itiraz ve terslenme durumuna karşı gardımı almış, "Atıl Kurt" pozisyonuna geçmiş ve tırnaklarımı sipsivri bilemiştim. Lakin görevli genç kız son derece ilgili ve kibar davranarak önyargılı düşüncelerimden dolayı beni utandırdı. İçinde guguk kuşu ruhu barındıran çift kişilikli telefonumu servis elemanının şefkatli ellerine teslim edip psikolojik sağlığına kavuşmuş olarak geri almak dileğiyle ayrıldım oradan. Herhangi bir vasıtaya binmek ya da daha kestirme bir yoldan eve ulaşmak yerine bünyeye eziyet kabilinden vurdum kendimi dik yokuşlu bir sokağa. Yokuşun sonuna ulaştığımda kalbim normalin üç misli hızla atmakta, soluğum tıkanmakta ve bacak kaslarım seyirmekte idi ama sokağın iki yanında uzanan 60 lı yılların sonlarından kalma apartmanların görünümü yorgunluğuma değmişti doğrusu. Son yılların ürünü ruhsuz beton binaların soğukluğundan uzak, içinde gerçek ailelerin yaşadığı hissi veren, önlerinde gelin gibi donanmış erik ve badem ağaçları ve yeşermiş çimenleriyle ufak da olsa bir bahçeleri olan eski tip apartmanlar keyfimi yerine getirdi. Sokağın sonundaki tabelada yazılı isim ise keyfime tavan yaptırdı: "Neyzen Tevfik Sokağı". Örnek aldığım yaşam gurularımdandır kendileri, ne demişler:
"Bu dünyada ne kazandıysanız yiyiniz
Yoksa;
Öleceğiz bir gün, gömecekler.
Bir kaç gün övecekler.
Sonra kalan malını bölecekler.
Hatta memnun kalmayıp sövecekler!.."
Sokağın bitiminden sola dönüp yine bir sanatçının, karikatürist Semih Balcıoğlu'nun adı verilmiş küçük parka daldım. Yeşermiş devasa salkım söğütlerin, pıtraklanmaya başlamış çınarların, sarı sarı çiçeklenmiş altınçanakların arasından geçip ilkbaharın güzelliğini bir kez daha teyit ederek yolüstü alışverişlerimi yaptım ve yılın ilk çağlasını aldım. Her ne kadar elinize aldığınızda sakallı dedenizin yüzüne dokunuyormuş hissini verse, ağızda da kösele çiğniyormuş gibi bir tad bıraksa da çağla yemeden ilkbahar gelmiş saymıyorum ben. Hem artık ağaçtan kopmuş bir çağla ile çarşıdan alınmış bir çağla arasındaki inanılmayacak farkı öğrendikten sonra bir beklentim de olmuyor. Benimki sadece bir ilkbahar ritüeli.
Yorgunluktan perişan dönmüştüm eve, şimdi biraz dinlenmiş olarak akşam yemeğe gelecek misafirlerim için son hazırlıkları yapmaya gidiyorum. Sabah asma yaprağında somon balığı sarıp hazırladım. Kendilerini aşağıdaki fotoğrafta görmektesiniz.
Tarifini sevgili Acemi Aşçı'nın blogundan aldığım bu muhteşem lezzet için fileto olarak hazırlanıp iki parmak kalınlığı ve uzunluğunda kesilmiş somonları, üstüste konmuş birkaç asma yaprağının arasına yerleştirip bir dilim kabukları alınmış limon ve bir defne yaprağı ile sıkı sıkı sarıyorsunuz. Üzerlerine de fırçayla zeytinyağı sürüyorsunuz, böylece işlem tamam oluyor. Sofraya oturacağınız zaman da ızgarada iki tarafını 7 şer dakika pişiriyorsunuz. Hani "Yeme de yanında yat" derler ya, bence yiyin harika oluyor çünkü. Eh bize de afiyet olsun bari, şimdi izninizle gidip masayı hazırlayayım...
Bugün genel bir ev düzenlemesi halinin ardından artık guguklu saat aşamasını da aşmış cep telefonumu servise götürdüm. Giderken serviste yapılacak herhangi bir itiraz ve terslenme durumuna karşı gardımı almış, "Atıl Kurt" pozisyonuna geçmiş ve tırnaklarımı sipsivri bilemiştim. Lakin görevli genç kız son derece ilgili ve kibar davranarak önyargılı düşüncelerimden dolayı beni utandırdı. İçinde guguk kuşu ruhu barındıran çift kişilikli telefonumu servis elemanının şefkatli ellerine teslim edip psikolojik sağlığına kavuşmuş olarak geri almak dileğiyle ayrıldım oradan. Herhangi bir vasıtaya binmek ya da daha kestirme bir yoldan eve ulaşmak yerine bünyeye eziyet kabilinden vurdum kendimi dik yokuşlu bir sokağa. Yokuşun sonuna ulaştığımda kalbim normalin üç misli hızla atmakta, soluğum tıkanmakta ve bacak kaslarım seyirmekte idi ama sokağın iki yanında uzanan 60 lı yılların sonlarından kalma apartmanların görünümü yorgunluğuma değmişti doğrusu. Son yılların ürünü ruhsuz beton binaların soğukluğundan uzak, içinde gerçek ailelerin yaşadığı hissi veren, önlerinde gelin gibi donanmış erik ve badem ağaçları ve yeşermiş çimenleriyle ufak da olsa bir bahçeleri olan eski tip apartmanlar keyfimi yerine getirdi. Sokağın sonundaki tabelada yazılı isim ise keyfime tavan yaptırdı: "Neyzen Tevfik Sokağı". Örnek aldığım yaşam gurularımdandır kendileri, ne demişler:
"Bu dünyada ne kazandıysanız yiyiniz
Yoksa;
Öleceğiz bir gün, gömecekler.
Bir kaç gün övecekler.
Sonra kalan malını bölecekler.
Hatta memnun kalmayıp sövecekler!.."
Sokağın bitiminden sola dönüp yine bir sanatçının, karikatürist Semih Balcıoğlu'nun adı verilmiş küçük parka daldım. Yeşermiş devasa salkım söğütlerin, pıtraklanmaya başlamış çınarların, sarı sarı çiçeklenmiş altınçanakların arasından geçip ilkbaharın güzelliğini bir kez daha teyit ederek yolüstü alışverişlerimi yaptım ve yılın ilk çağlasını aldım. Her ne kadar elinize aldığınızda sakallı dedenizin yüzüne dokunuyormuş hissini verse, ağızda da kösele çiğniyormuş gibi bir tad bıraksa da çağla yemeden ilkbahar gelmiş saymıyorum ben. Hem artık ağaçtan kopmuş bir çağla ile çarşıdan alınmış bir çağla arasındaki inanılmayacak farkı öğrendikten sonra bir beklentim de olmuyor. Benimki sadece bir ilkbahar ritüeli.
Yorgunluktan perişan dönmüştüm eve, şimdi biraz dinlenmiş olarak akşam yemeğe gelecek misafirlerim için son hazırlıkları yapmaya gidiyorum. Sabah asma yaprağında somon balığı sarıp hazırladım. Kendilerini aşağıdaki fotoğrafta görmektesiniz.
Tarifini sevgili Acemi Aşçı'nın blogundan aldığım bu muhteşem lezzet için fileto olarak hazırlanıp iki parmak kalınlığı ve uzunluğunda kesilmiş somonları, üstüste konmuş birkaç asma yaprağının arasına yerleştirip bir dilim kabukları alınmış limon ve bir defne yaprağı ile sıkı sıkı sarıyorsunuz. Üzerlerine de fırçayla zeytinyağı sürüyorsunuz, böylece işlem tamam oluyor. Sofraya oturacağınız zaman da ızgarada iki tarafını 7 şer dakika pişiriyorsunuz. Hani "Yeme de yanında yat" derler ya, bence yiyin harika oluyor çünkü. Eh bize de afiyet olsun bari, şimdi izninizle gidip masayı hazırlayayım...
Neyzen'nin yazısını hemen kopyalıp facede yapıştırdım harikaymış. Yemekte çok gzüel görünüyor denemeye değer. Yolculuk hazrılığı, ne telaş değil mi? Allah kolaylık versin. Bir an önce sağ salim Antalya'ya ulaşmanız dileğimle..
YanıtlaSilAğzımın suları akarken yazıyorum yorumumu. Somon balığını da yaprak dolmasını da çok seven ben bu dolmayı yemem de yanında yatarım doğrusu. Lütfen kendini fazla yorma. Çok çok bir iki gün geç gidersin. Antalya kaçmıyor. Sana bir mail yazdım.
YanıtlaSilSevgiler, iyi tatiller Leylak' cım...
vallahi o güzelim somon sarmalara of of... derim bende...
YanıtlaSilhadi allah kolaylıklar versin,
sağlıkla, huzur dolu bir yolculuk olsun
sevgiyle.
Hadi kolay gelsin. Sözünü ettiğiniz seyahat Antalya'ya gelişiniz olmalı. Turunç çiçekleri, mimozalar sizi bekliyor. Hayırlısı ile gelirsiniz ve sağlıkla dönersiniz inşallah.
YanıtlaSilAyrıca asma yaprağında somon da nefis görünüyor. Yakında taze asma yaprakları çıkar, o zaman ben de deneyeceğim.
Ayyyy nefis görünüyor valla. Ellerine sağlık!
YanıtlaSilHARIKASIN !
YanıtlaSilTarif icin tesekkurler !!
Sikago'da bir Turk restoraninda yemistim ama somon degildi o baska balikti ve nasil guzeldi anlatamam .Tamamen cikmis aklimdan
Iy ki varsiniz blogger kardesler :)
Hemen yapacagim bende
Iyi yolculuklar
Pek güzel görünüyorlar somonlu sarmalar.
YanıtlaSilEllerine sağlık:)
Şenizcim,
YanıtlaSilEvet yol telaşı çok zor ve ben hep her yol öncesine bir de misafir sıkıştırırım. Olsun varsın güzel yorgunluklar bunlar. iyi şeyler için yorulalım yeter ki. evime kavuşunca dinlenirim.
Öpüyorum seni...
Asucum,
Bu tarifi denemeni öneririm, pişman olmazsın. Hem kolay, hem lezzetli.
Youlacağım tabii biraz ama ne yapalım can sağlığı olsun. Mailini okudum, cevap yazdım.
Sevgiler...
Nunucum,
Çok teşekkürler, sen o sarmaların hasını yaparsın.
Kara dut nasıl oldu? Umarım herşey yolundadır. Tüm iyi dileklerim sizlerle...
Begonvilli Ev,
Yettim geliyorum artık:)) Kısmetse hafta içi Antalya'da olurum, çiçeğe böcüğü yetişeceğim sanırım:) Dilerim görüşürüz, sevgiler...
Zührecim,
Teşekkürler, gerçekten lezzetli oluyor. Denemeni öneririm, sevgiler...
Sevgili Yelish,
Bu çok kolay ve çok lezzetli tarifi seveceğini umuyorum. Bence de hemen yap.
Çok teşekkürler, miniğe öpücükler...
Özlemcim,
Övünmek gibi olmasın güzel oldular, Acemi Aşçı sağolsun, sayesinde öğrendim.
Antalya'da görüşmek üzere sevgiler...
Kolay gelsin, hayırlısiyle evine kavuşursun inşallah. Mekan değiştirmek çok güzel ve hele gittiğin yer mavi beyaz olursa.
YanıtlaSilSomonlar da harika, takıldım ama ızgara yaparken yaprakları açacakmısın? "gitte bak acemi aşçıya" dersen inan ki gittim ama bulamadım bu tarifi.
Ankara seni özleyecek, bizde Ankara postlarını.
Sevgiler...
selam Leylakcığım,yazını yine keyifle okudum :)yemek tarifi de süpermiş.deniz ürünleri ve farklı pişirilişlerine bayılırım.ilk fırsatta deneyeceğim.
YanıtlaSilyolculuk hazırlıklarında kolaylıklar dilerim.
sevgiler...
Somon sarmalar yahşi ve lakin yolculuk telaşı vahşi ! Aman dikkat yolculuk telaşı ve misafir bir arada bünyeye dokunabilir..Bence de biraz rölantiye alın.Unutmayın siz herşeyden önemlisiniz.Sevgiler,iyi yolculuklar..
YanıtlaSilNurcuğum,
YanıtlaSilTeşekkürler iyi dileklerin için.
Izgara yaparken açmıyorsun yaprakları, sıcağıyla çok güzel pişiyor içinde yapraklar mayhoş bir tad veriyor. Hatta yerken sadece çok yanmışsa dıştaki yaprağı atıyor diğer yaprakları balıkla birlikte sarma gibi yiyorum. Acemi aşçının eski bir tarifi ondan bulamamışsındır.
Çok sevgiler...
Nanem şekerim,
Şükür kavuşturana, sakın tekrar gitme:))
Balığı denemeni öneririm, gerçekten güzel oluyor. İyi dileklerine teşekkürler ve sevgiler...
Lezzetli Somunlar,
Valla bu ara yol hazırlığı, misafir karıştı ama sevdiğim kişiler olunca zorlamıyor insanı. Tabii yorgunluk oluyor biraz, artık eve gidince dinlenirim:))
Teşekkürler, sevgiler...