Hep gezip tozacak, o etkinlik senin bu etkinlik benim dolaşıp duracak değiliz ya, bizim de bir evimiz, bir mutfağımız, iyi kötü bir mutfak bilgimiz, el becerimiz var bilok. Bakma sen ruhumdaki domestiğin çok seyrek arz-ı endam ettiğine, arada bir coşar kendileri. Bu coşma da yeni yıla yakın olur ne hikmetse, yavaştan ön hazırlıklara başladık işte :)
Malumuâliniz (ay bu kelimeyi cümle içinde kullanmaya bayılıyorum) hafta içi zeytin hasadı yapıp gelmiş idik. Esasen biraz gecikmişiz, zeytinlerin çoğu kararmış, biz daha çok yeşil seviyoruz halbuki. Buna da şükür deyip ne varsa topladık geldik. Benim çocukluğumda yeşil zeytin bayağı lüks bir kahvaltılıktı, ancak ay başlarında falan girerdi eve pahalı olduğundan. Bu sebeple midir bilmem yeşil zeytini zihnimde öyle ayrıcalıklı bir yere oturtmuşum ki evlenip Denizli'ye gittiğimde Denizli halindeki sebil gibi-üstelik gayet de hesaplı fiyattaki-yeşil zeytinleri görünce sevindirik olmuştum. Sonra zaten sıradanlaştı, ucuzladı, üstelik kendimiz yapmaya başladığımız için sofranın gediklisi oldu. Neyse işte, ev Çarşamba gününden bu yana zeytin haline döndü, mutfakta adım atacak yer yok, kavanozlar, poşetler, şişeler zeytin dolu. Çizmek ve salamura yapma işlerine ben karışmıyorum, o konuyla evin erkek nüfusu ilgileniyor. Ben kırma işleminde üstadım. Bu sene çok fazla olmayan yeşilleri sabah tepelerine çekiçle vura vura kırıp suya koydum. Pis bir iş bu, heryere sıçrıyor, tırnaklarım simsiyah oldu ama ellerim de mis gibi zeytin koktu.
Şimdi suyun içinde süzülüp tatlanmayı bekliyorlar, bir an önce olsa da yesek :)
Yokluğumuzda komşulardan biri bahçeye bu doğal tohum domatesleri ekmiş ve öylece bırakmış. Zeytinleri toplarken gördük, başları silme doluydu. Hepsini topladım, toplarken de mis gibi domates kokan ellerimi kokladım. Bugün de 3 kavanoz turşu kuruverdim. Akşama da farklı bir yöntemle reçel yapacağım kalanlarını, bakalım nasıl olacak. Güzel olursa paylaşırım tarifini.
Ve domestik günün üçüncü ürünü ayva reçeli oldu. Rendeledim, şekerledim, çekirdekleriyle birlikte üç tane de karanfil atıp kaynattım. Misler gibi koktu, şimdi tepetaklak edilmiş kavanozda soğumayı bekliyor.
Son eylemim bayramda bahçeden toplayıp yaş kabuklarını soymakta geciktiğimiz için bizi epey yoran Antep fıstıkları ile ilgili oldu. Her akşam bıçak yardımıyla kuruyan kabuklarını ayıklayıp dün akşam tamamına erdirdiğimiz fıstıkları tepsiye koyup fırına verdim ki hem kavrulsun hem de kabukları açılsın.
Birazdan domestikliğime tavan yaptırıp domates reçelinin altını yakacağım, kalanları da Lale'nin verdiği tarifle mısır unu ve yumurtayla kavuracağım. Bakalım nasıl olacak.
Hamarat bloggeriniz Leylak sizlere veda ederken sevgiler yollar :)