Bugün tüm ortamlarda Yaren, ben de değinmeden geçemedim. O kadar susamışız ki güzel şeylere, milletçe coşkuyla karşıladık gelişini desem yeridir. Masal diye anlatılsa olacak bir güzellik Yaren ile Adem Amca'nın yaşadıkları. Dilerim uzun yıllar şenlendirir ülkemizi, Adem Amca da hep karşılar onu.
Bugünün etkinliği Antalya Devlet Tiyatrosu'nun sahneye yeni koyduğu bir oyundu: Therese Raquin (Bir Cinayetin Anatomisi). Emile Zola'nın aynı adlı romanından uyarlanmış oyun. Yıllar önce okumuştum kitabı, muhtemel ki Yenimahalle Halk Kütüphanesi'nden ödünç almışımdır. O kadar uzun zaman geçti ki üstünden, konuyu ana hatlarıyla bile hatırlayamadım ama sahneye uyarlanması kolay bir eser olmadğı için beklentimi yüksek tutmadım giderken. Hava o kadar sıcaktı ki yürümeyi gözüm yemedi, tiyatronun önünden geçen bir otobüse binmeye niyet ettim, lakin burun farkıyla kaçırmışım. Arkadaşla belirli bir saatte sözleştiğim için taksiye bindim zorunlu olarak. Taksici "Adresi bilmiyorum abla" dedi. "Pes" dedim, "hiç mi tiyatroya giden müşterin olmadı". "Ben yeni geldim bu şehre de ondan, navigasyon açayım mı?" diye sordu. "Yürü ya" dedim, "dümdüz gideceksin zaten". Pek konuşkan biriymiş ama ne dediği de anlaşılmıyor, ikide bir "Efendim" dedirtiyor bana. Sonunda dayanamadım "Almanya'dan mı geldin?" deyiverdim. Güldü, İzmirliymiş, ailesine kızmış basmış gelmiş. "Eh hoşgeldin o zaman, biraz yavaş konuş" diye ben de güldüm. Yol boyu bilmediği yere gidecek müşterilere yol tarif etmelerini istediğinde nasıl kızdıklarını anlattı durdu. Sonra da şık bir dönüşle beni tiyatronun giriş kapısının önüne kadar bıraktı.
Oyun iki perde idi ve iki saat sürdü. Beklentimi yüksek tutabilirmişim, zira çok güzel sahnelenmişti. Uyarlama, oyuncular, sahne düzeni, kostümler, dekorlar hepsi çok başarılıydı. Uzun zamandır ilk kez Devlet Tiyatroları'nda sahnelenen bir oyunu bu kadar beğendim. Sadece afişi çirkin buldum, o kadar kusur kadı kızında da olur.
Dönüşte hava bir nebze serinlemişti, yürüyerek döndüm. Kaldırımlardaki turunç ağaçları çiçeklenmiş ve mis gibi kokuyordu. Mor salkımlar da açmaya başlamış. Yarın niyetimde parka gitmek ve şelale gibi akan mor salkımı görmek var.
Bu ay tesadüfen hep YKY tarafından basılmış kitapları okuyorum. "Kurtların Tarihi"ni bitirince Sultan 2. Abdülhamit'in torunu Ertuğrul Osman'ın anılarını içeren "Şehzadenin Yüzyılı"na başladım. Ülkeden sürüldükleri için ağlak yapıyorlar ama ne şatafat ne şatafat, yurtdışında yaşadıkları evlerin fotoğrafları var, hepsi saray yavrusu. Harcamaları dudak uçuklatıyor. Tabii ki anlatım biraz taraflı ama kitap ilginç.
Hepinize keyifli bir Pazar günü diliyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder