.

.
.

26 Ekim 2009 Pazartesi

DAĞLAR DUMANLI


"des yeux qui font baisser les miens,
un rire qui se perd sur sa bouche,
voilà le portrait sans retouches
de l'homme auquel j'appartiens.
quand il me prend dans ses bras
il me parle tout bas,
je vois la vie en rose.
......."

Tek kelime Fransızca bilmiyorum ama şu anda dönen CD'de, Edit Piaf'ı dinlemek hele de yukarıya sözlerini yazdığım "La Vie En Rose" ise çalan çok iyi geliyor bana. Dağlar dumanlı ve hava şimdi olduğu gibi kapalı ve yağışlıysa tahammül gücümü arttırıyor. Lisanlar arasında bir sınıflama yapılsa herhalde Fransızca müziğin dili olurdu. İngilizce bana sonu gelmez sohbetlerin, Almanca ise kavganın dili gibi geliyor. Şiirin dili ise tartışmasız Farsça'dır diye düşünüyorum Divan Edebiyatı tutkunu biri olarak.

Bugün itibarıyla Antalya'ya sonbaharın ilk ziyaretini yaptığını söyleyebilirim. Kaç gündür sıcaktan, nemden, terden sızlanıp duruyordum "Al sana!" dedi. Hava kapalı hele batı yönündeki bulutlar kapkara ve neredeyse yere değecek. Biraz önce balkona çıktım sokağı teftiş için, kırbaç gibi inen bir yağmur rüzgarla birlikte içeri savurdu nazik bedenimi. Apartmanımızın köşesindeki çınar dışında ağaçlar hala yeşil. Çınarın yaprakları sararıp kurumaya başlamış hafiften. Sıcağa tahammülsüz bir ağaç bu, yaylada yetiştiği gibi canlı olmuyor Akdeniz ikliminde. Halbuki apartmanımızın kişisel tarihi için bir göstergedir, taşındığımız ay dikmiştik el kadar bir fidanken. 19 yılda 4. kata ulaştı, 2-3 seneye kadar apartmanın boyuna gelir. Bir de servimiz var hemen yanında, o da aynı zamanda dikilmişti. Selvi mezarlıkları hatırlattığı için biraz ürkütür beni ama bunun ince ve uzun gövdesiyle çocukların boyunu ölçen resimli cetveller gibi binanın boyunu ölçen bir araç görevi üstlendiğini düşünüyorum. Aynı anda dikilmesine rağmen komşusu çınarı geçti, 5. katın pencerelerinden içeriyi gözlemeye başladı bile.

Sokağın hemen karşısında 5 katlı bir apartman var, sahibi uzun yıllar yurtdışında çalışıp emekliye ayrılmış, kaba saba, koca göbeği giysilerini geren, başından kasketi eksik olmayan kırmızı yüzlü bir adam. Temizlik hastası karısı hiç sektirmeden her hafta pazartesi günü hortumla hem apartmanın merdivenlerini ve taşlığını hem de kendi arabalarını yıkayıp saatlerce kurular. İşi bitince kocasına "Voyn, gel endeee arabayı yerine çek" diye bağırır. Pırıl pırıl olmuş araba balkonun altındaki sabit mekanına parkedilip üstü de örtüldükten sonra bir dahaki yıkamaya kadar o vaziyette kalır. Hatun kendi evini ve arabasını temizlemiştir ama sokağa taşan sular göl olup sivrisineklerin üremesi için uygun ortamı sağlar, yazboyu sokağa vızıltılı bir kabus yaşatır. Onlar için sorun yoktur, zira haftada bir gelen ekibe ikram ettikleri çaylarla apartmanlarını köşe bucak ekstra ilaçlatmanın yolunu bulmuşlardır. Kiracılarını özenle seçerler; genellikle hepsi boyama platine saçlı, orta yaşı aşmış, şişmanca ve yalnız yaşayan birbirine benzer hanımlardır, aynı anda balkonlarına çıktıklarında göz yanılması yaşıyorum sanarım. Çoluk-çocuk gürültüye sebep olup apartmanı kirleteceği için çocuklu aileleri tercih etmezler. Yandaki apartmanla sınırlarını oluşturan duvarın önüne birkaç yıl önce portakal ve muz fidanları dikti beyamcamız mevcut erik ağacına komşu olarak, lakin çok sık dikildiği için dekoratif bir görüntüden başka verim sağlamadı. Erik ağacını ise uzayan dalları yan apartmanın balkonuna ulaşınca, orada oturan komşular erikleri koparır düşüncesiyle bir güzel budadı. Apartmanı oyuncağı gibidir, sık sık boyasını, sıvasını, panjurlarını değiştirip tamir ettirerek can sıkıntısını giderir.

"La Vie En Rose" dan geldiğimiz noktaya bak, bu arada hava açıyor galiba, güneş yüzünü göstermeye başladı yakınmalarımı duyup ama yağmur devam ediyor. Klimatik depresyonumdan sıyrılıp şöyle bir mutfağa dalma zamanıdır, yemek yapmak sıkılmış ruhuma iyi gelebilir...

6 yorum:

  1. teşhisler enfes. betimlemeler nasıl net. sanki kafamı çevirsem önümde ofisin bahçesini değil de apartmanı görür gibiyim.

    YanıtlaSil
  2. Bu Antalya' daki ilk sonbahar gününde Edith Piaff eşliğinde yüreğinden, aklından klavyene geçirdiklerini kilometrelerce öteden okumak ne büyük bir zevk. Lisanlar hakkındaki tespitlerine birebir katılırken, balkondaki müthiş çevresel gözlemi seninle birlikte yapmak. Bunlar ne hoş deneyimler yaşantımızda. Yeni ve akılalmaz. Kilometrelerce mesafelerden gerçekleştirilen dostluklar. Teknolojinin duyguyla buluştuğu yer.
    Umarım çook uzun sürer.
    Karanlık bir istanbul akşamından sonsuz sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Biraz daha ayrıntı alabilirsem Antalya'ya geldiğimde elimle koymuş gibi bulabilirim evinizi.
    Bizim evimizin arkasında da serlvi ağacı vardı 2 tane. Çok güzel büyüdüler, kuşlara yuva oldular, cırcır böceklerine ev ama ne yazık ki 2 katlı avimizin temelibi çatlatmaya, evin yatak odası tarafında duvarın gözle görülür şekilde çatlayınca geçen sene annemle ikimiz kestik. Üzüldüm çok üzüldüm ama yapabilecek başka bir seçeneğimiz yoktu.
    Ama o ağaçlar kesilince onların gölgesinde kalan mandalina ve limon ağaçlarımız öyle bir coştular ki bu sene ilk defa 1 kg'ye yakınmandalina hasadımız oldu :)

    YanıtlaSil
  4. Gözlerin gözlerimi öpüyor
    Dudaklarında kaybolan o gülüş
    İşte ait olduğum adamın
    Rötuşsuz bir portresi
    Beni kollarına aldığında
    Usulca birşeyler fısıldadığında
    Ne kadar pembe görürüm hayatı
    ********(Hata varsa affola)
    Ağzına sağlık Edith Piaf.
    ********
    Voyn'gilleri tanımak da ayrı bir keyfti.
    Sağolasın, var olasın.

    YanıtlaSil
  5. Yağmur E.Piaf sesine karışmış, hoş bir hava oluşturmuş romantik tuşlarında piyanonun..

    Bu romantizm içinde komşularını dövmek istedim. Şiddete karşıyım; lakin şimdi sırası değil. Hiç değilse sapanla kirli taş arabilsem araba camına o bile yeterdi :D

    YanıtlaSil
  6. Gerçekten o havaya da Edith Piaf dinlemek yakışırdı.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil