Kaç gündür yazamıyorum, gerçi merak edip soran da yok ama ben yine de açıklayım sebebini. (Nasıl sitem ama?) Bloga uğrayamadığım 4 güne bir sürü şey sıkıştırdım, kimi güzel, kimi tatsız; bir blog arkadaşları buluşması, kuzenimin oğlunun sünnet yemeği, Acil Servis'te 7 saatlik bir gözlem yatışı ve arkadaşımın annesinin ölüm yıldönümü duasının toplantısı. Giderayak becerdim bunları yani.
Gülen son postunda bahsetmiş, Perşembe günü buluşup (Gülen, Çınar ve ben) sevgili Nalan'ı ziyarete gittik. Çok zevkli, sıcak ve neşeli bir toplantı idi, ayrıntıları Gülen'in blogunda bulabilirsiniz. Bu vesileyle buradan bizleri samimiyetle ağırlayan, güleryüzü ve neşesiyle kendimizi evimizde hissettiren Nalan öğretmenime teşekkürlerimi yolluyorum. Ben aslında o sabah yataktan hiç iyi kalkmadım, böyle halsiz, kırgın, yorgun ve keyifsiz bir halim vardı ama söz verdiğim ve daha sonra gidebilecek zamanım da olmadığı için katıldım toplantıya. Günboyu da bedenimde hep yolunda gitmeyen birşeyler var gibiydi. Dönüş için bindiğim metroda uyumamak için kendimi zor tuttum ve son istasyonda inince eve kadar nasıl yürüyeceğim endişesi taşıdım. Nitekim yol boyunca nefesimde bir daralma, çarpıntı ve hafiften bir göğüs ağrısı hissettim. Eve geldiğimde daha da artmıştı sıkıntım, evdekilerin "hastaneye gidelim" önerilerini geri püskürterek uzun bir süre direndim. Sonunda kızkardeşin "gönlünle gitmiyorsan 112 yi arayıp kapıya ambulans yollatacağım" tehdidine karşı koyamadım (yapardı çünkü) ve ailecek düştük Acil Servis'in yollarına. Acil Servis'e girenin Allah sonunu hayretsin, artık iyileşip mi çıkar, yoksa daha beter hasta mı olur, Allah korusun ölür mü, hepsi mümkün. Doktor odasının kapısında oluşmuş uzun kuyruğun ucuna dahil olup bir yandan "evde hiç olmazsa yatabiliyordum burada o şansım da yok, nereden geldim?" diye söylenirken bir yandan da ağlayan, inleyen, bağıran ayakta, oturur durumda ya da sedye üstündeki hastaları inceliyordum. Hasta yakınları başka bir alemdi, kuyruğun en sonunda olup içeri alınmadığı için doktoru ölümle tehdit eden, doktor güvenliği çağırdığında "güvenliği de öldüremem mi sanki" diye horozlananını mı ararsınız, içeri alınan hastanın başına 5 kişi birden girenini mi, sıraya aradan kaynak yapmaya çalışıp geri püskürtülenini mi? Hasılı trajikomik bir durum. Neyse sıramız geldi, girdik derdimizi anlattık, EKG'ler çekildi, kan ve röntgen tetkikleri yapıldı, bunların sonucunu almak için 2 saat ayakta beklendi ve sonunda ufak tefek ama pek cevval doktor hanım beni gözlem altına almaya karar verdi. Her ihtimale karşı damar yolumu açtırıp acil yatağına yatırdı ve burnuma oksijen maskesini dayadı. Sabahın 3 üne kadar ara ara EKG çekilip kan tahlilleri yapılarak yattım gözlem odasında. Sağ yanımda kavga sonucu kalçasından bıçaklanmış sumo güreşçisi kıvamında bir adam ifadesini alan polislere yiğeninin yardımıyla cevap vermeye çalışırken, sol yanımda epilepsi nedeniyle yatırılmış özürlü bir genç kız aralıksız, hemşirelere "doktor ablaaa", kısa boylu hastabakıcıya "küçük aaabiii", uzun boylu güvenlikçiye "büyük aaabiii" diye seslenerek gitme isteğini tekrarlamaktaydı. O kadar sinirlerim bozuldu ki geçmiş bulunan çarpıntım en üst düzeyde yeniden başladı ve elim ayağım titreyerek müthiş bir gerilim içine girdim. Sonunda doktorum belirgin birşey bulamadığını ve taburcu edeceğini söylemek için geldiğinde çarpıntımın seviyesini görünce yollamaktan vazgeçti. Sinirlerim bozulduğu için bu çarpıntının ortaya çıktığını söyleyince de bu defa psikiyatristin görmesini istedi. Ben o gümbür gümbür atan kalple hastanenin en ücra köşesindeki psikiyatri servisine ulaşmak için birsürü merdiven inip çıkarak, yokuşlara tırmanarak sarfattiğim eforla iyice nefes nefese kaldım. Gözlerini ovuşturarak uykusundan uyanıp gelen genç psikiyatrist doktor hanım 5 dakikalık sürede benim psikiyatrik haritamı çıkardı(!), sonra da en ağırından bir yatıştırıcı tableti ikiye bölüp dilimin altına yerleştirdi. Aynı engebeli yollardan yine gümbürdeyerek Acil Servis'e döndüm ve doktorum tarafından her ihtimale karşı ertesi gün Kardiyoloji Polikliniğine başvurmam önerisiyle uğurlandım. Sabaha karşı eve ulaşıp kendimi yatağa atabildiğimde neredeyse dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Lakin doktorun dediğini yapmak için sabahın köründe kalkmak gerekti ve ben yatıştırıcının etkisiyle mahmur hastaneye gidip "24 saat içinde 2.kez muayene olamazsınız" sebebiyle geri püskürtüldüm. Rüyada gibi eve ve yatağıma geri dönüp günün ilerleyen saatlerine kadar başımı kaldıramadan yattım. Sonra da kendimi suya sokarak zorla ayılttım ve düğün yemeğine gittim. Bir gün önce çarpıntı ve nefes darlığıyla hastanede sabahlayan ben bir güzel oynayıp kurtlarımı döktüm, bu enerjiye kendim de şaştım kaldım.
İşte böyle dostlar, başıma bunlar da gelecekmiş. Macera bitmedi, evime gidince kendimi ciddi bir doktor kontrolüne almak niyetindeyim. Korkunun ecele faydası yok, gidelim incelettirelim neyimiz var, neyimiz yokmuş. Şimdi toparlanma hazırlıkları yapıyorum ve gözümde fena halde büyüyor, 4 ayda fena halde yayılmışım, ne nerede haberim yok. Evime hayırlısıyla bir ulaşayım bakalım, tebdil-i mekanda ferahlık vardır. Bu seferde aklım burada kalır ya, ne yapalım insan her istediğine aynı anda sahip olamıyor. Şimdi izninizle çamaşır makinesi durdu, gidip içindekileri asayım...
Gülen son postunda bahsetmiş, Perşembe günü buluşup (Gülen, Çınar ve ben) sevgili Nalan'ı ziyarete gittik. Çok zevkli, sıcak ve neşeli bir toplantı idi, ayrıntıları Gülen'in blogunda bulabilirsiniz. Bu vesileyle buradan bizleri samimiyetle ağırlayan, güleryüzü ve neşesiyle kendimizi evimizde hissettiren Nalan öğretmenime teşekkürlerimi yolluyorum. Ben aslında o sabah yataktan hiç iyi kalkmadım, böyle halsiz, kırgın, yorgun ve keyifsiz bir halim vardı ama söz verdiğim ve daha sonra gidebilecek zamanım da olmadığı için katıldım toplantıya. Günboyu da bedenimde hep yolunda gitmeyen birşeyler var gibiydi. Dönüş için bindiğim metroda uyumamak için kendimi zor tuttum ve son istasyonda inince eve kadar nasıl yürüyeceğim endişesi taşıdım. Nitekim yol boyunca nefesimde bir daralma, çarpıntı ve hafiften bir göğüs ağrısı hissettim. Eve geldiğimde daha da artmıştı sıkıntım, evdekilerin "hastaneye gidelim" önerilerini geri püskürterek uzun bir süre direndim. Sonunda kızkardeşin "gönlünle gitmiyorsan 112 yi arayıp kapıya ambulans yollatacağım" tehdidine karşı koyamadım (yapardı çünkü) ve ailecek düştük Acil Servis'in yollarına. Acil Servis'e girenin Allah sonunu hayretsin, artık iyileşip mi çıkar, yoksa daha beter hasta mı olur, Allah korusun ölür mü, hepsi mümkün. Doktor odasının kapısında oluşmuş uzun kuyruğun ucuna dahil olup bir yandan "evde hiç olmazsa yatabiliyordum burada o şansım da yok, nereden geldim?" diye söylenirken bir yandan da ağlayan, inleyen, bağıran ayakta, oturur durumda ya da sedye üstündeki hastaları inceliyordum. Hasta yakınları başka bir alemdi, kuyruğun en sonunda olup içeri alınmadığı için doktoru ölümle tehdit eden, doktor güvenliği çağırdığında "güvenliği de öldüremem mi sanki" diye horozlananını mı ararsınız, içeri alınan hastanın başına 5 kişi birden girenini mi, sıraya aradan kaynak yapmaya çalışıp geri püskürtülenini mi? Hasılı trajikomik bir durum. Neyse sıramız geldi, girdik derdimizi anlattık, EKG'ler çekildi, kan ve röntgen tetkikleri yapıldı, bunların sonucunu almak için 2 saat ayakta beklendi ve sonunda ufak tefek ama pek cevval doktor hanım beni gözlem altına almaya karar verdi. Her ihtimale karşı damar yolumu açtırıp acil yatağına yatırdı ve burnuma oksijen maskesini dayadı. Sabahın 3 üne kadar ara ara EKG çekilip kan tahlilleri yapılarak yattım gözlem odasında. Sağ yanımda kavga sonucu kalçasından bıçaklanmış sumo güreşçisi kıvamında bir adam ifadesini alan polislere yiğeninin yardımıyla cevap vermeye çalışırken, sol yanımda epilepsi nedeniyle yatırılmış özürlü bir genç kız aralıksız, hemşirelere "doktor ablaaa", kısa boylu hastabakıcıya "küçük aaabiii", uzun boylu güvenlikçiye "büyük aaabiii" diye seslenerek gitme isteğini tekrarlamaktaydı. O kadar sinirlerim bozuldu ki geçmiş bulunan çarpıntım en üst düzeyde yeniden başladı ve elim ayağım titreyerek müthiş bir gerilim içine girdim. Sonunda doktorum belirgin birşey bulamadığını ve taburcu edeceğini söylemek için geldiğinde çarpıntımın seviyesini görünce yollamaktan vazgeçti. Sinirlerim bozulduğu için bu çarpıntının ortaya çıktığını söyleyince de bu defa psikiyatristin görmesini istedi. Ben o gümbür gümbür atan kalple hastanenin en ücra köşesindeki psikiyatri servisine ulaşmak için birsürü merdiven inip çıkarak, yokuşlara tırmanarak sarfattiğim eforla iyice nefes nefese kaldım. Gözlerini ovuşturarak uykusundan uyanıp gelen genç psikiyatrist doktor hanım 5 dakikalık sürede benim psikiyatrik haritamı çıkardı(!), sonra da en ağırından bir yatıştırıcı tableti ikiye bölüp dilimin altına yerleştirdi. Aynı engebeli yollardan yine gümbürdeyerek Acil Servis'e döndüm ve doktorum tarafından her ihtimale karşı ertesi gün Kardiyoloji Polikliniğine başvurmam önerisiyle uğurlandım. Sabaha karşı eve ulaşıp kendimi yatağa atabildiğimde neredeyse dünyanın en mutlu insanı olmuştum. Lakin doktorun dediğini yapmak için sabahın köründe kalkmak gerekti ve ben yatıştırıcının etkisiyle mahmur hastaneye gidip "24 saat içinde 2.kez muayene olamazsınız" sebebiyle geri püskürtüldüm. Rüyada gibi eve ve yatağıma geri dönüp günün ilerleyen saatlerine kadar başımı kaldıramadan yattım. Sonra da kendimi suya sokarak zorla ayılttım ve düğün yemeğine gittim. Bir gün önce çarpıntı ve nefes darlığıyla hastanede sabahlayan ben bir güzel oynayıp kurtlarımı döktüm, bu enerjiye kendim de şaştım kaldım.
İşte böyle dostlar, başıma bunlar da gelecekmiş. Macera bitmedi, evime gidince kendimi ciddi bir doktor kontrolüne almak niyetindeyim. Korkunun ecele faydası yok, gidelim incelettirelim neyimiz var, neyimiz yokmuş. Şimdi toparlanma hazırlıkları yapıyorum ve gözümde fena halde büyüyor, 4 ayda fena halde yayılmışım, ne nerede haberim yok. Evime hayırlısıyla bir ulaşayım bakalım, tebdil-i mekanda ferahlık vardır. Bu seferde aklım burada kalır ya, ne yapalım insan her istediğine aynı anda sahip olamıyor. Şimdi izninizle çamaşır makinesi durdu, gidip içindekileri asayım...
Sesi soluğu çıkmasa da sıkı takipçileriniz de var. :) (Sitem cümlesini okuyunca yazmadan edemedim) Çok geçmiş olsun. Sevgier...
YanıtlaSilÇok çok geçmiş olsun.Tam buluşmanızı nasıl kıskandığımı yazacakken, rahatsızlığınızı okuyunca canım sıkıldı doğrusu.Baştan aşağı bir muayene olun en iyisi.Korkunun ecele faydası yok.Gidin, çaresini bulun, kurtulun.
YanıtlaSil:))Merhaba,çok geçmiş olsun, bence de ihmal etmeyin.Kolay gelsin,sevgiler Zehr@
YanıtlaSilYahu neler diyorsun sen ama Leylak dalı'm :( Elim ayağım buz kesti :( Ben ertesi gün yemeğe gideceksin, bugün itibarıyle de Antalya'ya döneceksin diye biliyordum :( Çok üzüldüm okuyunca :( Çık geçmiş olsun. Nazarım mı değdi acaba? Kontrolse kontrol, lütfen bir gözden geç; gerçi hastaneleri de anlatmışsın bir güzel; gitmek ayrı gitmemek ayrı dert.
YanıtlaSilTekrar geçmiş olsun. Çok üzüldüm. Öpüyorum büyük..
Geçmiş olsun, sağlık sıhhat versin Rabbim. Etraflı bir muayne gerçekten iyi bir fikir. Umarım kötü bişi çıkmaz. Ama benim anlıyamadığım, neden 24 saat içinde 2.kere muayne olunamıyor ki? Ya ölsek, kalsak bakmıcaklarmı yani. anlıyorum ki bizlerin soyunu tüketmek için karar almış bunlar. Hitler geri mi döndü ne?
YanıtlaSilAma şu da var Babam der ki "Kadın kısmına düğün deme. Gökyüzünde düğün var desen merdiven kurar yine gider" Vallaha doğru. Bizde düğündeydik kayınvalidem kalk oyna dedi. ben ıhhh istemiyom dedim. Ama sonra da beni bir türlü oturtamadı :)
Amamn oynayın boşver, acilde olanlardan sonra iyi gelmiştir eminimmm.
Tekrar geçmiş olsun.Allah'a emanet.
Leylakçım, nasılsın bu gün.
YanıtlaSilDün gece yazdığım yorum galiba yollanamadı. Bu gün daha iyi olduğunu ümit ediyorum. Aman gözünü seveyim. Burada öyle dünkü gibi postlar görmek istemiyorum.
Seni çok seviyorum.
Sevgili Leylak Dalı'm,
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun canım, sakın ihmal etme. Antalya Devlet Has. oldukça duyarlı ve araştırmalı bir hastane. Kontröllerini yaptır.
Sitem etmişsin, valla haklısın bende yokum beni de aramıyorlar ne yapalım gözden ırak gönülden de ırak oluyormuş.(Şaka tabi ki)
Sağlıkla ve sevgiyle kal
sesimiz soluğumuz çıkmadı ama takipteyiz evelaalh, gördük buluşma resimlerini. Hemde leylakdalımızla müşerref olduk:))
YanıtlaSilçok geçmiş olsun çok ama hastane sonrası o kurtları dökme işi nasıl oldu:)))
Sevgilerimle
Sanem, çok teşekkür ederim canım, benim sitemim sadece şaka idi. Benden de sana sevgiler...
YanıtlaSilNedret Hanım, sağolun. Dediğiniz gibi korkunun ecele faydası yok. Antalya'ya gidince halledeceğim doktor işini. Kaçmakla olmuyor. İyi Pazarlar...
Zehra öğretmenim esasında evimi özledim ben, gidince turp gibi olurum:)) Sizi de özledik yani, öğrencilerinizi kıskanmaya başladım...
Gülencim telefonda yeteri kadar konuştuğumuz için sadece Öpüyorum:))
Şenizcim hastanelerin hali malum, 24 saatte tek muayene, ölürsen öl ne yapalım yani:)) Eee kadın kısmına düğün de göğe merdiven kurar, ben de öyle yaptım:))
Asucum daha iyiyim, teşekkürler canım. Ben de seni seviyorum, biliyorsun değil mi? (Ay şarkı sözü gibi oldu)
Nurcuğum, teşekkürler canım, yok bu defa ihmal etme niyetim yok. Tabii ki şakadan sitem ediyoruz değil mi, yaşasın blog dostluğu...
Lalecim yukarıda da yazdım ya sitemim hastalıklı yazıya neşe katmak için işin şakası. Eh resimleri gördüğüne göre ben de tanıştığımıza memnun oldum:) Umarım günün birinde cismen de tanışmak mümkün olur. Ya sünnet yemeğinde en sevdiğim uzaktaki kuzenlerimi görünce moralim düzeldi. Bütün gün ilacın etkisiyle beşüş yatan ben birden kurt adama dönüp azdım, kurtları döküp normale döndüm:))
Sevgiler canım...
Sevgili Leylak Dalı,
YanıtlaSilGeçmiş olsun dileklerimle birlikte şuracığa bir de nazar boncuğu kondurmak istemiştim. Ama olmadı,beceremedim.O,güvercini iki dirhem bir çekirdek giydiren ellerden ricam;blogun leylak dalına bir boncuk takıversin.Noolmuş yani çorap değil ya.
Acil Servis testinden sağlam çıkıp, düğünde birikmiş kurtları dökmek hayra alâmettir.Mevsim geçişlerinde hep yaşarız bu tür rahatsızlıkları.
'Sabah,öğlen,akşam birer ikişer tablet uşşak şarkı' derim ben. {;-)))
Sevgiler.
vay sevgili Leylk Dalımız,ben senin Antalyadan yazacağın postu beklerken Gülen ;Leylak Dalınıokudun mu?dedi ve haberi verdi.Tabii çok üzüldüm ve benim yaptıklarımı yiyenlerin sonu budur dedim.Zehirlendin de saklıyorsun değil mi?
YanıtlaSilŞaka bir yana bir an aklıma gelmedi değil.Gerçi bu güne kadar kimse zehirlenmedi.benim 2 numara da dışarda yediğinden zehirlenmişti ben masumum.
Neyse ki iyileşmişsin ve inşaallah bir daha tekrarlamaz.Tam atlatamadığın hastalığının akabindeki yorgunluktan kaynaklanan geçici bir şeydir diye umuyorum.
Seni tanıdığım ve evimde ağırlayabildiğim için çok mutlu olduğumu söylerken geçmiş olsun diyerek sevgiyle kucaklıyorum.
Sana yazmayı ve hatrını sormayı ihmal ettiğim için bağışla,iyi yolculuklar diliyorum
Geçmiş olsun hayatım...Yazını okurken aynı şeyi yaşayan biri olarak soluk soluğa okudum inan. Babamın vefatından sonra biliyorsun çok sıkıntı çektim...ve bir gece aynı şikayetlerle acile gidip hiç bir şey bulunamadan geri döndüm .Ama orda ki ortam beni de delirtmişti. Allah eksikliklerini göstermesin(!) ama hastanelerin de doktorların da çok ekmek yemeleri gerekiyor malesef. Ortam o kadar kaba,bencil,soğuk,itici,insanlıktan uzak ki hasta olmayan da hastalanıyor o ortamda.Üzüldüm gerçekten kendine iyi bak lütfen....sevgilerimle.
YanıtlaSilGeçmiş olsun Leylak Abla...
YanıtlaSilSağlığın her zaman yerinde olsun.
Ne zaman dönüyorsun eve ?
Rayegân çok tatlısın ya. Senin hatırın için iliştireceğim bir nazar boncuğu bloga. İnşallah birgün biraraya gelip uşşakları, mahurları, hicazları birlikte çalıp çığırırız. Teşekkürler ve sevgiler...
YanıtlaSilNalancım, hiç öyle şey olur mu, senin yaptıklarınla zehirlenmez ancak şifa bulur insan. Sizlerle birlikte olmak benim için de büyük zevkti, Aralıktan itibaren yeniden buluşmak dileğiyle sana ve hane halkına sevgiler yolluyorum.
Nefisecim aynı yollardan geçmişiz, damdan düşenin halinden damdan düşen anlıyor:)) Kötü bir deneyimdi, Allah ne muhtaç etsin en de eksikliklerini göstersin ama bu doktorlara gerçekten biraz insaniyet dersi gerekli. Teşekkürler ve sevgiler...
Buğdaycım, sağol canım benim. Hepimizin sağlığı her zaman yerinde olsun inşallah. Biraz daha toparladığını umuyorum, inan çok üzgünüm, keşke elimden birşey gelse. İnşallah yarın akşama Antalya'da olacağım bir aksilik olmazsa. Çok öpüyorum canım seni.