Hava tahminlerinin aksine Pazar günü yağmur kesilmiş, güneş açmıştı, üstelik hayli de yakıcıydı o güneş. Garezi zavallı çocuklara imiş, kır düğünü hayal ederken kapalı bir salona tıkılmak zorunda kaldılar. Neyse genç onlar, uyum sağladılar zaten ve epeyce de eğlendiler, mutlulukları daim olsun.
Meksika Filmleri Festivali'nde izlemeyi planladığım üçüncü filme de gittim bugün, kararlaştırdığım bir şeyi gerçekleştirince mutlu oluyorum. Park girişindeki dünkü yağmurla yıkanmış konik mazılar misler gibi kokuyordu. Birinin dibine oturup bıkana kadar koklamak isterdim aslında ama pek ayak altıydı :) Yine erken geldik elbette, yanımda eşim olunca çay içmek için bitişikteki cafeye yerleştik. Çayda iş yoktu ama cafe masa ve sandalyelerini yenilemiş, rengarenk, cıvıl cıvıl pek güzel ve pek modern olmuş. Film festivaline hazırlık galiba, normalde pek fazla müşterisi olmasa da festival zamanı dolup taşar burası. Gidin oturun, katılan tüm sanatçıları görürsünüz. Otururken telefonumu evde unuttuğumu farkettim, hemen kızkardeşi eşimin telefonundan aradım, cevap vermeyince mesaj atıp durumu bildirdim. Yoksa birkaç kez arayıp bulamazsa polis radyosuna kayıp ilanı vermesi işten bile değildir, öyle evhamlıdır canım benim :)
Laf olsun diye içtiğimiz beklemiş çayları bitirince salona geçtik. Her zamanki gibi ilk 5'in içindeydik :) Kalabalık filmin başlamasına 3-5 dakika kala sökün etti. Özel olarak saydım, erkek sayısı yine 10'du, toplamda da en fazla 50. Neyse film başladı: "Ella es Ramona". Tercümeye gerek yok sanırım, "Ramona adında biri" gibi bir anlamı var.
Film pek akıcı, pek eğlenceliydi. Bir sanat şaheseri değildi elbette ama birçok şişman insanın yarasına parmak basmıştı. "Kilo almışsın, şişmansın, tombik, o elbise sana olmaz, biraz zayıflaman lazım" tarzı yaftalamalara güzel bir cevaptı. Şişmanlar da mutlu olabilir ve kilom seni ilgilendirmez, o kadar! Ramona'yı pek sevdim :)
Film çıkışı Cam Piramit'teki Yöresel Ürünler Fuarı'na uğradık, ilk gün gittiğim için tenha zamana denk gelmişim meğer ben. Günlerden pazar ve fuarın son günü oluşundan dolayı içeride iğne atsan yere düşmüyordu. Fazla eğlenmedik zaten, niyetimiz zeytinyağı almaktı, rastladığımız ilk standda tadına baktık ve beğenince hemen alıp çıktık. Sonra da her zamanki gözlemecimize gidip ağzı burnu yerinde bir çay eşliğinde karnımızı doyurduk. Eve yürüyerek döndük, dizim biraz mızıldansa da yüz vermedim. Yol boyu kentsel dönüşmek için kendini feda etmiş en az 20 apartmana rastladık. En çok bahçelerindeki güzelim ağaçlara yanıyorum, kesip kesip atıyorlar, yerine kazulet beton yığınları dikiyorlar.
Yemekten sonra kitap okumak niyetiyle balkona çıkmıştım ama rüzgar ilk kez üşüttü ve içeri püskürttü. Kader utansın deyip içeride başladım Ekim ayının ilk kitabına, Fuat Sevimay'dan "Kapalıçarşı".
Dördüncü günün çalışması Kültür Merkezi'nin önündeki sonradan don giydirilmiş güzel sanatlar perisinden geliyor efendim, peri olmak için biraz kart bir ifadesi var ama görmezden geliniz lütfen, sonuçta edepli bir kadın o :)
Enerjini çok seviyorum... Blogdan bu kadar alıyorsam kimbilir gerçeği nasıldır diye düşündüm Öğretmenim... Peri'nin donuna gıcık oldum, çok gıcık oldum amaaaa...
YanıtlaSilCanım sağol, elbet bir gün buluşacağız diyorum, o zaman test edersin :)
SilAh o donu sorma :)
Meksika Filmleri Festivali ismi yeter bence :D Antalya'ya gidesi geliyor insanın Leylak Hanım'ın kültürel yazılarıyla.
YanıtlaSilValla Antalya bu konuda eşsiz Zihin kardeşim. Birkaç yıl önce daha eşsizdi tabii ki :) Yaz sıcağı, olmasa bu şehir şahane, tam yaşanacak yer...
SilAaaa don çok komik .😂😂😂😂
YanıtlaSilKomik ötesi :)
Sile baya bildiğimiz paçalı don hemi de... :)
YanıtlaSilE canım edepli bişi olsun, tanga mı giydireceeedik :)
SilÜlke olarak o kadar gerideyiz ki, Rönesansta yapılan heykellere benzer bir heykel göremedim daha ben. Kaç yüzyıl geri de oluyoruz yani. Bu yapılan heykel, herhalde yontma taş devriyle kıyaslanınca bir şeye benziyor.Donun manası ne acaba. tahrik mi olan vardı acaba da giydirdiler.
YanıtlaSil