Sefahat zor şeymiş be arkadaşlar, 3 gündür film izleyeceğim diye sabahın köründe kalk, akşamın köründe eve dön, canım çıktı da çaktırmıyorum. Diyeceksiniz ki "mecbur musun kardeşim?". Mecburum tabii, izlemeyeyim de kaçsın mı o caanım filmler, hayat evde oturmakla biter mi? Ne yapalım üç gün dinleniriz olur gider. (Kendin ağla, kendin sustur oldu bu ya, söylemeyin kimseye)
Efendim üçüncü günün sabahında da saatin alarmı çaldı, kalktım, hazırlandım, alelusül bir kahvaltı yaptım, düştüm yola. Bugün hava biraz serindi, sabaha kadar yağmur yağdı, dünden başlamıştı zaten. Sabahleyin biz festival kuşlarına acıyıp kesildi neyse ki. Bu arada kendimle ilgili bir bilgi daha: Yağmurlu havaları hiç sevmem, bünyem güneşle şarj olur.
Bugün izleyeceğimiz ilk film Çinli yönetmen Vivian Qu'nun senaryosunu da yazdığı "Melekler Beyaz Giyer/Jia Nian Hua" isimli yapım idi. Hava serin ve saat erkendi, buna rağmen salonun klimasını sonuna kadar açtıkları için giydiğimiz hırkalara, büründüğümüz şallara rağmen film boyunca üşüdük. Hatta ben bir ara montumun kapüşonunu kafama geçirdim. Film oldukça güzeldi ve tüm dünya için güncel bir konuya değiniyordu: Çocuk tacizi ve örtbas edilmesi. Güzel kotarılmış bir filmdi, memnun ayrıldık salondan soğuğa rağmen. Filmin bitiminde yönetmen Vivian Qu ile yapılan söyleşiye de katıldık. Bu tarz söyleşiler hem filmi daha iyi anlamak açısından yararlı, hem de soru yönelten kişilerin çoğunun soru sormaktan ziyade egolarını tatmin etmelerini izlemek açısından eğlenceli oluyor. Bugün ilk soruyu ilk sırada oturan ve mikrofonu eline aldıktan sonra adını, yaşını, mesleğini, memleketini, medeni halini ve çocuk sayısını söyleyen bir öğretmen amca (amca dediğime bakmayın ben yaşlardaydı :) yöneltti. Öğretmen amcamız soru mu sordu, filmin kısa bir özetini yapıp takdir duygularını mı iletti, yoksa sözkonusu olayın sosyokültürel sebeplerini anlamsız cümlelerle açıklamaya mı çalıştı bilemedik. Çevirmen bile yetemedi şahsın anlattıklarına. Soru-cevap kısmının uzunca bir süresini yedi sonuçta. Soru soranların arasında söyleşi boyunca sakız çiğneyen Se.lim A.takan ile tam önümde oturan ve kim olduğunu asla bilmediğim, öğrenmeye hevesli olmadığım bir de aktör vardı. Aktör olduğunu kendi söyledi, hatta kendinden o kadar emindi ki mikrofon uzatıldığında "benim sesim duyulur" diyerek reddetti. O Allah vergisi gür sesini mikrofonla lekelemek istemedi büyük olasılıkla. Sordukları soruların da ipe sapa gelir yanı yoktu zaten, laf kalabalığı. Yanımda oturan kızın sorduğu soruyu ise ilk kez söz alan öğretmen cevaplamak istedi ama oralı olmadı kimse. Hasılı oldukça eğlenceli söyleşiden sonra yemek yemeye gittik.
Günün 2. gösterimi "Zor Bir Karar/Biryareke Zor" isimli Ender Özkahraman'ın yazıp yönettiği bir filmdi. Çoğunlukla Kürtçe, kısmen Türkçe olan filmin ana teması Hakkari'de babası ve abisi ile yaşayan Eylem'in burnundan hiç memnun olmaması ve onu estetik ameliyatla düzelttirmek için türlü çareler araması idi. Diğer önemli konu da küçük çayocağını büyütmek için tefeciden para alan ve bu nedenle başını derde sokan abinin sıkıntıları idi. Salondan ayrılmalara, yer yer homurtulara sebep olsa da filmde ara ara evin TV'sinden yükselen haberler dışında politik bir gönderme yoktu. En büyük derdimiz burun ve abinin tefeciden aldığı paraydı. Anlamadığım nokta ise kızın burnunun ebadını ayna yerine yıkadığı tencerelerde görmeye çalışmasıydı. İzlenebilir düzeyde bir filmdi ama izlemezseniz de çok bir şey kaybetmezdiniz.
Film sonrası yine söyleşi vardı ama bu defaki seansımın saati erken olduğu için katılmadım. Biraz hava alıp, Sinema-TV bölümünde asistan bir genç kadının festival ile ilgili anket sorularını cevapladıktan sonra üçüncü filmi izlemek için salonda yerimi aldım. Bu seferki yarışma filmi değil "Ustalara Saygı" kuşağından Danis Tanovic'in 2010 yapımı "Güzel Bir Hayat Düşlerken/Cirkus Columbia" isimli yapımı idi. 20 yıl kaldığı almanya'dan savaş sonrası Bosna-Hersek'in küçük bir köyüne dönen Divko'nun evi, köyü ve yaşamı ile ilgili büyük hayalleri vardır ama işler beklediği gibi yürümez. Akıcı, düşündürücü, keyifli bir filmdi. Daha önce de Antalya'daki Uluslararası Yarışma'da En iyi Film ödülünü almış.
Sinema çıkışı yağmur bulutları dağılmış, gökyüzü berraklaşmış, hafiften bir rüzgar çıkmıştı. Yarın yine 3 film izlemek üzere festival nöbetine devam...
Kendi yazımda uçuktan bahsederken bugün Cingöz Recai'yi izlediğimi ve kitapçıya girdiğimi söylemeyi unuttum. Kitapçıya Mutfağın Hatıra Defteri var mı diye sordum. Var dedi. İlk önce "yemek" kısmında arandık. Sonra biyografi, anıya geçtik. Oradan yeni çıkanlara, en son da türk yazarlara baktık. Depodan da kontrol edildi. Artık bir stok açıklarının olduğunu biliyorlar. :)) Yılmak yok denemeye devam! :)
YanıtlaSilAy benim ne kadar ünlü bir yazar(!) olduğumun farkında değil o gafiller, getirin ayol yüzlerce kitap, hayranlarım mahrum kalmasın :))))
SilCingöz Recai'yi sevdin mi, bana biraz yetersiz kalmış gibi geldi.
Aynen böyle dedim, hemen sipariş edip tüm kategorilere koyuyoruz dediler :))
SilCingöz’ün bir şeyi eksik ama neyi tam çıkaramadım. Sanki filmi beş saatlik çekmişler de kısaltınca bu kadar anlatabildik gibi mi olmuş ne...
İyi yapıyorsunuz. Okuduğumuz, izlediğimiz, gördüğümüz kâr.
YanıtlaSilEnerjiniz, keyfiniz bol olsun.
Çok teşekkürler ve sevgiler...
SilNe guzel yaziyorsunuz, tesekkur ederim. Film Festivaline katilmis gibi oldum. Hele kitap yorumlari, onlara da bayiliyorum.Lutfen yazmaya devam edin, bir de kendinizi gorsem... Merak edyorum. Sevgiler, saygilar, esenlikler dilerim...
YanıtlaSilAh sağolun. Aynı adla açtığım instagram hesabımı takip ederseniz beni görebilirsiniz orada :)
SilBenden de çok sevgiler...
Sevgili Leylak Dalı, ne güzel filmler izleyebiliyorsunuz, hayranım size. İçimden 'ah ben de izleyebilsem' diye geçiriyorum okudukça sizi. Sonra düşünüyorum;' o kadar süre benim oturmam mümkün değil ki...ben ki veli toplantısının bile yarıdan çoğunu ayakta geçiren bir kişiyim.' deyip vazgeçiyorum düşüncemden. Sayenizde bilgi sahibi oluyorum teşekkürler :)
YanıtlaSilÖğretmenlik yıllarımda çok ayakta kaldığım için şimdi oturmak ve otururken de bir şeyler izlemek iyi geliyor, belki zamanla siz de alışırsınız.
SilBen teşekkür ederim, sevgiyle...