Antalya yağmurlu, güneş saklanmış, minnak parmak ağrıyor olunca hırsımı pedikürcüye söylenerek aldım, bir yandan da çay koydum. Sonra buzluktaki balığı çıkardım. Balık korku filmi gibiydi, buzlanmış strech filmin tam ortasındaki boşluktan bir göz kötü kötü bakıyordu, neredeyse tabağı elimden atacaktım. "Hişşt sakin ol" dedim ve kabı çözülmesi için sağlam olduğu iddia edilen dolabımızın üst rafına koydum. Sonra kahvaltı tabağımı alıp "İstanbullu Gelin" izlemek üzere ekranın başına geçtim. Canlı izleyemeyince ertesi gün bilgisayara mahkum oluyorum ama bir faydası var, araya saatler süren reklamlar girmiyor ve zaten 2,5 saat olan diziyi neredeyse 3,5 saate çıkarmıyor. Dizide kirli sakallı ve kırpık bıyıklı sayısı artmış, sözleşmeye böyle bir madde konmuş galiba :) Esma hanımın eski aşkı avukat Garip Bey bile kirli sakallı, kırpık bıyıklı. Onun bir de her kostümüne uygun renkli camlı gözlükleri var. Rengi bir yana yüzünü tam kaplamadığı için deniz gözlüğü gibi duruyor suratında :) Esma kaynananın demode kostümleri ise ruhumu sıkmaya devam ediyor, hele Garip beyle buluşmaya giderken özene bezene seçtiği karpuzumsu kollu, parlak mavi ipekten (Bursalı ya ipektir diye giydirilmiş ama bence halis sentetik :) bluzu ve yakasına iliştirdiği elmas broşu ile fena halde naftalin kokuyordu. Faruk'un boyamaktan caydığı saçlarının alın üstündeki buklesine ayrı kılım zaten. Hâl böyleyken niye seyrediyorsun diyorsanız yahu bunları bile yakalamak çok eğlenceli, gündelik hayat o kadar bunaltıcı ve yorucu ki burada bari neşemizi bulalım (aklıma Turgut Özel geldi, otobanda hızla araba sürerken "Semra, koy bir kaset de neşemizi bulalım" demişti de milletin diline pelesenk olmuştu). Hele ilk 2 bölümde bir Prag görüntüleri vardı, insanın ossaat Prag'a yerleşesi geliyordu. Ayrıca Fırat Tanış şahane bir oyun çıkarıyor.
Bu sefer sabrettim ve sonuna kadar izledim, dizi bitince de bir miktar kitap okudum. Yeni kitabım Kazuo Ishiguro'nun belki bir yıldır evde okunmayı bekleyen "Günden Kalanlar"ı. Ee adamcağız Nobel aldı ya, ben de kutlama bâbında bunu elime aldım. Henüz çok başlardayım, herkesler çok övüyor, bakalım ben nasıl bulacağım. Filmi de varmış, bitsin onu da izleyeceğim. Diğer bir kitabı "Beni Asla Bırakma"yı okurken çok etkilenmemiştim ama filmini izlerken o kemçik Keira Knightley'e rağmen ekranın karşısında adeta donmuş ve bir kova gözyaşı dökmüştüm. Bakalım bu defa nasıl olacak.
Sonra hazırlandım ve sezonun ilk oyununu izlemek üzere arkadaşımla Devlet Tiyatrosu'na yollandık. Oyunun adı "Deli Dumrul", Güngör Dilmen'in meşhur oyunu. Sahneye Sabri Özmener koymuş, genç ve enerjik bir ekip rolleri paylaşmış. Minimal dekorla, çok hareketli, eğlenceli ve aynı zamanda anlamlı bir oyun çıkarmışlar. Bir an bile kesilmedi oyunun temposu, izlerken ben yoruldum o derece. Sonunda hakettikleri alkışları bolca aldılar zaten, helal olsun.
Oyundan sonra Kültür Merkezi'nin içindeki cafede oturup birer çay içtik. Eve döndüğümde yağmur kesilmiş ama hava iyiden iyiye serinlemişti. Ne yalan söyleyeyim üşümek hoşuma gitti. Sabah beni korkutan balıkları pişirdim, sezonun ilk oyunundan sonra sezonun ilk balığını da yemiş bulundum. Yemek sonrası bir rehavet çöktü üstüme elime kitabımı alıp köşeye çekildim ama oturduğum yerde çayımı bile bitirmeden uyuklamışım. Kalkıp yerime yattım. 11. gün de böylece sona erdi...
Ben o diziyi Fırat Tanış için izliyorum. Başka da bir dizi izlemiyorum. ☺☺
YanıtlaSilBen de zaten normal zamanda izleyemiyorum, TV kocaya tapulu, sonrasında netten :)
SilYazınızı okurken bir ara Reşat Nuri Gültekin in kitabını okuyorum sandım ne güzel yazmışsınız :) Mutluluklar efendim....
YanıtlaSilah çok teşekkürler, size de mutluluklar...
SilKazuo Ishiguro'yu ilk kez 1992'de okumuşum, Uzak Tepeler. Sonra 1994'de Günden Kalanlar'ı okumuşum. (Bu -mişli geçmiş zaman kitabın üstüne attığım tarihler) :)
YanıtlaSilGünden Kalanlar'ı -sanırım- İstanbul Film Festivali'nde izlemiştim, yönetmeninin James Ivory oluşu ayrı bir cazibe idi benim için, oyuncular nefis oynuyordu, karakterleri tam olarak yaşatıyorlardı.
Yakın zamanda "Beni Asla Bırakma"yı izledim, hüznü içime oturmuştu. (Ayrıca seveni azdır ama, ben " kemçik Keira Knightley"i severim, oyunculuğunu beğenirim.)
Neyse işte Leylağım, uzun lafın kısası, Günden Kalanlar benim sevdiğim bir kitaptır. Ayrıca -Japonlara karşı sebebini henüz keşfedemediğim sevgim nedeniyle de olabilir, bilmiyorum- Nobel'i Kazua İşiguro'nun almasına memnunum.
Sevgiler çok...
Ben de sevdim Ekmekçim kitabı, bitmek üzere, ardından filmini izleyeceğim. Bakalım nasıl olacak, sevgiler...
SilSeyrettiğim tek dizi İstanbullu Gelin ve evet Fırat Tanış bir de Neslihan Yeldan için izliyorum bence de çok iyi iş çıkarıyor bu ikisi. Esma hanımın o mavimsi naylon satene benzer iğrenç bluzüne bi söylenmiştim ki izlerken, benim kızlar "anne TV ile mi konuşuyosun, duymuyolar seni.." diye dalga geçtilerdi. Bi sevindim şimdi okuyunca yazdıklarını sorma gitsin ;-))
YanıtlaSilMinnak parmak bir an önce iyileşsin. Sevgiler...
Ahaha Ecehan, hakikaten çok korkunç değil mi kıyafetleri, bir de çok şık olduğunu sanıyor ya :)
SilMinnak parmak hala kendini toparlamayamadı, bereket parmağı kesmemiş pedikürcü :)