Hava bugün düne göre daha iyi; yağmur dindi, kara bulutlar kayboldu sayılır, güneş ara sıra yüzünü gösteriyor ama ben düne göre daha iyi değilim işte. Üzerimde bir tatsızlık, bir kırıklık hali, gözüm yastıkta ama yatamıyorum. Domuz gribi olmadığım kesin ama bu da dinozor, devekuşu, mamut falan türünden bir grip olsa gerek, burnum dışa akmıyor, içe doğru yapıyor akıntıyı o da öksürüğümü azdırıyor. Hava değişimi sersem etti beni velhasıl. Bu sonbahar ağır geldi bana kaldıramadım.
Ankara'da geçen çocukluk yıllarımda bu mevsim "kurulma" mevsimiydi:
a) Turşu kurulması
b) Soba kurulması
c) Turşular olgunlaşıp soba da yanınca turşu yerken soba dibine kurum kurum kurulması
En güzeli c şıkkı tabii ki, gerçi o zamanlar turşu kurulması da, soba kurulması da beni pek ilgilendiren işler değildi. Her ikisi de babamın uzmanlık alanına giriyordu. Babam pazardan özenle seçip aldığı turşulukları annemin yardımıyla bir güzel yıkar sonra da onlardan salatalık, biber, karnıyarık ve biber dolması turşuları yapardı. Benim bu eylemdeki naçizane katkım elime tutuşturulan yorgan iğnesiyle sebzeleri dürtmekti. Gerçekten enfes olurdu babamın yaptığı turşular, hele karnıyarık. Benim diyen ev kadını eline su dökemezdi bu konuda. Haşladığı patlıcanların içine ince kıyılmış kırmızı biber, lahana, yeşil domates, maydanoz doldurur, kereviz yaprağıyla sıkı sıkı bağlayıp kavanoza yerleştirirdi. Aynı içi dolmalık biberlere de yerleştirip biber dolması turşusu da yapardı. Hergün kontrol etsem de belirli bir süreyi aşmadan yeme şansım olmazdı. Yenecek kıvama geldiğinde de kimin tükettiğini söylememe gerek yok sanırım.
Turşu kurma zamanı ile soba kurma zamanı çakışırdı demiştim ya benim burnumdaki eviçi sonbahar kokusu da bununla alakalıdır. Şakir Zümre marka döküm bir sobamız vardı. (İnternette ne kadar aradıysam da döküm soba resmi bulamadım, mecburen "Gitti Gidiyor" sitesinde bulduğum reklam fotoğrafındaki emaye soba ile yetinmek zorunda kaldım.) Babam kurduktan sonra yaldızlı boya ile boyardı sobayı ve borularını. Hem boyarken, hem de ilk yakıldığında çıkan koku zihnimin koku çekmecesine öylesine yer etmiş ki kazısan çıkmaz. Sanırım aynı zamana denk geldiğinden soba boyası kokusuna sarmısak ve sirke kokuları da eşlik eder.
Yakılması da temizlenmesi de kelimenin tam anlamı ile bir eziyet olsa bile soğuk kış akşamlarında soba başında kedi kıvamına geçmek pek güzel birşeydir. Üstünde çaydanlık tıkırdarken, bıçakla çıtlatılıp dizilmiş kestaneler mis kokular salar evin içine. Bir de ayva pişirme vardır ki offf!.. Yıllardır tatmadığım ama hasretle andığım bir lezzettir bu. Sobanın en alt çekmecesini çeker ayvaları küllerin arasına gömersiniz, bir iki saat sonra oradan çıkan mis kokulu ayvayı kaşıklamaya doyamazsınız. Portakal, mandalina kabukları da sobanın üstüne konup eviçi kokusuna katkı sağlayan nesnelerdir. Bunlara bir de babamın yaratıcı düşgücünden çıkan mevleviler eşlik ederdi. Daire formu vererek kestiği bir tenekeyi kenarlarını çıtlatarak çark konumuna sokardı babam. O zamanın oyuncaklı sakızlarından minik, plastik futbolcu maketleri çıkardı. Onlardan birine beyaz kumaştan mevlevi elbisesi giydirir, başına da bir ilaç kapsülünün yarısını külah olarak geçirirdi. Hazır olan mevleviyi tenekenin üstüne monte eder, onu da borulardan birine sıkıştırdığı uzun bir telin üstüne yerleştirirdi. Sobadan yükselen sıcak havayla çark dönmeye başlar, bizim semazen de onunla birlikte başlardı dönmeye. Komşuların pek hoşuna gittiği için soba kurulunca herbirine birer tane olmak üzere seri üretime geçerdi babam.
Sobanın güzel yönlerini ballandırdım ama bitmek bilmez eziyetlerini sıralamadım. Onlar da yarına kalsın. Bir yandan terlerken bir yandan sobadan bahsetmek iyice bunalttı beni. Güzel anılarınızın hayat boyu eşlik etmesi dileğiyle kaçıyorum...
Ankara'da geçen çocukluk yıllarımda bu mevsim "kurulma" mevsimiydi:
a) Turşu kurulması
b) Soba kurulması
c) Turşular olgunlaşıp soba da yanınca turşu yerken soba dibine kurum kurum kurulması
En güzeli c şıkkı tabii ki, gerçi o zamanlar turşu kurulması da, soba kurulması da beni pek ilgilendiren işler değildi. Her ikisi de babamın uzmanlık alanına giriyordu. Babam pazardan özenle seçip aldığı turşulukları annemin yardımıyla bir güzel yıkar sonra da onlardan salatalık, biber, karnıyarık ve biber dolması turşuları yapardı. Benim bu eylemdeki naçizane katkım elime tutuşturulan yorgan iğnesiyle sebzeleri dürtmekti. Gerçekten enfes olurdu babamın yaptığı turşular, hele karnıyarık. Benim diyen ev kadını eline su dökemezdi bu konuda. Haşladığı patlıcanların içine ince kıyılmış kırmızı biber, lahana, yeşil domates, maydanoz doldurur, kereviz yaprağıyla sıkı sıkı bağlayıp kavanoza yerleştirirdi. Aynı içi dolmalık biberlere de yerleştirip biber dolması turşusu da yapardı. Hergün kontrol etsem de belirli bir süreyi aşmadan yeme şansım olmazdı. Yenecek kıvama geldiğinde de kimin tükettiğini söylememe gerek yok sanırım.
Turşu kurma zamanı ile soba kurma zamanı çakışırdı demiştim ya benim burnumdaki eviçi sonbahar kokusu da bununla alakalıdır. Şakir Zümre marka döküm bir sobamız vardı. (İnternette ne kadar aradıysam da döküm soba resmi bulamadım, mecburen "Gitti Gidiyor" sitesinde bulduğum reklam fotoğrafındaki emaye soba ile yetinmek zorunda kaldım.) Babam kurduktan sonra yaldızlı boya ile boyardı sobayı ve borularını. Hem boyarken, hem de ilk yakıldığında çıkan koku zihnimin koku çekmecesine öylesine yer etmiş ki kazısan çıkmaz. Sanırım aynı zamana denk geldiğinden soba boyası kokusuna sarmısak ve sirke kokuları da eşlik eder.
Yakılması da temizlenmesi de kelimenin tam anlamı ile bir eziyet olsa bile soğuk kış akşamlarında soba başında kedi kıvamına geçmek pek güzel birşeydir. Üstünde çaydanlık tıkırdarken, bıçakla çıtlatılıp dizilmiş kestaneler mis kokular salar evin içine. Bir de ayva pişirme vardır ki offf!.. Yıllardır tatmadığım ama hasretle andığım bir lezzettir bu. Sobanın en alt çekmecesini çeker ayvaları küllerin arasına gömersiniz, bir iki saat sonra oradan çıkan mis kokulu ayvayı kaşıklamaya doyamazsınız. Portakal, mandalina kabukları da sobanın üstüne konup eviçi kokusuna katkı sağlayan nesnelerdir. Bunlara bir de babamın yaratıcı düşgücünden çıkan mevleviler eşlik ederdi. Daire formu vererek kestiği bir tenekeyi kenarlarını çıtlatarak çark konumuna sokardı babam. O zamanın oyuncaklı sakızlarından minik, plastik futbolcu maketleri çıkardı. Onlardan birine beyaz kumaştan mevlevi elbisesi giydirir, başına da bir ilaç kapsülünün yarısını külah olarak geçirirdi. Hazır olan mevleviyi tenekenin üstüne monte eder, onu da borulardan birine sıkıştırdığı uzun bir telin üstüne yerleştirirdi. Sobadan yükselen sıcak havayla çark dönmeye başlar, bizim semazen de onunla birlikte başlardı dönmeye. Komşuların pek hoşuna gittiği için soba kurulunca herbirine birer tane olmak üzere seri üretime geçerdi babam.
Sobanın güzel yönlerini ballandırdım ama bitmek bilmez eziyetlerini sıralamadım. Onlar da yarına kalsın. Bir yandan terlerken bir yandan sobadan bahsetmek iyice bunalttı beni. Güzel anılarınızın hayat boyu eşlik etmesi dileğiyle kaçıyorum...
Sağlık bakanı açıklama yapmış, şu anda başka grip mikrobu yok piyasada , o yüzden hasta olan herkes domuz gribi demiş:))) Yani şimdi biz töbe töbeee. Bende aynı senin gibiyim. Boğazımda garip bir gıcık var bir de.
YanıtlaSilİlkokuldayken hatırlarmısın, kış hazırlıklarını konu olarak işlerdik. Öğretmende hep annemi çağırtır, canlı canlı anlattırırdı. Çocukluk işte bende annem yanlış bir şey söyler diye korkardım. Yazını okuyunca o günler geldi aklıma hey gidi heyy
Şimdi TRT Antalya Radyosunu dinledim. Konuk şair Bekir Sıtkı Erdoğan' dı. Şiirden, aruzdan yeni yazdığı divandan ve rübailerinden behsetti. İçimden acaba Leylak' çım izliyor mudur diye düşündüm.
YanıtlaSilSobanın yaşantılarımızdaki yeri kendisi kadar sıcak gerçekten. Aileyi etrafına topladığı için, bedenimizi ve ruhumuzu ısıttığı için. Senin kalemin daha neler neler yazar bu konuda. Çay, katmer, ıspanaklı gözleme, kestane.. Buram buram nostalji.
Kendini kötü hissetmene üzüldüm. Belki de sıkı bir yatak istirahati gerekiyordur. Gerçi hiperaktif ve üretken yapına pek uymuyor ama. Babanı kaleminden izleyince daha anlaşılır oldu senin bu halin. Sevgili genler.. Tekrar Allah nazardan saklasın diyor, biraz yatman konusunda israr ediyorum.
Sevgiler arkadaşım...
Yahyalı'da kaldığım 1 sene boyunca ben de soba keyfi yaşadım. Bayıldım meşe odununun kokusuna. Yalnız hiç ayva pişirmedik. Merak ettim şimdi:)
YanıtlaSilannemler ilk ankaraya geldiklerinde sobaya aklışmış bünyeleri kaloriferin ısısına zorlanmışlardı
YanıtlaSilnerde fındık kabuğu sobasının harareti
sırtlarını kalorifer peteğine koyarlardı :))
o günlere götürdün beni
teşekkürler
Leylak' cığım, nasıl oldun, inşallah daha iyi hissediyorsundur. Şu an uyuduğunu zannediyorum.
YanıtlaSilSabah uyanınca bi halini yaz da öğrenelim.
(Benim de boynum ve sırtım kazık kesilmiş vaziyette)
Sağlık sıhhat afiyet diliyorum sana...
Bu ayva meselesi beni de çok meraklandırdı.Nedir nasıldır acaba tadı...
YanıtlaSilKokusu mis gibi olur eminim ama hiç tadına bakmadımm...
Sobada ayva yemek istiyorummmmmm...
Ah arkadaşlarım soba başı güzel olur da bu saatten sonra yine de almayalım:)) Klima, kalorifer, bilemedin elektrik sobası daha pratik. ara sıra nostalji için sobalı yerlere takılabiliriz ama.
YanıtlaSilBuğdaycım, Prenses valla ben de soba değil ama sobada ayva yemek istiyorum. Ama nerdeee:))))
gece gece gene duygulandırdın beni...
YanıtlaSilAma ben uyamam sana ,okurken yorumlarım satırlardaki bakışımla müsavi geçiyor kafamdan, klavyeye dökemeden dün oluveriyorlar.genellikle sana katıldığım için yazmamamın pek bir ehemmiyeti olmadığı kayıtlara geçsin lütfen:)
Kocam da babanın yaptığı semazenin çarkıfelek versiyonunu yapardı sobalara .Şimdi de peteğe takuyor.Dönüşleri biteviye olsa da fena değil.Söyleyeyim bu kış semazen yapsın.Ben de mevlevi figürlü kaatılar yapmayı düşünüyorum.İlham olur.
şu benim kozalağın ağacının adını araştırdın mı?
Bulduysan yazsana bana lütfen.
Sevgiler