Valla ne olur ne olmaz diye akşamdan saati kurdum, zira ilk seans 9.00'da başlıyordu. En erken gittiğim film sabah 10.00'daki Kadınlar Matinesi idi ve ben o zaman ilkokulda idim, hesabedin artık. O rekoru bile kırdık, hangi aklıevvel belirlediyse bu saati. Belirleyen aklıevvel belirlemiş de gidecek aklıevvel de bilet almış. Sabahın köründe, kargalar türdaşlarını kahvaltıya çağırırken kalktım. Acil bir tost yapıp çay falan demlemeyip adeta çiğnemeden yuttum, giyindim, makyaj yaptım o saatte. Makyaj dediysem gözlerime kalem çekip ruj sürdüm. Evet yine yeri geldi, kendimle ilgili itiraf: Çok acil durumlar dışında göz kalemi kullanmadan dışarı çıkmam. Çıkarsam Gülürüz Sururi kızar, benim karizmamı da yerle bir ettin diye :) Çantama film izleme materyallerimi-uzak gözlüğü, hırka, biletler, festival programı, su, pastil-atıp yola çıktım. Her zamanki gibi erken gelmişim, evde içemediğim çayı yan taraftaki cafede içtim, o arada benim eküri geldi, "İnsan Seli" isimli filmi izlemek için salonun kapısına gittik ki ne deseler beğenirsiniz? Teknik arıza nedeniyle film gösterimi iptal. Artık teknik arıza mı, başka bir sebep mi bilemiyorum ama çok kızdık. Daha ilk günden çuvallayan bir organizasyon.
Öğlen seansına kadar bir dünya vakit var, evlere dönmek hem yorucu, hem zaman alıcı, iyisi mi parkta vakit geçirelim dedik ve Kır Kahvesine gittik çay içmeye. Antalya'ya değil ama Kır Kahvesi'ne sonbahar gelmiş:
Vakit öğleye yaklaşırken yine park içindeki gözlemecide karnımızı doyurduk, kahvelerimizi de yan taraftaki cafede içip sonunda kapılarını açan salona girdik, bu defa teknik arıza yoktu. Ha bir de gişeye gidip sırf gıcıklık olsun diye izleyemediğimiz filmin biletlerini iade edip paramızı geri aldık, 3 (yazıyla üç) lira. Yok öyle sabahın köründe getirip sonra da teknik arıza demek, söke söke alırız paramızı :)
Filmin adı "Radiance/Aşkın Gözü" idi, bir Japon yapımı. Görme engellilere film anlatımı yapan bir genç kızla sonradan gözlerini kaybetmiş bir fotoğrafçının öyküsü. Sakin ama güzel bir filmdi, oldukça değişik bir konuyu işlemişti.
Diğer film ise Bosnalı kadın yönetmen Aida Begiç'in senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı "Bırakma Beni" idi. Suriyeli mülteci çocukların iç burkan dramını onların gözünden anlatan bir yapımdı. Rol alan çocukların hepsi Suriyeli mülteci çocuklardı ve çok doğal, çok güzel bir oyunculuk sergilemişlerdi. Sarsıcı bir filmdi, izlemenizi tavsiye ederim. Salondan herkes vahlanarak çıktı ama yarın sokakta mendil satan ya da dilenen bir Suriyeli çocuğa rastlasalar nasıl tepki verirler onu bilemeyeceğim.
Festivalin üçüncü günü ve her zamankinden sönük geçiyor, ben hiçbir ünlüye rastlamadım bugün ve öyle heyecanlı bir kalabalık da yoktu geçen yıllardaki gibi. Bakalım ilerleyen günler ne gösterecek.
Bugünlük bu kadar, yarın planda 3 film var ama organizasyonun hışmına uğrar mıyız bilemeyeceğim.
Merhaba blogunuzu yeni keşfettim o da Festival yazısına denk geldi, aksaklık olmasa iyiymiş. Peşpeşe film izlemeyi severim. Japon yapımı film ilgimi çekti. Yarın için bol şans ve iyi seyirler..
YanıtlaSilGecikmeli bir teşekkür ve sevgi :)
SilGülriz Sururi tabii yaa... Ben de kime benzetiyorum diyorum. :)
YanıtlaSilAhaha ilaveten Kleopatra ve gençlik yılları için Mücüde Ar da diyebiliriz :)
SilHep saç modelinin işi bunlar :)
filmler ilginçmiş aklımda olsuuun :)
YanıtlaSilBeni izlemeye devam edin :) Sırayla gelecek...
Silİlk günden aksaklık olur mu yahu? Hiç hoşlanmam bu laftan ama gel de "burası Türkiye" deme!
YanıtlaSilAynen öyle...
Sil