Biraz önce bir miktar kartpostalı postaya verip geldim. Önümüz yılbaşı malum, gidip gitmeyeceğinden emin olmasam da denemekte fayda var. Yalnız arkadaşlar üstünüze alınmayın ama PTT de coşmuş, ödeyeceğim parayı duyunca gözüm "lörp" diye açıldı. "Lörp diye açılmak" nasıl oluyorsa artık 😃 Yahu bildiğimiz zarf içinde kartpostal bu, koli değil, paket değil. Sen PTT'sin yahu, eskiden postacıları selam veren PTT, ay kendini kargo şirketi sandı çocuk 😃 Yuh diyorum da başka bir şey demiyorum.
Ne diyelim, kader utansın diyelim ama o da utanmıyor. Herkes namına utanırken bir de kader için utanacağız sanırım. Sol tarafımdan İlhan İrem ördeği sazlıklardan havalandırıyor. Nostalji yapıp yılbaşı kartı yolladıysam nostaljik şarkılar dinlemek de lazım haliyle. Okuma yazmayı öğrendiğim günden itibaren mektup yazmaya, kart yollamaya pek hevesliydim. Yenimahalle postanesinin önünde stant açardı kart satıcıları, rengarenk, çeşit çeşit. Yılbaşı öncesi, bayram öncesi defalarca uğrardım. Ve mutlaka bir kere de anneannemle uğrardım. Anneannem formaliteleri atlamayan bir kadındı, bayram mı geldi, yılbaşı mı geliyor; "Oh gızım, gözel gızım, hadi gidelim de kart alalım" diye kandırır, yola düşürürdü. Bayramlar için camili kartlar seçerdi, yılbaşlarında ise güllü-çiçekli-yaldızlı olanlarından. Sonra da tekrar "Oh gızım, gözel gızım, hadi yazıver şunları" diye darlardı, geciktiyse eğer "Gözel gızım" nitelemesi birden "Köpek suratlı"ya dönüverirdi. Anneannemin sağı-solu belli olmazdı. Yazardık el mahkum kardeşlere, yiğenlere, eş-dosta. Anneannemin bir başka yılbaşı ritüeli de hesabının olduğu bankalara gidip promosyon istemekti. Eskiden bankalar yılbaşı öncesi mûdîlerine (mûdî sözcüğünü bilen kaldı mı? Bankada hesabı olan kişi demek) ufak tefek hediyeler verirlerdi. Küçük cep ajandaları, takvimler, bazen hesabınız yüksekse kumbaralar falan. Okuması yazması olmayan anneannem 3-5 ajanda, birkaç takvimle gelirdi banka turlarından, biz de sebeplenirdik. Bazen kumbara kaptığı da olurdu, Ziraat'in füzelerinden, İş'in saplı çeliklerinden 😃ilk parayı da kendi atardı. Bankaların büyük promosyonları da vardı tabii ki, mûdîler arasında yapılan çekilişle apartman dairesi bile verirlerdi. Çankaya'da İş Bankası'nın İkramiye Apartmanları'nı bilen vardır aranızda.
Okul çıkışları kısıtlı harçlığımın neredeyse tamamını bu kartlara harcardım ben de, bayramda ayrı, yılbaşlarında ayrı. Şimdiki gibi mi, zebil gibi kart bulunurdu her yerde. Halalara, amcaya, büyük teyzelere, kuzenlere ayrı ayrı kartlar alır, hemen hepsine aynı ibareyi yazardım: "Bayramınızı/Yeni yılınızı kutlar, ellerinizden öperim". Ellerini öptüklerimin bir kısmı benden 4-5 yaş büyük olurdu bazen ama olsun, ben saygılı bir insan evladıydım 😃 En çok şu aşağıdaki tarz kartlardan alır, bana da benzerlerinden gelsin isterdim. Çok modaydı o yıllarda bu kartlar:
Sıkı bir kart koleksiyonum vardı, yukarıdakilerin benzerleri ve yaldızlı olanlar favorimdi. Hele hele yurtdışı bağlantısı olan biri üç boyutlu kartlardan yollamışsa değmeyin keyfime. Çocukluk zamanlarımdan kalan olmasa da 30 yıl önce gelmiş kartların bazıları hala bir kutuda duruyor. Babamın el yazısıyla, öğrencilerimden, kız kardeşten, arkadaşlardan, çoğunu saklamışım.
Eski bloggerler hatırlar blogu ilk açtığım yıl yılbaşında kart etkinliği başlatmıştım, sonra da bir-iki yıl sürmüştü bu olay. Ne çok kart gidip gelmişti aramızda, hepsini saklıyorum. İleride zabıta ekipleri benim bu saklama merakım yüzünden çöp ev diyerek boşaltmaya gelirlerse şaşmayın 😃
Bu sabah, hatta gece 4.30'da hortladım. Sonrasında uyuyabilirsen uyu. Kalktım mecburen, çayı koyup iyice ayılayım diye kendimi duşa attım, sonra da "Behzat Ç"nin yeni bölümünü izleyerek kahvaltı yaptım, kalan bir-iki kartı yazdım. Ha, en önemlisi kuşlarımı besledim. Onlar da fena halde şımardılar. Eskiden sadece kahvaltı talep ediyorlardı, şimdi üç öğün bekliyorlar. Sanırım diyetisyene gittiler ve üç öğün düzenli yeme talimatı aldılar. Eve aldığım ekmek çabucak bitiyor bu aralar, normalde pek ekmek yiyen tipler değiliz, kuşları besliyoruz, aldığımızla bittiği bir oluyor. Çoğaldı keratalar, serçeler de dahil oldu olaya, balkonda bir kuş kolonisinin iaşe ve ibatesini sağlamaktayız. Buna razıyım, tekrar doğumhaneye dönmeyelim de...
Üç gün üstüste şarkıcı filmleri izledim: "Bergen", "Dilber Ay" ve "Dalida". İlk ikisi malumumuz da Dalida'nın yaşamı da o parlak görüntüye rağmen bolca dram içeriyormuş, intiharından anlamamız lazımdı zaten. Distopya ve bilim kurgu sevmediğim halde "Sıcak Kafa"yı iki günde tekmili birden izleyip bitirdim ve çok beğendim. Şimdilerde ara ara "Wednesday"a bakıyorum
Yeterince kafanızı şişirdim sanırım, arayı uzatınca özlemişim burayı. Gidip sebze çorbası yapayım en iyisi, kalın sağlıcakla...