.

.
.

18 Kasım 2024 Pazartesi

GİTTİK/GEZDİK/GELDİK 5-BRUGGE

Yıllardır orada burada fotoğraflarını gördükçe hep Brugge'a gitmeyi hayal etmiştim. Hollanda fırsatı çıkınca bir Brugge turu şart oldu haliyle. Malum Hollanda ile Belçika komşu, şimdi komşuyu ziyaret etmezsek üzülecek, o yüzden M'ciğimiz sağ olsun rotayı çizdi, biletleri ayarladı dördüncü günümüzde Brugge'a gitmek için hazırdık. Bu sefer üç vasıta kullanacaktık, evden istasyona otobüs, oradan Amsterdam'a tren ve Amsterdam'dan şehirlerarası otobüse geçiş. Yani biraz zahmetlice ama işin ucunda yeni bir yer görmek var ise zahmete aldırmayangillerden olduğumuz için düştük yola. Amsterdam'da bizi bekleyen otobüsümüz çayır-çimen yeşili idi:

İki katlı Flixbusumuzun alt katına kurulduk, şansımıza tenha idi. Tombul ve öksürüklü şoförümüz makamına geçip perdesini kapattı ve mikrofonu eline alıp önce "Hoşgeldiniz" diyerek "İyi yolculuklar" diledi, ardından WC'yi kullanma kurallarına geçti. Temiz bırakmamızı, kadın-erkek klozeti oturarak kullanmamızı, sifonu mutlaka çekmemizi söyledi. "Bana göre hava hoş, siz rahatsız olursunuz" diyerek noktayı koydu ve öksürerek otobüsü çalıştırdı. WC dediği 1x1 boyutlarında bir kabin, ayakta kullanmak zaten mümkün değil kapı kapanmaz, eskilikten dökülen bir şey, yine de "Gurbette sıcak suyun bile faydası vardır" diye düşünürsek bulunması iyidir 😂

Perdeli bölmenin ardında öksürüklü şoförümüz var 👴

Amsterdan-Brugge arası üç saat kadar sürüyor. Yemyeşil otlaklarda inekler, koyunlar, keçiler otluyor, yer yer değirmenler ve rüzgar türbinleri dönüyor. Üçgen çatılı köy evleri, çiftlikler geçiliyor. 1,5 saat sonra Antwerp'te bir mola verilip yeni yolcular alındıktan sonra devam ediliyor ve sonunda Brugge'a varılıyor. Farkına varmasak da ülke değiştirdik. İniyoruz otobüsten, öksürüklü tombula el sallayıp Brugge'un tarihi merkezine doğru yürüyoruz. 

Bu kale duvarı gibi uzayıp giden gotik binaya "Hello" diyerek dalıyoruz Brugge'un her biri birbirinden güzel sokaklarına.

İlgimizi çektiği için girdiğimiz binanın bir sanat galerisi olduğunu fark ediyor ve Marc Claerhout adlı sanatçının bronzdan yaptığı objelerin bulunduğu sergiyi geziyoruz, Brugge bize sanatla "Hoşgeldiniz" diyor:


Brugge'un her köşesi ayrı bir güzelliğe ev sahipliği yapıyor:




O binalar Orta Çağ'dan bu yana, suların içinde nasıl bozulmadan, çökmeden kalabilmiş akıl alır gibi değil. İçlerini çok merak ettim, rutubet, yosunlaşma, yeşerme var mıdır acaba? Sahipleri romatizma olmuş mudur?

Şehrin dantelleri ve çikolataları çok ünlü, adım başı çikolatacı zaten, hediyelik eşya mağazalarında da bol miktarda dantel var. Standlara sıralanmış çeşitli dantel örtüleri ve üstünde yazan Euro değerlerini görünce annemi andım, kadının çeyizimize çeşit çeşit koyduğu dantellerin kıymetini bilmeyip sandıkta bekletirken şuradan para verip bir örtü alsam kemikleri sızlar herhalde dedim. Almadım tabii ki örtü falan ama dantelden yapılma minik bir melek ile ortasına kırmızı çiçek işlenmiş küçücük bir kalp benimle birlikte eve geldi. Bu danteller tığla değil birkaç tane iğ ile örülüyormuş. 




Brugge diabet hastaları için tuzak gibi. Sergilenen çikolatalar, badem ezmeleri, makaronlar, bezeler, Noel nedeniyle üretilmiş çeşitli şekerlemeler insanı baştan çıkaracak kadar albenili. Alışveriş yapmadan çıkmak için sağlam bir irade ve cüzdanda yetersiz Euro olması lazım 😂

Hafta içi ve sezon dışı olmasına rağmen çok kalabalıktı her yer, özellikle mağazaların yoğun olduğu meydan, çok sayıda da araba sokaklarda park halindeydi. Araç girişi yasak edilse görüntü çok daha güzel olacak.


Bu çalının ne olduğunu bilen var mı? "Gilaburu". Çocukluğumda büyük teyzemin bahçesinin en dibinde vardı, olgunlaşmasını sabırsızlıkla bekler ve keyifle yerdim. O zamandan bu zamana hiç rastlamadığım gilaburunun Brugge sokaklarında karşıma çıkması da hayli ilginçti. 





Hollanda mimarisinin tipik üçgen çatılı binalarından Brugge'da da bol miktarda görmek mümkün. Zaten iki ülke neredeyse aynı özellikleri gösteriyor. Burası kentin merkezi ve çarşısının olduğu lokalizasyon, oldukça kalabalıktı ve bol miktarda Türkçe konuşma da duyduk. 


Brugge Belediye binası ve müzesi


Soldaki "Kutsal Kan Bazilikası"


Yorulduk, kahve ve waffle zamanı, güzel manzaralı aşağıdaki mekanı tercih ediyoruz:


Yakıtı aldık, gezmeye devam:




Otobüs saatimiz yaklaşırken son turları atıyoruz:





Şehrin girişindeki sonbahar yapraklarıyla bezenmiş kanal kıyısındaki parka dalıyoruz son olarak. Birtakım yapraklar toplayıp birtakım pozlar veriyor ve yeşil otobüsümüze yöneliyoruz.

Dönüş yolu biraz zahmetli, otobüs soğuk, biz yorgun üç saat geçmek bilmiyor. Sonunda önce Amsterdam'a ulaşıyor, kendimizi trene atıyoruz. Trende sessiz koltuklar var, gürültüye tahammülü olmayanlar oraya oturuyor. Biz de yorgunluktan konuşacak halimiz kalmadığı için sessizleri tercih ediyoruz. Utrecht'e gelince otobüse geçip eve ulaşıyor ve gördüğümüz güzelliklerin hayaliyle uykuya geçiyoruz...





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder