.

.
.

4 Ağustos 2025 Pazartesi

AKLIMA VE DE GÖNLÜME TAKILANLAR / 4 AĞUSTOS

Yazın sonuna geldik, hastane ziyaretleri dışında seyahatimiz olmadı. Çok pis nazarlara geldik değerli kârilerim, boncuk gönderme, kurşun dökme, nazar duası okuma (benim gibi 7 uyurları sıralamayın sakın) gibi eylemlerinize talibim 😂 Canım fena halde ortam değiştirme çekiyor ama bulunduğum ortam da beni çekiyor, bir yerlere kımıldayamıyorum, adeta yapıştım. Ya kısmet diyelim çıkmadık yazda umut vardır, bakarsın falımda üç vakte (ay ve yıl olmasın lütfen) kadar bir yol görünür. 

Dün Nesrin Sipahi'nin yaşam öyküsünü konu alan bir kitap bitirdim. "Sahnelerin, Radyoların, Plakların Hanımefendisi" alt başlığıyla sanatçı anlatmış, Murat Beşer kaleme almış. Kitap bittiğinde Nesrin Sipahi'den ziyade Türkiye'deki gazino hayatı hakkında bilgi sahibi olmuştum. Sanatçı çok ketum, zaten anladığım kadarıyla eşinin gölgesinde, sansasyona kapalı bir hayat yaşamış. Tüm angajmanlarını eşi halletmiş, o radyoda, sahnede, konserlerde mesleğini, evinde de ev kadınlığını icra etmiş. Kısacası beklentiniz magazinel ise o açıdan beklediğinizi bulamayacaksınız. Annelerimizinkine benzer bir ev hayatı ve ek olarak çok yorucu bir sahne çalışması. 3 ay her akşam, haftada iki defa da gündüz sahnede şarkı söylemeye ne ses dayanır, ne bünye ama becermiş gerçekten, takdir edilesi bir hayat ve 94 yaşında hala dimdik. Çok yaşasın, Türk kadın ses sanatçıları içinde billur gibi sesiyle en sevdiklerim arasında ilk sırada gelir, hele "Ankara Rüzgârı"nı ne güzel söyler:

Ankara Rüzgârı

Şarkıyı aramak için Youtube'a girince çok sevdiğim bir başka şarkı gözüme çarptı yan tarafta, açtım dinledim. Sözleri Karacaoğlan'dan, bestesini Sadi Hoşses'in yaptığı mahur makamındaki şarkı "Sabret Gönül". Mustafa Sağyaşar öyle bir söylemiş ki paylaşmadan edemedim, dinleyin derim:

Sabret Gönül

Şimdi bunu yazınca aklıma anneannemden bir anekdot geldi. Benim anekdotların yüzde 80'i anneannemden zaten. Ben daha ilk ya da ortaokuldaydım, bir seçim zamanı. Mezunu olduğum Kız Lisesi'nde sandığımız. Anneannemin okuması yazması yok, oy vermek istediği partiyi babama güzelce tarif ettirdi, amblemini, sırasını ezberletti babam. Anneannem kabine girdi, çıktı, yazabildiği tek şey olan "Zarife"yi imza olarak yazdı ve yanımıza geldi. "Ne yaptın?" dedi babam, "buldun mu mührü basacağın partiyi?". "Buldum" dedi anneannem, "bastım mührü ama tam çıkacaktım yan tarafta bir de kuzu vardı, pek güzeldi. Kıyamadım, bir de kuzuya bastım". Kuzu dediği o yılların Güven Partisi, amblemi de koç. Hayvansever anneannem hazır kabine girmişken hoşuna gitti diye bir de ona basmış benim hesap. "Ankara Rüzgarı" diye gir, "Sabret Gönül" diye çık, genetik işte 😂 O zaman çalsın sazlar, oynasın kızlar 😂 

Anneannem deyince o da pek meraklıydı gazinolara gidip şarkı, türkü dinlemeye. Hele de "Erol Burçböyük" varsa pek memnun olurdu. Bir yandan dekolte giyinmiş kadın sanatçılara söylenir, bir yandan da gözünü ayırmadan seyreder ve dinlerdi. Ah anneannem be, yanlış yerde, yanlış zamanda doğmuşsun, ne sefa kadını olurmuşsun ortamını bulsaydın. Kitabın sayfalarını çevirdikçe o yıllara geri döndüm. Ne çok gazinolara gidip ne çok sanatçıyı canlı olarak dinlemiştim. O yıllarda memur bütçesiyle bile yapılabiliyormuş bu tür şeyler. Kimi zaman babam eşliğinde, kimi zaman kuzenimle ki üniversite öğrencisiydi, her Ankara'ya gelişinde öğrenci harçlığıyla götürürdü bizi, kimi zaman kadınlar matinelerine arkadaşlarla rahatça gidip en ünlü sanatçıları izlerdik. Kimi zaman şimdi yıkılan Atatürk Spor Salonu'ndaki yardım amaçlı konserlere giderdik. Bazen de Yenimahalle'deki evimizin dibinde olan Güneş Açık Hava Sineması'ndaki konserlere koştururduk, aklımda "Helvacı Helva" diyen "Mavi Işıklar" grubu kalmış. 12 Eylül öncesi katıldığımız son konser ise müthiş coşkulu Cem Karaca konseriydi. Şimdi sahneyi Selda'ya bırakalım:

"Ah o günler o günler
Şimdi yabancı gibiler"

Son olarak, Storytel'de oyunculuğunu çok beğendiğim Bihter Dinçel'in kendi sesinden bir kitabını dinledim: "Uçarak Yok Olmak İsteyen Nergis". Yazarlığını da aynı ölçüde beğendim. Şu sıcak yaz günlerinde içinizi de ısıtacak bir şey dinlemek isterseniz önerimdir. Kalın sağlıcakla...

2 Ağustos 2025 Cumartesi

BABAM İÇİN / 2 AĞUSTOS

Bugün günlerden BABAM! Dört yıl önce bugün sabaha karşı, sessiz ve sakin, çekmeden, çektirmeden, kimseye yük olmadan, hatta ölüme yürüdüğünün farkına bile varmadan, sanırım ölümün en ideal şekliyle terk etti bu dünyayı. Çok sevilirdi ve çok severdi, binlerce güzel anı bıraktı kucağımıza, huzurla uyusun. Annemle nişan fotoğrafı ve onunla çekilmiş en sevdiğim fotoğrafla anayım bir kez de:



Ölümünün ardından bir yazı paylaşmıştım, bir paragrafını buraya alayım, tamamını okumak isterseniz link burada :

"Seni en çok sevdiğim, hayatımın belki de en güzel bir yılını geçirdiğim Cengiz Sokak 69 numara var sonra. Bana cangıl gibi gelen, aslında küçücük bahçeye açılan, nohut oda, bakla sofa o ev. Kış geceleri, sobanın yanındaki masada, ben senin getirdiğin "Zevzek Guguklu Saat"i okurken sen Roma Hukuku çalışırdın yüksek sesle. "Corpus, Juris, Civilis"i üçüz kardeş sanırdım. Yaz akşamları annem yemeği ısıtmak için pompalı gazocağı ıle cebelleşirken bir sigara tüttürürdün bahçede. Dalgalı saçları alnına düşen, incecik ve gencecik bir adam. Pazar sabahları bahçede kahvaltı ederdik, içerdeki radyodan Zehra Eren'in sesinden tangolar yükselirdi. Radyo da radyo olsa, tepesine vurmadan çalışmayan simsiyah bir alamet. Ayışığı bahçeyi aydınlatırken yavaştan söylediğin en sevdiğin şarkıydı BABA. "Kız sen ne güzelsin, sana gençler tapacaklar"


Tüm giden ana-babalara rahmet diliyorum...

Dün akşam uzun zaman sonra tiyatroya gittik. Bileti çok önceden almıştım, Oran Açık Hava Sahnesi'nde idi oyun, "Bulaşıkçılar":


Kadro güzel, konu iyi, gündelik streslerden bir nebze uzaklaşırız düşüncesiyle gittik. Bu sahneye ilk gidişim, haliyle koltuk yerleşimini bilmiyorum, ilk sıradan almıştım ama yan tarafa meyletmişim. Dekoru pek iyi göremedik, yandan yandan izledik. Ses düzeni iyiydi, oyun, oyuncular-bilhassa Şebnem Sönmez ve Özge Özpirinççi-başarılıydı ama ne oldu? Günlerdir bizi buram buram terleten o boğucu sıcak şakır şakır yağmura dönüşüp üstümüze hücum etti. İlk perdenin ortasında başladı, bereket tedbirli idik, hırkalar, şallar, şemsiye eşliğinde bir miktar ıslanarak da olsa izledik. Bir kısım gitmek için ayaklandı, muhtemelen yağmur nedeniyle ara verildi. İnsanlar şeffaf yağmurluklara bürünmüş olarak geri geldiler. Derken yağmur durdu, yanımızdan kalkanların yerine yeni bir çift geldi ve oturur oturmaz sigara yaktı erkek olanı. Ankara'nın yeni nesli tiyatro izleme adabına aşina değil anladığım kadarıyla. Tamam açık hava ama izlenen şey de tiyatro. Yeni bir adet olarak bir de patlamış mısır ve meşrubat var. Yaşı ilerlemiş tiyatrosever bir teyze olarak kınadım kendilerini, tabii içimden 😂

Yağmur durdu, nemli nemli izleyip dururken tekrar gürlemesin mi, bereket bitime yakındı, oyunculardan özür dileyerek selama kalmadan attık kendimizi önce dışarı, sonra müşteri bekleyen dolmuşa, ulaştık evimize. Bu da böyle bir tiyatro macerası oldu. Ayın 21'inde "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nü izleyeceğiz aynı sahnede, umarım yine yağmur yağmaz.

Hafta sonunuz güzel olsun...