Ve canlıymışcasına, hergün onu sulardı.
Yağız tenindeki su buharlaşsın diye
Düğmeleri en bıçkın küfürlerle açardı:
Çiçekçiydi, yaprak bitlerini öldürmeyen.
Fotoğrafçı, savaş yıllarına rötuş yapan.
Meddahtı, her akşam eve gülücükle gelen
Kumraldı, çocukları hep karısına çeken.
Uzun boylu, kendisine palto diktirmeyen.
Sebzeciydi, domatlarını hiç yemiyen.
İşadamı, hasırdan başka minder bilmeyen.
Dindardı, ezan okunurken rakı içmeyen.
Gözlüklüydü, gözleri daha da büyüyen.
Gezgin, İzmir'in parkelerini denetleyen.
Balıkçıydı, elleri suyla nasır tutan.
Nikotinman, sigarası bağlanarak uzayan.
Diplomattı, kokteyle pantolonla giden.
Yatırımcı, geceleri ailesini besleyen.
Dayım gül takardı gömleğinin yakasına
Seni görse, eminim mutluluktan ağlardı.
Ali CENGİZKAN
Bu şiir 7 yıl önce bugün, aniden ve çok erken yaşta kaybettiğimiz sevgili dayım için. Çocukluğumda uzun yıllar aynı evde yaşadık onunla, aramızda yalnızca 9 yaş vardı, dayımdan ziyade ağabeyim gibi görürdüm. Çok kavga ederdik ve anneannem hep ondan yana olurdu; kıymetlisiydi annesinin, hiç büyütemedi zaten gözünde, hep küçücük, öksüz oğlu olarak kaldı kocaman bir adam olduğu zaman bile. Bu kavgalar hep benim ağlamamla sonuçlanır, dayım dayanamaz gönlümü almak için yapmadık şaklabanlık bırakmazdı. Kocaman kara gözlü, fırça saçlı, gözünü budaktan sakınmayan, cin gibi bir oğlan. Kutuyla balonlu sakızlar alırdı anneannem ona yaz tatillerinde satıp haşarılığa ara vermesi için. O balonlar itinayla sakızın içinden sıyrılır ve benim ağlamamı susturmak için rüşvet olarak sunulurdu. Zaten doğduğum gün de hastaneye çikolata getirmiş yemem için. Ders çalışmayı hiç sevmezdi, aklı fikri otomobillerdeydi. Büyük dayım İngilizce çalıştırırdı ona, şu meşhur Gatenby'nin Mr. ve Mrs. Smith'li ders kitabından. Tekrarlayıp ezberlemesi için okurdu kitaptan:
"A book.
This is a book.
What is this?
It is a book."
Dayım kulak mı verirdi okunan şeye, gözleri fıldır fıldır sağda solda dolanır, tekrarlaması istendiğinde "ee, ııı" diye sesler çıkarırken ben şakırdım bebeklerimle oynuyor göründüğüm yerden:
"A book.
This is a book.
What is this?
It is a book."
Al sana bir çıngar mevzuu daha, birbirimize girerdik sonuçta yine benim ağlama krizim tutar anneannem yine sinirlenir, oğlundan yana olur, onun siniri geçmeden biz barışıp muhabbete başlardık.
Ergenlik çağında deli etti anneannemi, meslek lisesine kaydettirdi kendi eliyle. Kayıttan dönerken müdürün soyadının "Bezmez" olduğunu öğrenince, "ben onu çabuk bezdiririm" demiş. İşin garip yanı bütün yaramazlıklarına, okuldan kaçmalarına, aldığı düşük notlara rağmen o müdür ondan hiç bezmedi, çok sevip kolladı. Şeytan tüyü vardı zira dayımda, o derece sempatik, o derece sıcak, o derece becerikli. Okuldan kaçıp kaçıp muavinlik yaptığı dolmuşların sahipleri o ehliyeti bile olmayan 16 yaşındaki çocuğa arabalarını teslim eder, arkasını aramazlardı bile. Yine bir gün emanet aldığı dolmuş bozulmuş, o da hayli ıssız bir yerde bırakıp arabayı gelmiş yatmış eve. Zavallı anneannem "elin adamının arabasının başına bir iş gelir" diye sabaha kadar uyumamış, sabaha karşı emektar paltosunu giyip dolmuşun yanına gitmiş ve bulduğu at arabasının arkasına bağlatarak getirip evin önüne parkettirmişti. O görüntüyü unutamam, absürd bir film karesi gibi; at arabasının arkasına bağlı station wagon tipi upuzun bir araç, başı örtülü, mantolu anneannem arabacının yanına oturmuş vaziyette. Günlerce gülmüştük.
Böyle böyle dolmuşlarda muavinlik yaparak, okuldan kaçarak, tek ayak üstünde bisiklete binerek, tanıştığı her güzel kızın kalbini çalarak büyüdü dayım, evlendi, barklandı, çoluğa çocuğa karıştı. Lakin içindeki o hovardameşrep, yemeyi içmeyi, eğlenmeyi seven, şakacı, sempatik ve çapkın çocuk hiç büyümedi. Kimi zaman herkesi çok üzdü ama hep sevildi, her başı sıkıştığında arkasından destekleyen biri oldu, şans yıldızı hep yüksek kaldı. Ta ki birgün aptal bir nedenle bu dünyadan gidene kadar. Onu çok özlüyorum; çapkın bakan gülen gözlerini, kahkahasını, eşek şakası türünden olanları da dahil takılmalarını, eli açıklığını, hayata boşvermişliğini, ince zevkini, alamet-i farikası haline gelmiş kır düşmüş sakalını. Kısacası yukarıdaki her okuduğumda gözlerimden yaş getiren şiir sanki onun için yazılmış. Işıklar içinde yat dayım, ağabeyim, arkadaşım...
"A book.
This is a book.
What is this?
It is a book."
Dayım kulak mı verirdi okunan şeye, gözleri fıldır fıldır sağda solda dolanır, tekrarlaması istendiğinde "ee, ııı" diye sesler çıkarırken ben şakırdım bebeklerimle oynuyor göründüğüm yerden:
"A book.
This is a book.
What is this?
It is a book."
Al sana bir çıngar mevzuu daha, birbirimize girerdik sonuçta yine benim ağlama krizim tutar anneannem yine sinirlenir, oğlundan yana olur, onun siniri geçmeden biz barışıp muhabbete başlardık.
Ergenlik çağında deli etti anneannemi, meslek lisesine kaydettirdi kendi eliyle. Kayıttan dönerken müdürün soyadının "Bezmez" olduğunu öğrenince, "ben onu çabuk bezdiririm" demiş. İşin garip yanı bütün yaramazlıklarına, okuldan kaçmalarına, aldığı düşük notlara rağmen o müdür ondan hiç bezmedi, çok sevip kolladı. Şeytan tüyü vardı zira dayımda, o derece sempatik, o derece sıcak, o derece becerikli. Okuldan kaçıp kaçıp muavinlik yaptığı dolmuşların sahipleri o ehliyeti bile olmayan 16 yaşındaki çocuğa arabalarını teslim eder, arkasını aramazlardı bile. Yine bir gün emanet aldığı dolmuş bozulmuş, o da hayli ıssız bir yerde bırakıp arabayı gelmiş yatmış eve. Zavallı anneannem "elin adamının arabasının başına bir iş gelir" diye sabaha kadar uyumamış, sabaha karşı emektar paltosunu giyip dolmuşun yanına gitmiş ve bulduğu at arabasının arkasına bağlatarak getirip evin önüne parkettirmişti. O görüntüyü unutamam, absürd bir film karesi gibi; at arabasının arkasına bağlı station wagon tipi upuzun bir araç, başı örtülü, mantolu anneannem arabacının yanına oturmuş vaziyette. Günlerce gülmüştük.
Böyle böyle dolmuşlarda muavinlik yaparak, okuldan kaçarak, tek ayak üstünde bisiklete binerek, tanıştığı her güzel kızın kalbini çalarak büyüdü dayım, evlendi, barklandı, çoluğa çocuğa karıştı. Lakin içindeki o hovardameşrep, yemeyi içmeyi, eğlenmeyi seven, şakacı, sempatik ve çapkın çocuk hiç büyümedi. Kimi zaman herkesi çok üzdü ama hep sevildi, her başı sıkıştığında arkasından destekleyen biri oldu, şans yıldızı hep yüksek kaldı. Ta ki birgün aptal bir nedenle bu dünyadan gidene kadar. Onu çok özlüyorum; çapkın bakan gülen gözlerini, kahkahasını, eşek şakası türünden olanları da dahil takılmalarını, eli açıklığını, hayata boşvermişliğini, ince zevkini, alamet-i farikası haline gelmiş kır düşmüş sakalını. Kısacası yukarıdaki her okuduğumda gözlerimden yaş getiren şiir sanki onun için yazılmış. Işıklar içinde yat dayım, ağabeyim, arkadaşım...
NUR İÇİNDE YATSIN, ALLAH RAHMET ETSİN.
YanıtlaSil"TATLI HAYLAZ" NE GÜZEL BİR SÖZCÜKTÜR, İŞTE ÖYLEYMİŞ. GERİDE BIRAKTIĞI GÜZEL ANILAR SEVGİ DOLU.
ÖZLEDİKLERİMİZ HEP BİZİMLE, TERKİ DİYAR YOK ONLAR İÇİN.
SEVGİLER CANIM...
allah rahmet etsin.
YanıtlaSilİnsanın böyle sevilesi ne güzel. Allah rahmet eylesin,sizlere sabır versin.
YanıtlaSilGerçekten çok duygusal, samimi, sevgi dolu bir şiir bu. Böyle bir günde seni duygulandırması çok doğal.
YanıtlaSilAkrabalarımızı severiz kendimizce ama içlerinden bir ya da ikisinin sevgisi çok özel oluyor galiba. Rahmetli dayın öyle biri belli. Canlı, neşeli, sevgi dolu. Ağabeylik yapmış sana, arka çıkmış. Allah rahmet eylesin.Huzur içinde yatsın.
Şiir gibi kadınsın be arkadaşım.. akıp gidiveriyorum satırlarının arasında... Dayın için başın sağ olsun diyorum. Bazı insanların yeri hiiiçç dolmuyor işte...
YanıtlaSilİstediği gibi yaşamış kurallarla kendini sınırlayıp kısıtlamamış. Haşarı yaramaz sevgili dayıcığın,gönlünde böylesine koca bir yer edindiğine göre, çok ta özellikli bir kişilikmiş.Allah rahmet eylesin.
YanıtlaSilSecgiler
leylağım yine yaktın beni.yaşadım adeta okuduklarımı.bu kalem buralarda kalmamalı bunları misgibi mürekkep kokan hafif nohudî sayfalarda görmeliyiz.
YanıtlaSilchrome beni tatımazlıktan geliyor ama sen tanırsın
nalan
istediği gibi olmak '' ne önemlidir oysa.
YanıtlaSilözgürlüğü tavan yapmak !
kurallara karşı gelmek :) kuralları koyanada baş kaldırmak !
tatlı haşarılık haylazlık ,bencede çok hoş :)
allah rahmet eylesin ışıkları üzerinize olsun.
:( Allah rahmet eylesin.Keşke bizler de böyle anılabilsek ileride...
YanıtlaSilBiliyomusun , bu yazını ilk okuduğumda henüz hiç yorum yapılmamıştı, sonra yine defalarca okudum. Bu yazı çok hüzünlendirdi beni Leylak Dalıcım. Nedensiz de değil Çünkü iki dayımla aramızda 6 ve 7 yaş fark var. Altlı üstlü evlerde otururduk. Ben onların sinema arkadaşı, dans da damları olurdum. Ne zaman bir düğüne ya da danslı bir toplantıda olsak , müzik başlar başlamaz bunlar Lale nerde diye aranmaya başlarlardı. Ne kanlı savaşlar olurdu aramızda. Sonra gönlümü ya plak ya kitap ya sienmayla laırlardı. Eğer kavga büyükse Uludağ tatili.Halada buna benzer bir ilşki var aramızda. Ordu^ya gidince dayımda kalırız biz.
YanıtlaSilÇok hüzünlü bitmiş sizinki.
Dayına rahmet diliyorum, nurlar içinde yatsın.