.

.
.

30 Nisan 2015 Perşembe

FİLM MEYDAN OKUMASI 11

Bir sürü koşturmacanın arasında arada gelip buraya yazmak terapi etkisi yapıyor. 11. soruya gelelim:

11- En sevdiğiniz sinema salonu hangisi:

Bir süredir en sevdiğim sinema salonu yok sadece mecburiyetten tercih ettiğim sinema salonu var, o da Antalya Migros Alışveriş Merkezi'ndeki Cinemaximum salonlarından herhangi biri. Yine de bir AVM sinemasının ötesinde, sanırım daha küçük bir şehirde yaşamanın ve şehrin ilk AVM'si olmasının getirdiği bir sempatisi var. Gişe çalışanları, kapı görevlileri ve yer göstericilerle bayağı bayağı ahbabızdır. Festivalin getirdiği bir samimiyet de var haliyle, yıllardır gide gele içli dışlı olduk. Şehirdeki tüm salonlara tercihimdir bu nedenle. 
En sevdiğime gelecek olursak yine naftalin kokacak. İlk göz ağrım Seyran Sineması. Yenimahalle Serdar Sokak'taki bu sinemanın gişesinin önündeki kuyrukta az beklemedim. Özellikle Cumartesi-Pazar günleri sabah seanslarında. Salonunun duvarları lambri kaplı, pembe apliklerle aydınlanan, bordo kadife bir perdenin film biterken akan yazıların üstüne kapandığı, eğimli zemini ahşap döşeli güzel mi güzel bir sinemaydı. Daha çok yerli filmler oynatırdı. Arasına renkli sahneler atılmış siyah-beyaz Zeki Müren filmlerini hep o sinemada izledim mesela. Komik ve çocuk oluşumuzun getirdiği cahillikten kaynaklı bir anım da vardır. Ortaokul 1. sınıfta olsak gerek, mahalle arkadaşımla birlikte "Oliver Twist" filmini izlemeye gittik. Arkadaşımın annesi her zamanki gibi yanımıza 3-4 yaşlarındaki, tombik, taşbebek güzelliğindeki kız kardeşini taktı. Ufaklığı aramıza alarak oturduk ve filmi izlemeye başladık. En heyecanlı yerde ortadaki taşbebek "çişim geldi" diye mızıldanmaya başladı. Eh biz de çocuğuz sonuçta, filmi bırakıp küçüğü tuvalete götürmek işimize gelmedi, öte yandan oncağız sızlanıp durur. Aklımıza dahice bir fikir geldi ve ufaklığı yere oturttuk ve "yap çişini" dedik. Salon tenha, oturduğumuz sıra boş, kimse farketmez diye düşündük sanırsam. Bizimki şırıltıyla ihtiyaç giderirken ayaklarımızı yere vurup sesi kamufle etmeye çalışmamızın şapşallığı unutulacak gibi değil. Anfi tarzı yapılmış salondan ön sıralara doğru minik bir dereciğin akması da cabası :) Ah çocukluk...

Şimdi o güzel sinemanın yerinde yeller esiyor, yanlış anımsamıyorsam otopark olmuş. Bir diğer Yenimahalle sineması Alemdar Sineması idi, çoğunlukla yabancı film getirirdi, en belirgin özelliği tahta kaplı zemininin böceklenmemesi için sürekli mazotlanması ve bu mazot kokusunun sinema salonunun alamet-i farikası  haline gelmesi idi. Annem mesela, "o sinema mazot kokuyor, başımı ağrıtıyor" diye pek gitmek istemezdi. Şimdi orası da sinemalıktan çıktı, sevimsiz bir pasaja dönüştü.

Ve gençliğimin gözdesi, en güzel anılarımın mekanı Akün Sineması. Akibetini hepiniz biliyorsunuz. Neyse ki halen tiyatro olarak hizmet veriyor ve sanırım satışından da vazgeçildi. Orada izlediğim yenilenmiş "Rüzgar Gibi Geçti"yi, Kurosawa'nın "Dersu Uzela"sını, Açılış filmi "Hababam Sınıfı"nı unutmam mümkün değil.




29 Nisan 2015 Çarşamba

FİLM MEYDAN OKUMASI 6-7-8-9-10

Bisiklet Turu Fethiye-Marmaris etabına gitmekten son anda caydık, zira çok yorulmuştuk. Kalan kısmı TV'den ve sanal alemden takip etmeye karar verdik. Öyle olunca Film Meydan Okuması'na devam edeyim bari, 6. soruda kalmıştım sanırsam:

6- En sevdiğiniz komedi filmi hangisi?

İnanmayacaksınız ama komedi filmi izlemeyi çok sevmem ben, Şener Şen'inn bazı filmlerini severim yerlilerden, yabancılardan ise yakın zamanda izlediğim, beni öyle çılgınca güldüren bir film yok. Düşününce yine eskilere gittim ve aklıma ergen çağımda katıla katıla güldüğüm "Herbie 53-The Love Bug" serisi geldi. Benim cevaplar biraz naftalin kokulu oldu, farkındayım:


7- Sizi mutlu eden bir film seçin:

Pek çok film adı sayabilirim buna ama pat diye hatırlamak mümkün değil takdir edersiniz. Düşününce aklıma bir yerli film, Yüksel Aksu'nun "Dondurmam Gaymak"ı geldi. Doğal, neşeli ve eğlenceli bir filmdi, gülerek izlediğimizi ve salondan çok keyifle çıktığımızı hatırlıyorum. 


8- Sizi mutsuz eden bir film seçin:

Serdar Akar'ın "Barda" filmi, aklıma geldikçe kötü oluyorum. Gerçek bir olaydan esinlenildiği söylenen bu filmi onlar çekmez olaydı, ben de izlemez olaydım:


Ve bir belgesel, Sivas Madımak yangınını anlatan "Menekşe'den Önce". Neredeyse boş bir salonda bir arkadaşımla izlemiş ve film boyunca son sesimle ağlamıştım.



9- Repliklerini ezberlediğiniz bir film seçin:

Bir filmin repliklerini ezberleyecek kadar hafızamı zorlamam muhtemelen ama "Muhsin Bey"in pek çok repliği birebir değilse de aklımdadır:


10- En sevdiğiniz yönetmen kim?

Pek çok ama bir seçim yapayım dersem Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieslowski ilk sıraya oturur. "Üç Renk" üçlemesi içinde "Blue" en sevdiğim filmlerdendir, "Dekaloglar"ı da unutmamak gerek.


Yerlilerden ise Zeki Demirkubuz-bilhassa eski filmleri, "Masumiyet" başta olmak üzere-favorilerim arasındadır.


Yeni sorularda görüşmek üzere...

28 Nisan 2015 Salı

BİSİKLET TURU ETAP 2-3

Dün 51. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nun 2. günündeki Alanya-Antalya etabının finişini izlemek üzere evden çıkmıştım hatırlarsanız, aşağıdaki fotolar o günden:

 



Bu arkadaş Türk takımı Torku Şekerspor'un sporcusu Ahmet Örken. Alanya-Antalya etabını liderin arkasından 6. olarak tamamladı.


Ve birinci etabı ilk sırada tamamlayan Mark Cavendish, ikinci etabı da yine lider olarak bitirdi. Ayrıca turkuaz ve yeşil mayoyu giymeye de hak kazandı. 

Turun 3. gününde Kemer-Elmalı etabı koşulacaktı ve start Kemer'den verildi. Tabii ki biz de koşturup gittik. Hafta içi olması nedeniyle olsa gerek Alanya ve Antalya etapları kadar kalabalık değildi, toplananların çoğunluğunu da Kemer'deki okulların öğrencileri oluşturuyordu. Ben bu kez yüksekten izledim yarışı, startın verileceği yerin yakınındaki kulenin terasına çıkıp hem çay-kahve içtim, hem izledim, hem fotoğraf çektim ama fotoğrafların çoğu daha yakından takip eden oğluma ait:


Start alanının yüksekten görünüşü böyleydi


Bisikletler sıra sıra


Belçikalı bisikletçi Tom Boonen


İlk iki etabın birincisi Mark Cavendish


Alman yarışçı Andre Greipel


Diabet ekibi


Yarış başlamadan biraz dinlenelim :)


Hazırlanın, start verilecek



Haydi bakalım, yolunuz açık olsun

Öğrendiğimize göre bu etabı CCC Sprandi-Polkowice takımından İtalyan Davide Rebellin kazanmış. Üstelik adam turun en yaşlı sürücüsü (43) olarak en zor etabı başarıyla bitirmiş. Alkışlar ona gitsin...

Yarınki etap Fethiye-Marmaris arasında koşulacak, bir aksilik olmazsa Fethiye startını izleyebiliriz, siz de bizi izleyiniz efendim...

27 Nisan 2015 Pazartesi

BİSİKLET TURU ETAP 1

3 yıldır Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu'nun Antalya ayağını izlemeye gidip fotoğraflarım. Bu yıl ilk kez çocuklar da bu etkinlik için şehir dışından gelince diğer etapları izleme şansım oldu. Dün turun başlangıcı olan Alanya Etabı'nı izlemek için hep birlikte Alanya'ya gittik. Arabayı sakin bulduğumuz bir sokağa parkedip koştura koştura startın verileceği şehir merkezine yollandık. Oraya vardığımızda tura katılan tüm ekiplerin tanıtımı yapılıyordu sırayla ve hayli kalabalıktı:



Bu arkadaş Andre Greipel ve çocukların söylediğine göre önemli bir yarışçı imiş. Benden bu kadar uzmanlık sorusu beklemiyorsunuzdur doğal olarak, ben onların yalancısıyım :)


Start öncesi hazırlık


Ve Alanya-Gazipaşa-Alanya etabı için ilk start verildi.


Onlar güneş tepeden ışınlarını gönderirken pedal çeviredursunlar biz o arada karnımızı doyurup kahve içtik. Sonra kalabalığa karışıp aylak aylak gezindik. Alman ve Ruslardan oluşan yerli Alanya halkının arasında tek tük de olsa Türk turistlere rastlamak mümkündü :)

 

Alanya Parkı'nın içindeki garabet heykeller. Balıklar neyse de bilhassa sivrisinek heykeli beni büyüledi, dakikalarca karşısından ayrılamadım. Böyle bir sanat şaheserine bakmalara doyamadım.


Bu da Kedi Parkı'ndan, küçük pisi büyük pisinin denetiminde karnını doyuruyor :)

Derken ortalık hareketlendi, anladık ki bisikletçiler Alanya'ya dönmüş, hemen yerimizi aldık ve Alanya içindeki  ilk geçiş başladı:


Şehir içinde bir tur atıldıktan sonra final turuna sıra geldi ve işte aşağıda finişi geçen bisikletçi; Mark Cavendish.


Mark Cavendish 1. Etap'ın ödül töreninde, turkuaz ve yeşil mayoyu giydi.



Ve kendisine Alanya halkının özel hediyesi bir hevenk muz verildi :))))

Ben şimdi yarışın ikinci etabına, Antalya ayağına gidiyorum, bu arada Film Meydan Okuması'na küçük bir ara veriyorum, yarışın Kemer ayağından sonra soruları topluca cevaplayacağım. Kalın sağlıcakla...

24 Nisan 2015 Cuma

FİLM MEYDAN OKUMASI 5

Çok yorgunum çok, içinde bir sürü şey, bir sürü koşuşturma olan bir gündü, ancak bilgisayar başına oturabildim ve yorgunluktan düşünme kabiliyetim dumura uğradığı için 5. soruya ilk aklıma gelen cevabı yapıştırıyorum, pişman değilim :)

5- En sevdiğiniz drama filmi hangisi?


Yönetmenliğini Roberto Benigni'nin yaptığı, başrollerini Roberto Benigni ve Nicoletta Braschi'nin oynadığı İtalyan yapımı "Hayat Güzeldir", en sevdiğim değil belki ama sevdiğim filmler deyince ilk aklıma gelenlerden biri. İlk yarısındaki tatavaya bakıp "bu ne biçim film" derken ikinci yarıda koltuğa mıhlanıp kalmıştım. 1999 yılında "En İyi Yabancı Film Oscarı"nı da kapan film benim de unutamadıklarım arasına girdi...


23 Nisan 2015 Perşembe

FİLM MEYDAN OKUMASI 4

Öncelikle tüm çocukların ve içindeki çocuğu öldürmeyenlerin bayramını kutluyorum. Yüzleri hep gülsün...

23 Nisan'a yakışmayacak kadar serin ve rüzgarlı bir hava var, Antalya'da böyle ise diğer şehirleri düşünmek istemiyorum. Oysa yıllar önce bugün kız kardeşim dünyaya gelmişti ve ılık, güneşli bir havada almıştık bu güzel haberi. Bu vesileyle onun da doğum gününü bir kez de buradan kutlayayım, iyi ki doğmuş, iyi ki benim kardeşim olmuş.

Film Meydan Okuması'na gelecek olursak, 4. soruyla devam ediyoruz ki bu soru da benim ilgi alanıma pek girmiyor, yine eskilere döneceğim haliyle:

4- En sevdiğiniz korku filmi hangisi?

Çok uzun zamandır korku filmi izlemiyorum, korku filmi izleyip kendimi ekstradan niye korkutayım ayrıca, ortalıkta korkulacak onca şey varken :) Zaten son zamanlarda çekilen-özellikle de yerli yapım olanlar-korku filmlerinin çoğunda gülüyorum ben. Geçmişe dönecek olursak izlediğim çok az örnek arasından hatırımda kalan en sıkı korku filmi bir klasik, bir kült film; Alfred Hitchcock'un "Sapık/Psycho" filmi. Hem çocuk yaşta-niye izlettilerse-hem de ilerki yıllarda TV'den tekrar izlediğimde çok etkilenmiştim. O meşhur banyo sahnesi aklıma geldikçe hala ürkerim, bırrr :)


Norman Bates'i canlandıran Anthony Perkins'e hayrandım, hala da hayranım ve hep hayran kalacağım. Bir "toprağı bol olsun" da ona yolluyorum...

22 Nisan 2015 Çarşamba

FİLM MEYDAN OKUMASI 3

İyiyim iyiyim, hala kafamda bir sepet taşımakta idiysem de en azından dikey durabiliyorum :) Üçüncü gün itibarıyle Film Meydan Okuması'nın üçüncü sorusuna biraz sandık kokan bir cevap vereceğim. Ee yaş malum (çaktırmayın) ve ayriyeten aksiyon filmleriyle pek aram da yok haliyle eski bohçaları açtım:

3-En sevdiğiniz aksiyon/macera filmi oyuncusu kim?



Şu sahsiyet: Charles Bronson. Oynadığı tüm vurdulu kırdılı, intikamlı, kanlı-kinli filmlere, olumsuz karakterlere, gıcık bıyığına, normalde hiç tipim olmayan suratına rağmen çocukluk ve ilk gençlik kahramanımdır kendisi. Ne zaman bir filmini ya da bir yerde resmini görsem hafızam beni alır götürür 15 yaşımın Amasra'sına. Derme çatma bir yazlık sinemanın beyaza boyalı beton perdesinde "pek yakında" fragmanı dönerken hoparlörden yükselen gür ses kulağıma gelir: "Chato's Land/Devler Ülkesi. Charles Bronson'u iftiharla sunar". Aslında "Chato's Land" dışında bir çok filmini izledim ama nedense hep o filmle, o minicik fragman parçasındaki heybetli haliyle hatırlarım. Pek çok filmde birlikte oynadığı güzel karısı Jill Ireland genç yaşta kanserden ölünce pek üzülmüştü de kendisine olan hayranlığım artmıştı. Nereden bilecektim ki akabinde yenisini bulacağını :) Öbür tarafta ne mazeret iletti bilemeyeceğim ama diyeceğim toprağı bol olsun. "Eski filmlerini tekrar izlemek ister misin?" diye sorarsanız "mümkünse almayım" olur cevabım...

21 Nisan 2015 Salı

FİLM MEYDAN OKUMASI 2

Evet, geldik ikinci güne. Burun musluğu şarıldamaktan damlatmaya evrilmişken ikinci soruyu da cevaplayayım istedim. 5. soruya kadar tamamen iyi olmayı amaçlıyorum, ya kısmet :)

2- En son izlediğiniz film hangisi?


En son izlediğim film bu: PK. Afişten anlamam gerekirdi ama işte bu aralar o kadar çok sözü edildi ki eksik kalmayayım dedim. Afişin başka versiyonları da var ayrıca:




Efenim uzaylı dostumuz-ki kendisine aile arasında PK diyoruz, "Peekay"ın bir nevi kısaltılmışı, Hintçe'de sarhoş demekmiş-yeryüzüne iner ve iner inmez onu gezegenine geri götürmek için gerekli kumanda cihazını uyanık Hintlinin birine kaptırır. Kalır ortada kelimenin tam anlamıyla dımdızlak, zira kendileri gezegenlerinde hiçbir giysi giymemekte imişler, incir yaprağı bile yok. Allahtan kumanda cihazını çalıp kaçan Hintli'den son anda çekip aldığı teyp vardır da incir yaprağı niyetine onu kullanır. Sonrası PK'nın hayatta kalabilme, kumanda cihazını tekrar eline geçirebilme ve bu arada şarkılı türkülü, gerdan kırmalı, göbek atmalı felsefi, dinsel, yaşamsal sorgulamalar yapma mücadelesidir. Kendisine bu konularda tesadüfen karşısına çıkan gazeteci kız Jaggu yardımcı olacaktır. 

Filmle ilgili olarak sosyal medyada o kadar övücü şeyler okudum ki bütün bunlar filmin ilk dakikalarından hissettiğim hayal kırıklığının belirtisi idi. Halkımla uyuşamıyorum, bunu anlamalıyım artık :) Bollywood filmlerine oldum olası bayılmam (çocukken seyrettiğim Sangham'ı kategori dışı tutuyorum), bana iyi kotarılmamış okul müsamerelerini hatırlatır. Ayrıca ben müzikal film de sevmem, güzelim Moulin Rouge'den bile çok sıkılmıştım izlerken. E o zaman ne diye izledin diyeceksiniz ve haklı olacaksınız ama merak işte, kediyi öldürebiliyor yerine göre. Ben PK rolündeki Aamir Khan'a hayatta ve Bollywood maceralarında başarılar diliyor ve üçüncü günün sorusunda görüşmek dileğiyle  kaçıyorum...

20 Nisan 2015 Pazartesi

FİLM MEYDAN OKUMASI 1

Herkese musallat grip bozuntusu henüz üstümdeki hakimiyetinden tam anlamıyla vazgeçmediği için sepet gibi bir kafayla ordan kalkıp oraya yatıyor, kâh kitap okuyor, kâh şeker patlatıyorum. Az evvel 5. sezon Christmas bölümünü izleyip yeni sezona kadar Downton Abbey defterini de kapattım. Tekrar kitaba dönmeden ne yapsam diye düşünürken Ferminanımın sözettiği, Zihnin Arka Sokakları  kardeşimizin başlattığı  Film Meydan Okuması geldi aklıma, "haydi katılayım" dedim, belki her gün yazmak için de bir sebep olur. Siz de katılmak isterseniz yukarıdaki linki tıklayıp ilk sorudan başlayabilirsiniz:

1- En az sevdiğiniz film hangisi?:

Aslında buna "en az sevdiğiniz" değil de "hiç sevmediğiniz" demek daha uygun olurdu. O kadar çok ki, çoğunu unuttum gitti. En iyisi son 2 yılda izlediğim ve yarısında kendimi salondan attığım yerlilerle başlayayım:


Yönetmenliğini Ayhan Sonyürek'in yaptığı filme Cengiz Bozkurt başrolde oynuyor, iyi bir şeyler çıkarmıştır düşüncesiyle gidip bayılmak üzereyken kendimi dar atmıştım dışarıya. Gelin görün ki film Altın Portakal Film Festivali'nde Halk Jürisi birincisi oldu. Halkımla beğenilerimiz uyuşmuyormuş maalesef :)


Yine festivalde oynayan ve tamamı Antalya'da çekildiği için meraktan gittiğim, Serdar Bardakçı'nın yönetmenliğini yaptığı ve Arzu Yanardağ dışında oyunculardan hiçbirini tanımadığım filmden esasen ilk 10 dakikada nefret etmiştim ama çok kalabalık bir salonda tam da orta yerlerde bir koltukta oturduğumdan çevreme rahatsızlık vermemek adına çıkamayıp kendime rahatsızlık vermiştim. Zinhar izlemeyin :)


"36", festival dışında hiç bir sinemada oynayabilecek bir film değildi.  Nawapol Thamrongrattanarit şeklindeki, söylenmesi öykü anlatımı uzunluğunda bir isme sahip yönetmenin çektiği Güney Kore filmi bir kadın, bir erkek iki kişinin deklanşör sesleri ve çektikleri sekanslardan ibaret bir sıkıntı yumağıydı. Sadece halkımla değil festival jürileriyle de beğenimin tutmadığının ıspatı olarak "Uluslararası Yarışma"da birinci olmuştu kendileri :)


Milletin ölüp bayılıp Oscar adayı ettiği bu film de beni müthiş baymıştı. Aklımda kalan yegane şey Amy Adams'ın film boyunca cömertçe sergilediği memeleri :)


Ve son olarak "Zero Dark Thirty" deyip bu kadarla bırakayım. Kazdıkça çapanoğlu çıkıyor altından zira. Jessica Chastain hatrına mı katlandım o 2,5 saate bilemedim :)

Yarın ikinci soruda buluşmak üzere, haydi sizler de katılın bakalım neler çıkacak...



17 Nisan 2015 Cuma

HAFTA BİTERKEN


Sonunda hastalananlar listesindeki yerimi aldım, oysa sezonu gribe yakalanmadan atlattım diye çaktırmadan kendimle gurur duyuyordum. Daha iki gün önce şu manzaraya karşı kahve höpürdetiyordum ayrıca. Hoş ne olduğumu tam olarak bildiğim de yok, hafif geçen bir grip mi, ağır geçen bir nezle mi anlamadım, sepet gibi bir kafaya ve vanası kapalı olduğu için şişip patlamaya hazır musluğa benzeyen bir burna sahibim. Eski komşumuz rahmetli Kilisli Kifo teyze gibi "elleç içooom olmoor, hap yudooom olmoor, ne pok dökeceeemi şaştım" diyesim geliyor :) Geçer elbet geçmesine de yarın temizlik günü, Oğuz Atay'ın "Korkuyu Beklerken" kitabını hayata geçirmiş gibiyim, kalbim çarparak temizlikçi kadınları bekliyorum. Oldum olası sevmem evde kadın çalıştırmayı ama artık kaçacak delik kalmamıştı, mecburen çağırdım. Durup durup kendimi hasta hissettiğim zamana denk gelmesi de pek güzel oldu, tadından yenmez artık. Onlar çalışırken ben kanepenin altına girip saklansam mı yoksa iş çabuk bitsin diye akşamdan evi temizlesem mi, ne dersiniz :)

Yeni bir kitaba başladım: "Papadopulos Apartmanı". Neredeyse haftada bir Babil.com'dan sipariş ettiğim kuleler yetmezmiş gibi her yolum düştüğünde hiç sevmediğim halde mecburiyet kitapçısı "D&R"ın yeni gelenler raflarına bir göz atıyorum. Bu kitap da orada gözüme çarptı, isim tanıdık geldi, karıştırınca olayların Lülecihendek Caddesi'ndeki Papadopulos apartmanında geçtiğini anladım. 2009 yılındaki İstanbul seyahatimde Galata civarının altını üstüne geçirmiş, adı geçen caddeyi de bina bina fotoğraflamıştık. İşte o binalardan biri Papadopulos apartmanıydı:


Gençliğinde ne kadar güzel olduğu giriş kapısının alınlığından ve her kattaki farklı pencere dizaynından belli olan apartman sanırım bizden sonra tadilattan geçmiş, Google'dan arattığımda daha havalı fotoğraflarına rastladım zira. Attım tabii hemen kitabı sepete ve eve gelir gelmez de okumaya başladım, pek de sevdim üstelik. 

Durum bundan ibaret sevgili takipçilerim, Pazar günü kendimi iyi hissedersem bazı sanatsal planlarım var, umarım tez geçer nezle mi, grip mi her ne ise. Şimdilik kalın sağlıcaklar, hafta sonunuz güzel olsun...