Antalya'da 10 günü bulduk, eşyaların yerini belledik, yatağımızı yadırgamaktan vazgeçtik, evi pakladık, misafir bile kabul ettik. Araya iki konser, bir de sergi sıkıştırdık. İlk konser "The Funtime Of The Opera" idi, biletini ta Ankara'da, içeriğini bile bilmeden almıştım. Sonra kurcalayınca şefin Musa Göçmen olduğunu gördüm. "Eyvah!" dedim, yine başlar başlamaz "piano, pianissimo "Merhaba"lar havada uçacak. Yılbaşındaki konserde maruz kalmıştık zira bu katılımlara. Yahu çocuk muyum ben, niye koro halinde "Merhaba" diyorum ki, neyse bu fasılları geçtik, benim dışımda halkımız coşkuyla iştirak etti, ben kara koyun oturdum sessizce 😃 Bu sefer koltukların altında kaşık yoktu bereket. Sonrasında da operamızın solistlerinin iştirakiyle güzel aryalar dinledik. İkinci konser aynı zamanda bir tango gösterisi idi. "Anadolu Nefesli Beşlisi" bandoneonda Tolga Salman'ın eşliğinde bir tango tarihi izlettiler bize. Çok güzeldi.
Bugünse hafta sonunda kapanacak olan bir sergiyi ucundan yakaladım. Antalya Kültür-Sanat'ta "Yapı Kredi Koleksiyonu'ndan Renkler" isimli sergiyi gezip güzelim tablolara bakarak gözlerime bayram ettirdim. En beğendiklerimi de sizin için fotoladım efendim, çok fedakar bir insan evladıyım 😃
Aliye Berger'in bu eserinin adı "Güneşin Doğuşu". Yapı Kredi'nin 10. kuruluş yılı nedeniyle düzenlenen ve jürisinin tamamı yabancılardan oluşan ilk yarışmada birincilik almış. Sizin de farkettiğiniz gibi Van Goghvari bir tarzda yapmış tablosunu Aliye Berger.
Neşe Erdok'un "Ortaköy" isimli eseri. Aliye Berger'inki gibi kocaman bir tablo. Ortaköy'de cafede oturanlar, sahilde oynayan çocuklar ve çiçek satan çingene çocukların betimlendiği tablonun olmazsa olmazı kediler. Neşe Erdok tablolarında resmettiği kedilerin kendisi olduğunu söylüyormuş. Bence en köşedeki kahverengi 😄
Canım Bedri Rahmi ve "Baba Orfoz"u. Anlatmaya gerek var mı?
İbrahim Balaban'ın ressam oluşunda kan davası nedeniyle girdiği Bursa Cezaevi'nde Nazım'la tanışmasının etkisi büyük. Halk geleneğinden etkilenen ressamın bu tablosunun acı bir öyküsü var. İsmi: "Kan Davası-Kurban Babam". Babasının kan davası sonucu öldürülmesinden etkilenerek yapmış.
İlk kadın ressamlardan Müfide Kadri'nin "Bekleyiş" isimli tablosu. Müzikle de ilgilenen ve 22 yaşında veremden ölen ressamın eserlerinde daha ziyade romantizm hakimmiş.
En beğendiklerimden, çok gerçekçi bulduğum "Kahve Keyfi" isimli bu resim Halife Abdülmecid Efendi'ye ait.
Dumanı tüten bir çorba, iftariyelikler ve atılması beklenen top. Arkadaki masada da iftar yemeği sonrası tüttürülecek tütün malzemeleri. İnsanın oturup kaşığı eline alası geliyor. Hoca Ali Rıza'nın bu eseri "İftar Sofrası" adını taşıyor.
Osman Hamdi Bey'in "Feraceli Kadınlar"ı. Cami önünde şık feraceleri ve şemsiyeleri ile yürüyen bu kadınların o zamanların zengin semtlerinden Fatih, Saraçhane ya da Unkapanı gibi semtlerde resmedildiği düşünülüyor. Yeşil şemsiyenin altındaki satıcıda ise Osman Hamdi Bey kendini resmetmiş.
En sevdiğim ressamlardan biri Oya Katoğlu (kendisi yine çok sevdiğim ressamlardan Turgut Zaim'in kızı) "Tarihi Evler" isimli tablosuyla yer alıyor sergide. Her ne kadar burada insan figürü yoksa da Oya Katoğlu'nun insan kalabalıklarını ince ince resmettiği tablolarına bayılıyorum.
Bir başka sevdiğim ressam Nuri İyem. Genellikle koca gözlü Anadolu kadınlarıyla tanıdığımız ressam bu kez "Uzun ince Bir Yol" isimli bir peyzaj çalışmasıyla koleksiyona dahil olmuş.
Nedim Günsür'ün "Vazoda Çiçekler" isimli natürmortunu çok sade ve aynı zamanda çok neşeli buldum.
Bir harp gemisi resmedilmiş olmasına rağmen renklerin ve ışığın kullanımı tabloyu çok sıcak bir hale getirdiğinden ilgimi çekti. Bir süre Deniz Harp Okulu'nda okuyan Diyarbakırlı Tahsin daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi'ne geçiş yapmış ama deniz sevdasından vazgeçmemiş, tablodan da belli oluyor zaten.
Ve fırtına, deniz ressamı Ayvazovsky. En önemli özelliği resimlerinde mutlaka bir kırmızı renk kullanımı imiş. Dikkat ederseniz burada da gemi direğindeki bayrak kırmızı renkte. Ressamın bir nevi imzası niteliğinde.
Şevket Dağ ve "Amcazade Yalısı".
Rus sanatçı Nikolai Pavlovich Krasovsky bir İstanbul seyahatinde yapmış bu resmi ve dikkat ederseniz Kızkulesi'ni orijinal haliyle değil kendi hayal ettiği biçimde çizmiş. İlginç bir yorum doğrusu.
Şükriye Dikmen'in canlı renkleriyle neşe veren "Mavi Kuşlu Natürmort"u ile sergideki sevdiğim resimleri bitirip ilginç bir heykel çalışmasına geçiyorum.
Refik Anadol ve Alper Derinboğaz'ın ortak çalışmasının adı "İstiklal'in Sesi". Almanya'dan getirilen bir ses mühendisi İstiklal Caddesi'ndeki sesleri kayıt altına almış, sonra bu sesler sanatçılar tarafından CNC kesimle üç boyutlu hale getirilmiş. Üç panodan ilki Taksim'le Galatasaray arasının, ikincisi Galatasaray'ın, üçüncüsü ise Galatasaray Tünel arasının üç boyutlu ses kaydını oluşturuyor. Türkiye'de oluşturulan ilk ses heykeli imiş.
Ben sergiyi gezerken görevli bir genç hanım da bir grup ilkokul çocuğuna tablolar hakkında rehberlik ediyordu. Lakin çocuklar rehberi dinlemektense ellerindeki telefon, tablet ve fotoğraf makinesiyle fotoğraf ve video çekmekle meşgulduüler, tüm uyarılara rağmen vazgeçmediler. O kadar teknolojiktiler ki Devrim Erbil'in kuşbakışı Sultahanmet Meydanı ve Boğaz'ı resmettiği bir tablosu hakkında rehber hanımın "Bu tablo nasıl bir bakış açısıyla, nereden çizilmiş olabilir" sorusuna "Dron" cevabını verip bizi çok güldürdüler.
Sergi sonrası tramvaya binmek için Cumhuriyet Meydanı'na geldiğimde Atatürk Heykeli'nin önünde belediye bandosunun konseriyle karşılaştım. Pek de güzel çalıyorlardı, tramvay gelene kadar kulağımın pası silindi:
Corona virüsten ürksek de sokaklara çıkmaktan vazgeçmiyoruz, hava güzel, etraf cıvıl cıvıldı. Tek bir maskeliye rastladım.
Ve eve yaklaşırken gördüğüm iki seyyar çiçekciden önce nergis, sonra frezya (ki bu çiçeğe Antalya'da arpa çiçeği derler. balkon saksılarında pek yaygındır) aldım. Frezyacı kendi ürününden çok memnun ki elimdeki nergislere küçümseyici bir bakış atarak Antalya şivesiyle "Endeekiler bir günlük, bunlar 10 günlük" diyerek nergislerimi aşağıladı. Kendisini buradan kınıyor, sizleri 10 günlük frezyalarımla başbaşa bırakıp kitabıma dönüyorum: