Vayy, bir haftayı geçmiş buralara uğramayalı, yazacak enteresan bir şey olmayınca yazma isteği de istirahate çekiliyor. Bu aralar kendimi yemekle meşgulum, yok öyle sinir ya da endişeden değil, gerçek anlamda kendimi yiyorum. Yaşım ilerledikçe kurt kadına mı dönüşüyorum nedir, dişlerim sivriliyor ve sürekli yanağımın içini ısırıyorum. Berbat bir şey, ağzınıza attığınız her lokma yanak içinizde açılacak bir yara demek. Önceleri sol yanağımı yedim, baktım dışarıya bir pencere açılacak dişçiye gidip o kısımdaki dişleri törpülettim, nisbeten rahatladı. Dündenberi sağ yanağımı yemeye başladım, öyle böyle değil, bir yudum sıcak çay içsem hoplatacak kadar derin ısırıklar. Muhtemel ki geceleri dişlerimi sıkıyorum, onun da etkisi var. Sürekli bir şeyler sıkıyoruz zaten, kemer sıkıyoruz, can sıkıyoruz, diş sıkıyoruz. Kimse de rahatlayalım diye bir numara büyüğünü vermiyor. Her neyse bana yine dişçi yolları göründü, lakin törpülete törpülete ağzımda diş kalmadı, çenem çöktü, çemçük bir şey oldum 😂
Blogumun takipçileri bilirler, her yıl Oscar'a şeref konuğu olarak katılırım. Bana layık gördükleri bu ayrıcalığa teşekkür maksadıyla ben de aday olma ihtimali bulunan filmleri daha liste açıklanmadan izlemeye başlarım ki dersime çalışmadan dahil olmayayım ödül törenine. Bu yılın en çok sözü edilen, adaylık listesinde üst sıraları kimseye kaptırmayan o upuzun isimli filminden nefret ettiğimi belirteyim öncelikle. Sözüm meclisten dışarı, birkaçı hariç Uzakdoğu filmlerini sevemedim gitti. Bir kere şimşekleri üzerime çekeceğimi bilerek şunu itiraf edeyim ki hâlâ hangi çekik gözlü hangi ülkenin elemanı ayırt edemiyorum. Geçtim ondan filmin içinde bile ayırt edemiyorum. "Babası mıydı bu?", "Yok yav, bu oğlu herhalde", "Belki de kızın sevgilisidir". Ne yapayım, çok benziyorlar, bir de benzer kıyafetler giyince aradaki dokuz farkı bulunuz gibi oluyor. Kadınlar yine bir nebze, saç modelinden falan ayırt ediliyor da erkekler biraz zor geliyor. Bir de orijinal dilde izleyince seviyor mu, dövüyor mu anlamıyorum. O kadar sert ve yüksek sesli bir dil. Adam kadına ilan-aşk ediyor ama ben "Bu durum böyle devam ederse ayrılmamız kaçınılmaz, seni şıllık" gibi anlıyorum, kadın adama "Yemek yiyelim mi aşkım" diyor misal, ben "O kadına ne biçim baktığnı gördüm, pislik herif" olarak kurguluyorum alt yazı yetişene kadar 😃 Bütün bunlar yetmezmiş gibi malum filmde aşure halt etmiş, ne ararsan var. Aşk, evlilik, boşanma, lezbiyenlik, kavga, barışma, göçmen sorunu, vergi davası, bakılması gereken baba, kung fu, paralel evren, makine, motor, uçma, kaçma, çamaşırhane ayyyyhh! Yahu, gel yavaş gel yollar yaş, bu nedir, kafam ambale oldu. Uzmanlar beni sinemadan anlamamakla itham edebilirler, etsinler. Sonuçta Oscar'a beni davet ediyorlar şeref konuğu olarak, onları değil 😂
Hemen hemen bütün filmleri izledim, iki tane kaldı, onu da törene kadar tamamlarız İnternetin izniyle. Henüz adaylarımı açıklamam için erken ama En İyi Film dalında pek çok kişi gibi benim de adayım "The Banshees of Inisherin", En İyi Erkek Colin Farrell, En İyi Kadın ise Kate Winslet. İzlemediğim filmleri izledikten sonra daha net bir sonuca varabilirim, dediğim gibi, bunlar şimdilik...
Havalar sanırım yarın itibariyla ait olduğu mevsime geçiş yapacak, bugün telefonuma AFAD'dan uyarı düştü, yarın Antalya ve civarında gerçekleşmesi beklenen fırtına, yağmur, gök gürültüsü, şimşek, su baskını, yıldırım vs gibi müjdeli haberler veriyordu. "İyi ki" dedim, "şu birkaç gün güzel havaların tadını çıkarmışım". Aşağıdaki fotoğraf o günlerden birinden, dikkat ederseniz Şirinler'i, pardon yüzenleri görebilirsiniz 😃
Havalar bozacak ve günler daha çok kitap, film, dizi, Storytel ve Candy Crush Saga ile geçecek gibi görünüyor. Esasen kutlu doğum haftamıza da girmiştik, ay sonuna kadar az daha müsaade etse olurdu. Kısmet diyelim ve bugünlük veda edelim. Kalın sağlıcakla...