Ekimi yolcu etmeye bir gün kala yeni bir haftaya başladık. Zaman deli gibi akıyor. İki gündür fasılalarla yağan yağmur bugün yerini berrak bir havaya bıraktı. Yıkanmayı bekleyen çamaşırlarım da banyolarını yapıp gövdelerini güneşe serdiler.
5 günlük festival maratonu bünyeyi öyle yormuş ki cumartesi gününü tamamen dinlenerek geçirdim. Sadece yemek yaptım, o kadar. Zaten dün temizlik günüydü. Şakırtılarla yağan bir sabahta yardımcı çaldı kapıyı. İkimiz de "Hay Allah tam gününü buldu" diyerek başladık işe. Daha doğrusu ben levazım hizmeti verdim, o işleri yaptı, yine de arkasını toplarken yoruldum. Ne kadar eve alışkın olsalar da illa kendi düzenlerince yerleştiriyorlar temizledikleri her şeyi, eski haline getirmek için mutlaka ek bir mesai harcanıyor. Neyse ki öğleye doğru hava açtı, gerçi camların işi bitmişti, ayrıca çok da önemsemedim, sonuçta kış geliyor, her an yağmur beklentisi olabilir. Yağmurla başlayan temizlik güneşle bitti ve önce kadını yolculadık ardından kendimiz çıktık. Sarı Kutu'dan alınma ve Ekim sonu süresi bitecek sinema biletlerim vardı, onları değerlendirelim diye. Şimdi "Festivalde izlediğin onca film yetmedi mi?" dediğinizi duyar gibi oluyorum ama ben de size şarkıyla cevap veriyorum: "Doyulur mu doyulur mu, sinemaya doyulur mu?" 😀 Üstelik bu akşam bir filme daha gideceğim, dedim ya, biletleri değerlendirmezsek yanacak.
Hangi filme mi gittik? Şuna:
Ne göreceğimi aşağı yukarı tahmin ediyordum, yanılmadım da. Evet, eli yüzü düzgün, pek çok kişinin duygularına hitap edecek bir film olmuş ama asla bir Oscar adayı değil. Neredeyse başrolü üstlenmiş şirin Koreli kızın filmin sevilmesinde etkisi çok, oyuncular da rollerine oturmuş ama beni filmden ziyade filmin sonunda öyküye konu olan gerçek kişilerin kavuşma sahneleri ve fotoğrafları duygulandırdı. Reklamlarla birlikte 2,5 saati bulan filmin bitiminde bir çok kişi mendillerini çıkarmış gözlerini siliyordu. Başarı ölçüsü gözyaşıysa film başarılı olmuş demektir. Oscar kriterininse gözyaşı olacağını pek sanmıyorum. Yolu açık olsun, salonun dolu olmasına bakılırsa-gerçi pazardı ve resmi tatildi-yolu açık olacak gibi görünüyor, en azından yurt içinde.
Bu ay okuduğum kitaplar açısından yılın en verimsiz ayı oldu diyebilirim. Günlerdir elimde Meryl Streep'in yaşamöyküsü sürünüyor. 15 gün oldu neredeyse ben kitaba başlayalı, kadın hala sinema kariyerine başlayamadı, o derece yani. Ama inat ettim bitireceğim ve Meryl'i meşhur edeceğim 😀
Şimdi izninizle, zeytin zamanı geldi, bir miktar zeytin kırmam gerekiyor, malum akşam da "İşe Yarar Bir Şey"i izlemek için yine sinemaya gidilecek. Biraz çalışayım da eğlenceyi hak edeyim 😀
bu hafta Ayla'ya gitmek gibi bir düşüncem vardı. çok iç darlanmalıysa çekemem gibi geldi şuan :/
YanıtlaSilYok be iç darlanmalı değil, o kadar uzun olmasına rağmen sıkmıyor ama Oscar'a gidecek bir yanı da yok...
SilAyla'nın hikayesi beni çok etkilemişti, seneler sonra Sultanahmet'te buluşmaları çok hoştu. Oscar yorumunuz da çok tatlı olmuş :) gözyaşına baktıklarını ben de çok sanmıyorum :)
YanıtlaSilAnlatılması gereken bir hayat hikayesini bulup anlattıkları için önemsiyorum bu filmi. Bizde ne hikayeler var. Elalem sniper'ını bile kahramanlaştırıp sunuyor malum. Ancak dediğiniz gibi sinema tekniği açısından ben de yetersiz buldum. Siz de bilirsiniz Oscar adayı olarak seçilmesi ise tamamen politik nedenlere dayalı oluyor. Akademi bu anlamda olur verirse seçilir:) Kuzey Kore'yle kapışmaları etkiler belki:)
YanıtlaSil