Dikkat: Uzun bir yazıdır, bol fotoğraf içerir, sabrınız yoksa başlamayın, küsmem valla:)
Efendim ömrümden bir geceyi daha sizlere daha iyi bilgiler sunabilmek amacıyla uykusuz geçirmiş bulunmaktayım. Kendim için birşey istiyorsam namerdim. Bu defa dersime çalışmıştım; "Master" dışında tüm filmleri izlemiş, sular seller gibi ezberlemiş, bütün alıştırmaları çözmüş ve hatta özet çıkartmıştım. Ödevimi yapmanın haklı gururuyla hazırlandım törene katılmak için. Geçen yıldan farklı olarak kostümüm biraz renkli olsun istedim ve siyah yerine bordo eşofmanlarımı (laf aramızda eşofman da değil pijama ama "höt kötür" tabii ki) kuşanıp ayağıma başparmağında minik bir delik olan siyah terliklerimi geçirdim. Delik olmasını özellikle tercih ettim, ee Oscar törenine gidiyoruz, biraz sofistike şeyler giymek lazım. Saçlarımı doğal halinde bıraktım, her ihtimale karşı anneannemden kalma yün şalımı yanıma aldım, üşürsem belime falan sararım diye. Neme lazım, iki ucu açık bir yer kırmızı halı dedikleri, cereyan falan yapar, Oscar uğruna böbrekten olmayalım. Termosa kahve, sefertasına da akşamdan kalma tarhana çorbasını doldurunca hazırdım. İstikamet Hollywood Bulvarı. Halıya ayak bastığım anda başıma üşüşen gazetecileri elimle şöyle bir itekleyip "Biz buraya seyredilmeye değil seyretmeye geldik" dedim, özellikle çoğul kullandım ki ne kadar önemli bir şahsiyet olduğumu anlasınlar. Derken ufukta "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu" adaylarından Amy Adams göründü:
Gelinlikle yatak örtüsü arasındaki tuvaletinin tavus kuşuna benzeyen kuyruğunu güç bela sürükleyerek geldi, omzuma vurup "Na'ber" dedi, yüz vermedim. Ben kankam Helen Hunt'u bekliyordum ki çok geçmedi göründü.
Yaşından beklenmeyen güzellikteki vücuduna lacivert bir tuvalet giymiş kapıdan girdi ve görür görmez yanıma geldi. Herkes kıyafetiyle hafiften alay ettiyse de ben içinde ne olduğunu da "Sessions" filmi sayesinde gayet iyi bildiğim kostümü yakıştırdım doğrusu kankama.
Gözler çok konuşulan Anne Hathaway'ı arıyordu ki arz-ı endam etti. Beyaz saten kıyafetiyle ispermeçet mumuyla Audrey Hepburn arası bir görünümdeydi:
Şirindi, şekerdi, zarifti, üstelik kızçeme benziyordu; dayanamadım "Bizimlasın" diye bağırdım. Zaten Akademi üyeleri de gecenin sonunda "Bizimlasın" dediler.
Gözüme çarpan kırmızı tavus kuşunun kim olduğunu miyop gözlerim yüzünden seçemedim, gözlüğümü takıp bakınca eski dost Sally Field olduğunu gördüm. Gördüm görmesine de "Apla, niye kırmızı" dedim açıkcası.
Herkesin sabırsızlıkla beklediği Jennifer Lawrance karnabahar kılığında halıya adım atınca bir alkıştır koptu, millet düştü bayıldı ama ben kostümü değil içindekini alayım dedim. Akademi ise her ikisini de aldı, kabul etti ama yavrucağa nazar değdi. Karnabahar kostümüyle merdiven çıkarken düşüverdi garibim, kıyamam...
Şirinler şirini Quvenzhane kızımızı beledikleri sakıs mavisi Armani Junior kostümle minyatür assoliste benzetmişlerdi. Ne gerek var bunca uğraşmaya, al Çıkrıkçılar yokuşundaki gelinlikçilerden bir küçük gelinlik, giydir üstüne, daha çok çocuğa benzesin, müsrüflük...
Judy Abbott kardeşimizin vazgeçilmezi Nicole yengemiz közlenmiş patlıcan kabuğundan yaptırdığı giysisiyle Hünkar beğendi olup Hürrem'in yerine geçmeyi planlıyordu ama yavaşca kulağına "Hürrem'le aşık atmaya kalkma sonun kötü olur" dedim.
Gözüm içeri giren kırmızılıya takılınca "Yaşasın Semra kaynana gelmiş, hemen yanına gideyim, ne kaynatırız ama" diye düşünürken hangi rolüyle, ne akla hizmet "Yardımcı Kadın Oyuncu" adayı olduğunu düşündüğüm Jackie Weawer olduğunu farkettim.
Aday olduğu "Zero Dark Thirty"den ölesiye sıkılıp kendisini normal şartlarda beğendiğim Jessica Chastain ise müthiş bir saç-giysi uyumu sergiliyordu. Karamelden yapılmış bir heykel gibiydi.
"Impossible" filminde Tayland'daki tsunami sonucu sular seller içinde bir kadını canlandıran Naomi Watts sular içinde debelenmekten o kadar etkilenmiş ki törene lüfer kostümünü giyerek gelmiş. Ödül dağıtımından sonra ızgaraya atılacak gibi bir hali vardı.
Bayıldığım Sandra Bullock ve muhterem Catherina Zeta-Jones altın rengi ve siyah birer tavuşkuşunu andırıyorlardı. Giderek erkeksileşse de Sandra'ya olan hayranlığım bâki, bir de kafasına o komik tokayı takmasaydı daha iyi olacaktı.
Ve bence gecenin yıldızı Charlize Theron. Kostümüyle, saçıyla, duruşuyla, güzelliğiyle "Bizimla" olmayı sonuna kadar hakediyordu.
Kırmızı halı geçişi sona erdikten sonra bana özel ayrılan locama kurulup kahvemi yudumladım, acıktıkça tarhana çorbamı içtim, arada çiğ sarı bir giysiyle hemen yanımda oturan Jane Fonda'ya ikram ettim ama almadı kostümüne dökülür diye. Bir ara en ön sırada oturan Emmanuelle Riva teyzemin yanına gidip elini öptüm, doğum gününü kutladım ve sefertasımı içindeki çorbayla birlikte hediye etmek istedim, "Sizin tarhanalar tuzludur, tansiyonum var" diye kabul etmedi. Biraz bozuldum ama çaktırmadım. Kime ikram etsem reddetti misler gibi sarmısaklı tarhana çorbamı, yesinler o zaman kokteylde berbat açık büfe yemekleri, şeytan azapta gerek. Tören rezalet, sunucu daha rezaletti, parsayı "Argo" topladı, "Life of Pi" iyi kötü sebeplendi. Favorim "Amour" ise yabancı dilde en iyi film ödülünü kaptı neyse ki.
Bir Oscar töreni daha burada biterken uykusuz gözlerim yanarak fedakarca yazdığım bu yazıyı sonlandırır, Allah Oscar'ın da hayırlısı versin derim sevgili izleyicilerim. Kalın sağlıcakla, ödülünüz bol olsun...