Neredeyse sıfır uykuyla ettim sabahı. Bir-iki yıldır yeni bir huy geliştirdim. Geç yatarsam uyuyamıyorum, dönüp duruyorum yatakta, erken denecek bir saatte yatarsam uyuyorum, bu defa de gecenin ortasında uyanıp bir daha uyuyamıyorum ya da sabahın kör karanlığında açılıyor gözlerim. Dün gece ikisinin ortası olsun diyerek, baktım hafiften gözlerim de kapanıyor gibi, 23.15'de yatağa yollandım. Yatınca şeytan dürttü, gündüz karşıma çıkan, fırsat bulup açamadığım, Hülya Ekşigil ile Deniz Alphan'ın hazırladığı "Yedik İçtik" podcastini dinlemeye niyet ettim. Konuk Hatice Aslan imiş, kendisini severim, ta Konservatuvarı bitirip sahnelerde ilk yer aldığı zamanlardan beri takipteyimdir. Hatta o ilk yıllarda telaffuzunu fazla şiirsel bulurdum, neyse ki sonradan düzeltti. Çok yetenekli, çok doğal ve mütevazı geliyor bana. Hülya Ekşigil de yemek yazılarını sevdiğim biridir. O nedenle açtım Spotify'ı ve dinlemeye başladım, niyetim biraz dinleyip kapatmaktı ama sohbet çok keyifliydi bir saate yakın sürdü, kapatamadım. Lakin podcast bitti, benim uyku gitti. Oh olsun bana, uykun mu geldi, yat "zımbar"😂 Bu zımbar sözü bir komşumuzdan apartma, "zıbarmak" sözcüğünü "zımbarmak" olarak kullanırdı, kardeşimle aramızda bir eğlence simgesi oldu. Zımbarmayınca sabaha kadar çarşafla ve yorganla kavga ettim. Ne yaptıysam uyku gelmedi. 500'den geriye saydım, koyunları çitten atlattım, soy ağacımızdaki isimleri sıraya dizdim, cumartesi günkü iftar yemeği menüsünü aklımdan geçirdim, yok. Sadece uyuyamasam neyse, böyle durumlarda huzursuz bacak sendromum da ben buradayım der, eksik mi kalsın. Tepinip dururken davulcu geldi dom dom dom. Hayatımda bu kadar yeteneksiz davulcu görmedim, ben bile ondan iyi çalarım. Bir de sanırım sadece bizim sokağı aldı ihalede, 6 gündür apartmanın altında gümbürdüyor. Baktım olacak gibi değil gidip tableti aldım, bari şeker patlatayım, belki gelir uyku dedim ama o da kâr etmedi. En son saat 5.30'da tableti şarja takıp tekrar yattım, kısa bir süre uyumuşum ki deprem oluyor diyerek doğruldum yatakta. Rüya görüyormuşum ama gerçek gibiydi, resmen yatak sallandı altımda. Baktım olacağı yok, "Uykusuz her geceee" diye Ajda rolü yaparak kalktım. Yatağı düzeltmem epey vaktimi aldı, zira çarşaf da, yorgan da savaştan çıkmış gibiydi.
Bugün mahalle pazarı, almam gereken bir-iki şey vardı ve öğleden sonra da bir arkadaş ziyaretine gidecektim. O yüzden aldım çantamı elime, düştüm pazarın yoluna. Vay be Nezahat Bayram'ı anmak varmış, pek güzel söylerdi, "Kara tren gelmez m'ola/Düdüğünü çalmaz m'ola/Gurbet ele yar yolladım/Mektubumu almaz m'ola". Hani Twitter'de bazen dolaşır ya, "Yaşlandığınızı nereden anlarsınız?" diye tweetler, ben eski şarkılara, türkülere ve onları söyleyenlere özlemimden anlıyorum.
Neyse pazarda bir tur attım, üç-beş parça bir şey aldım, bir servet ödeyip döndüm. Sen pazarsın yahu, ayıp oluyor bu kadar pahalılık, üstelik burası Antalya, bir sürü şey aracısız geliyor. Bir de ne kadar asrileştik, her tezgahta mango, ananas, annem de bizi mangoyla büyütmüştü.
Diyeceğim şu ki, pazardan sonra markete uğrayıp küçük bir servet de orada bıraktım ama çıkar çıkmaz burnuma çarpan koku cüzdanımdaki hafiflemeyi unutturdu:
Senenin en doyulmaz demidir şimdi...
uyuyamamak kadar fena az şey vardır vallahi. insanın sinirleri bozuluyor, hele de huzursuz bacakla birleşince. İlaç kullanıyor musunuz öğretmenim? ablam her gün kullanıyor ama ben, kırk yılda bir tutunca kullanıyorum. iyileştirmiyor ama baskılıyor neticede. o da bir şey :)
YanıtlaSilbenim de bugün semt pazarı günüydü. her şey çok pahalı vallahi, çok...3 çeşit meyve aldım (hem de öyle asortiklerinden değil, bildiğiniz elma - portakal-armut) . verdiğim paraya bir süre bakakaldım, o derece!