Bloga girip bir baktım ki bir de ne göreyim, tam 15 gündür tek satır yazmamışım. Bu ne aymazlık bre Leylak! Küstüreceksin blogunu, kapatacak kapılarını sana. Kendisinden özür dileyerek mazeretimi şuracığa bırakayım da beni affetsin.
Öncelikle geçen haftam çok yoğun geçti, çünkü çocuklarım ve de kardeşim geldi Ankara'dan, haliyle evde bir bayram havası ve de bayram curcunası. Ne bloga bakabildim, ne tek satır kitap okuyabildim, ne kimseleri arayabildim. Ön hazırlıklar, gezmeler, tozmalar derken rüzgar misali geldi geçti, yolculadık. Bunun yanısıra Kocam Bey'in ve benim gözlerime değen bir kem göz mü vardır nedir, çocukların gelmesine yakın bir de sağ gözüm arıza çıkardı. Bir gün öylesine otururken gözümde saçma sapan ışıklar çakıp uçuşmalar başladı. Elimle sinek kovar gibi yapıyorum gitmiyor, ovuşturuyorum gitmiyor, anladım ki bir terslik var. Üstüne üstlük görüşümü de bulandırmaya başladı. Gözümün önünde Arapça harfler elele tutuşmuş halay çekiyormuş gibi bir görüntü. 2-3 gün geçer ya da hafifler diye beklesem de değişiklik olmayınca kuzu kuzu soluğu doktorda aldım. Damlalandım, tomografisi çekildi, muayenesi yapıldı, korkutucu değilse de rahatsız edici bir sonuç çıktı ortaya. Tıbbi terimlerini bilemeyeceğim tabii ama gözde yumurta akı benzeri bir sıvı varmış ve bazen kuruyup ayrılabiliyor ve göz önünde o parçacıklar uçuşabiliyormuş. Bende uzun zamandır göz kuruluğu vardı, o da etkenlerden biriymiş. Çözüm mü? Yok maalesef, ancak şöyle imiş, bir süre sonra beyin bu olaya kendini alıştırıyor ve fark etmemeye başlanıyormuş, o parçacıklar da zaman içinde görme alanından çekiliyormuş. Sabırla bekliyoruz bakalım, ne zaman davetsiz misafirliklerini sona erdirecekler. Benim gibi kitapla, bilgisayarla, yazıp çizmeyle yaşayan biri için hayli şanssız bir durum ama en azından tehlike arz etmiyor. Doktora gidene kadar kornea yırtığından korkmadım desem yalan olur.
Kardeşim ve çocuklar iki koca demet leylakla geldiler, bendeki sevinci tahmin edersiniz, ev bir süre mis gibi Umut ve leylak koktu, her ikisiyle de hasret giderdim:
Sonra da koştura koştura gezdik, kısacık zamanda ne kadar gezilebilirse. İlk önce Umut Bey'in arzusuyla Falez Park'a gidildi, zira oradaki su kaskatlarını ve havuzları görmesi lazımmış 😊 Bu yıl bahar acele edince normalde bu aralar açması gereken çiçekler çoktan solmuş, ağaçlar yapraklanmıştı ama parkta bol bol sarı papatya vardı:
Ve tabii ki Müze'ye uğramayı da ihmal etmedik, heykellerin olmayan başlarının kedilerle tamamlandığı Müze'mize 😊
23 Nisan kardeşimin doğum günüydü, yemeğe gittik, o sırada Türk Yıldızları'nın gösterisi başladı. Restoran halkı ve parktaki görülebilecek noktalara konuşlananların kalabalığı ve jetlerin gürültüsü içinde yedik yemeklerimizi.
Bir sonraki durağımız Adrasan'dı. Evcek çok severiz bu sakin, güzel tatil beldesini ama tekne turizmiyle ne yazık ki çok yakında ne sakinlikten eser kalacak, ne de bakirlikten. Sezon dışı gittiğimiz için teknelerin çoğu kalafatta idi, köy de tenhaydı. Çocuklar denize girdi, ben sahilden onları izledim.
Orman yangınında kavrulan ağaçların yerine yenileri çıkmaya, kel kalan yerler yeşermeye başlamış, çok sevindik.
Nicedir Aspendos'a yolumuz düşmemişti. Bu kez aklımıza düştü ve "Haydi gidip bir görelim, ne haldedir?" dedik. İyiymiş ve oldukça tenhaymış, Uzakdoğulu resmi bir grup (çünkü çakarlı arabalı eşlikçileri vardı) ve birkaç Hintli vardı.
Onca geliş gidişte sadece tiyatroyu ziyaret etmiştik, bu sefer antik şehre de tırmandık. Benim protez dizler su kemerlerine kadar gitmeyi göze alamadılarsa da kalabalık bir arkeolog ekibinin çalıştığı kalıntıları görmek hoşuma gitti:
Şehrin tamamının ortaya çıkarılması uzun yıllar sürecek olsa da çalışmaların yapılıyor olması şahane.
Onca yorgunluğun üstüne kendime bir Yat Limanı ikram etmemiş olduğumu düşünmeniz beni üzer. Ne demiş atalarımız: "Acı acıya, soğuk su sancıya" 😂 Bir yıldır uğramışlığım yoktu, beni gördüğüne çok sevindi:
Buraya kadar sabırla gelebildiyseniz şunu da belirtip bitireyim. Malum masaüstü bilgisayarım Ankara dönüşü çalışmamıştı, o zamandan bu yana laptopun Q klavyesinde çile çekmekte idim. Oğlum sağ olsun tamir etti, meğer fan yuvası kırılıp zemine düşmüş. O nedenle küsmüş bilgisayar. Antalya'nın Cehennem sıcağına o da dayanamamış sanırım, ortasından çat diye çatlamış zavallı 😂 Yeni parça alınıp takıldı ve masaüstü bilgisayarıma ve F klavyeme kavuştum. Gelgelelim bu kez de parmaklar Q'ya alışmış, bir süre tekleyeceğim. Eğer sürç-ü klavye ettiysem affola. Zira dönüp okumama ve düzeltmeme gözümün önünde uçan elifler, lamlar, mimler, vavlar engel, yeteri kadar zorladım, daha fazla kasmayım. Haydi kalın sağlıcakla...