16, çok sevdiğim bir rakamdır. Çocukluğumun en güzel zamanlarını geçirdiğim evimizin daire numarasıydı. İşin tuhafı evlendikten sonra oturduğum evlerin-şimdiki hariç-hiçbirinin kapı numarasını hatırlamıyorum, üstelik hepi-topu 3 tane ev değiştirdik ama öncesinin tamamı aklımda. 22-69-16 ve 27. Edip Cansever'in dizelerinde olduğu gibi, "Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/Hiçbir yere gitmiyor".
Efendiim sabah ağrıyan dizime ve hâlâ kendini toparlayamamış parmağıma söylenerek kalktım. Her ikisine de gereken şefkati gösterip bakımlarını yaptıktan sonra aynı şefkati mideme de göstermek üzere kahvaltı hazırladım. Geceleri diş gıcırdatma adetim var ve teklif edilen hiçbir aleti almaya bile teşebbüs etmedim, zira takar takmaz çıkaracağıma eminim, bari masraf etmeyim. Hâl böyle olunca, hele de biraz kafam karışıksa artık ne biçim gıcırdatıyorsam sabah çenemin ağrısıyla uyanıyorum. Yakında cümle dişlerim sürtünme ile eriyip yok olacak diye korkuyorum. Zaten ağzımın içinde orijinaliyle kalabilmiş toplam 3-5 diş var, onlar da elden gidecek. Mevlam cümle dişleri, köprüleri, kaplamaları ve dolguları her türlü olumsuz dış etkilerden korusun. Topluca "amin" diyelim lütfen :)
Nereden geldik buraya, ha çenem ağrıyordu, ağrısa da kahvaltımı ettim, ne yani çenemiz ağrıyor diye aç mı kalacaktık :) Sonrasında canım hiçbir iş yapmak istemedi. Esasen etrafın biraz süpürülmeye, toz alınmasına ihtiyacı vardı ama benim istirahat ihtiyacım onlardan daha fazlaydı. Temizlik konusunda sadece klozet ve lavaboya torpil geçtim, sonra da kitabımı elime alıp oturdum. "Günden Kalanlar"ın okunmamış 20 sayfasını da hatmedip bitirdim. Güzeldi, baş uşak Stevens çok ilginç bir karakterdi, sevdim. Üstelik aslında kızmam gerekirken sevdim. Arayı soğutmadan da filme geçtim. Anthony Hopkins canlandırmış Stevens'i, Miss Kenton rolünde ise Emma Thompson vardı ve ikisi de kelimenin tam anlamıyla döktürmüştü. Filmin senaryosu yazılırken kitaba oldukça sadık kalınmış, James Ivory'i de iyi bir yapıt çıkarmış. Jack Lewis'i oynayan Christopher Reeve'yi sağlam ve sağlıklı görmek hüzünlendirdi biraz, dağ gibi adamın yaşamı dramatik bir biçimde sona erdi gitti, yazık.
Filmi yarıladığımda telefon geldi ve artık yılan hikayesine dönen buzdolabımız için yeni bir teknik eleman gelmek üzere olduğunu bildirdi. Çok geçmeden de kapıdaydı. Ölçtü, biçti, inceledi ve dedi ki, ne dedi, bilin bakalım? Bildiniz, "dolapta sorun yok" dedi. Daha doğrusu başlangıçta olan sorun 2. parça değişiminden sonra düzelmiş. Esasen olması gereken soğutma derecesine hâlâ düşmediğinin kendileri de farkındalar ama sanırım dolap doğuştan o dereceyle doğmuş, o yüzden daha aşağıya düşemiyor ve bunu da itiraf etmiyorlar. Ne diyelim, en azından bu seferki eleman diğerlerine göre daha makul ve mantıklı, müşteriye hitap etmeyi bilen, işinin ehli biriydi. Kaderimize razı olduk ve yolculadık elemanı, dolaba da "geçmiş olsun yavrum, bu sondu. Bundan sonrası sen sağ, ben selamet, nasıl biliyorsan öyle yap" dedik. Gidip kendimi kanepeye attım, 10-15 dakika kadar kestirmişim. Sonra da mercimek çorbası pişirdim. Filmin kalan kısmından bir miktar izledim, 45 dakikalık son bölümü yemekten sonraya bırakıp sofrayı hazırladım.
Yemek sonrası filmi izleyip bitirdim. Ardından "This Is Us"ın 2. sezon 2. bölümünü izledim. 3. bölüme de geçtim esasında ama altyazı ile görüntü arasında senkron tutmuyordu, bilahare izlemek üzere kapattım laptopu. Şimdi de oturdum bunu yazıyorum.
Ve artık açıklamak zamanı geldi sanırım, çoğunuz da öğrendiniz eminim. Esasen ben piyasaya çıkış tarihine kadar bekleyecektim ama madem ifşa oldu bilmeyenler de öğrensin. 20 Ekim'de kitabım çıkıyor: "Mutfağın Hatıra Defteri". Adına aldanıp yemek kitabı sanmayasınız ama çıkış noktası yine de mutfak ve yemekler olan bir nevi anı-kurgu kitabı. Yüreğimi titreten, heyecanlandıran bir olay. Asla yazarlık iddiam yok ama geride bir dikili ağacın olsun derler ya, benim de yazılı bir kitabım olacak böylece. Hem de bazı şeyler sonsuza kadar unutulmamış olacak. Okuyacak olursanız umarım seversiniz:
Ne güzel bir şey yapmışsınız.Kitabınız keşke buralara da gelse. Tanıtım yazısı çok tanıdık ve sıcak.
YanıtlaSilSelam güzel bir haber sizi içtenlikle kutluyorum.Merakla bekliyorum,
YanıtlaSilsevgiyle kalın.
Öğretmenim, tekrar tebrikler ederim, muhteşem bir iş başardınız. Çok ama çok mutlu oldum ilk duyduğumda(pardon gördüğümde), ne kadar güzel, umarım o bir tek dikili ağaç bana da nasip olur ;-)) Çıkar çıkmaz alacağım, sevgiyle okuyacağım ve eminim çok hoşlanacağım, "nereden biliyorsun seveceğini?" dersen; "eee yıllardır bloğunu okuduğum öğretmenimi bilmez miyim hiç?" derim ben de ;-)
YanıtlaSilTebrikler!
YanıtlaSilltg
Kitap hayirli olsun :))
YanıtlaSilBen olsam buzdolabi ile konusurdum. Ciceklerle konustugunuza eminim. Neden buzdolabi olmasin? Ilgi istiyor.
Dun aksam yemeginde kus kulaklarimiiz kanatti. Baktim ve lutfen susar misin dedim. Gulduler, ve kimse kusun sustugunu fark etmedi.
Hayırlı olsun Nurşen Hanım,ben de birkaç blogta okudum, siz yazmayınca yine de emin olamamıştım.Ne güzel bir dikili ağaç bu,20 Ekim i sabırsızlıkla bekleyeceğim,sevgiler...
YanıtlaSilKitap hayırlı ve de uğurlu olsun, çok sevindim sizin adınıza...
YanıtlaSilEminim çok güzeldir ♥
Tekrar tebrik ediyorum..
Elbette okuyacağız Leylağım :) Sabırsızlıkla bekliyorum. Çok sevgiler...
YanıtlaSilLeylakcığım,
YanıtlaSilGünden Kalanları (kitabı ve filmi) sevmene sevindim, propaganda yapınca sorumluluk hissediyor insan ne de olsa. :))
Buzdolabına sevgilerimi iletiyorum, belki selam alınca, canını sıkmadan çalışır umarım, kim bilir?
Bir de yine yazayım, kitabını heyecanla bekliyorum.
Sevgiler.
Sabırsızlıkla bekliyorum 20 ekimi.
YanıtlaSilTebrikler. Ne güzel bir iş yaptınız .
YanıtlaSilTebrik ederim çok sevindim.Bol satışlar dilerim.Türkan
YanıtlaSilHayırlı olsun Nurşen hanım, sizin adınıza çok sevindim.
YanıtlaSilBlog dostlarımızın birer birer kitap çıkarması gerçekten çok hoş. Tebrik ederim.
Tebrikler Nurşen Abla.... Ankara'yı o kadar çok seviyorum ki çok heyecanlandım... Heyecanla beklemedeyim💛
YanıtlaSilHayırlı olsun Nurşen'ciğim ,okuru bol olsun.Ben de okurlar arasında olcağım,sevgiler.
YanıtlaSil