Nihayet aylardır özlediğim şu köşeye oturup bir yandan kahvemi içip bir yandan kitabımı okuyabilme fırsatını bulabildim. Evden uzun müddet ayrı kalmak zor zenaat vesselam. Özlemi bir yana alışkanlıklarını kaybediyor insan; geldim geleli yanlış dolapların kapaklarını açıp elektrik düğmelerini farklı yerlerde arıyorum. Buzdolabından birşey almak ya da koymak için balkona gidiyorum, sabah uyandığımda pencereden görünen manzaranın değişik olmasına şaşıyorum. F klavyeye alışıp on parmak yazabilme yetimi tekrar kazanmam bir haftamı aldı. Bütün bunların dışında bir de evin temizlenip toparlanması, çamaşır vs gibi domestik hizmetler yoruyor insanı. Araya bir festival, bir de doktor kontrolü sıkıştırınca evde keyfimce zaman geçirebilme olanağına ancak dün kavuşabildim. Duvarlara bakınca kitaplarımı görmek harika birşeymiş, odadan içeri dolan parlak ışığı ve hala pencerelerin, kapıların açık olmasını saymıyorum bile. Kahve kupamı, çay fincanımı dahi özlemişim. CD'de İncesaz'ın "Eylül Şarkıları" dönerken köşeye kıvrılıp kitaba dalmak huzur veriyor insana.
Yanda kapak fotoğrafını gördüğünüz Duygu Asena'nın anılarını okuyorum şu sıralar, bitti bitecek. Anı okumayı hayatımın her döneminde çok sevdim, özellikle beğendiğim bir yazarın ya da hoşlandığım bir ünlünün anılarını okurken kendimi onunla özdeşleşmiş gibi hissediyorum. Bazen düşünüyorum, anı okumak röntgencilik yapmak gibi birşey olabilir mi? Bu düşünce rahatsız ediyor beni, sonra diyorum ki yazan kişinin bilgisi dahilinde, senin öğrenmeni istediği kadarıyla okuyorsun, dolayısıyla röntgencilikle ilgisi olamaz. Olsa olsa paylaşmaktır, o halde okumaya devam.
Duygu Asena bir yazar olarak hiçbir zaman olağanüstü gelmedi bana, kitaplarında da edebî bir yan asla bulamadım, sadece ilginç geldiği için ve vakit geçirmek için öylesine okudum. Ama insan olarak her zaman takdir ettim, bir kadın olarak hayata bakışını, toplum karşısında verdiği mücadeleyi, inadını, sabrını, direnişini çok saygıdeğer buldum, erken ölümüne de çok yas tuttum. Beş yıl önce Doğan Kitap'ın düzenlediği "Edebiyat Günleri" kapsamında bir grup yazarla birlikte Antalya'ya imza ve söyleşi için gelmişlerdi. O zaman tanışma ve sohbet etme fırsatı bulmuş, makyajsız yüzüne, 60'a yaklaşan yaşına rağmen duru güzelliğine, hiç ağarmamış saçlarına ve sıcaklığına, alçak gönüllülüğüne hayran olmuştum. Yanıbaşında kitaplarını imzalayan Gülriz Sururi bu işi yüzümüze bile bakmadan alelusül yaparken Duygu Asena ile çok samimi bir sohbet gerçekleştirmiş, yukarıya yazdığım düşüncelerimi onunla da paylaşmıştım. "Bu konuda mütevazı olamayacağım" demişti, "gerçekten çok çile çektim, çok dışlandım, kendimi ve düşüncelerimi topluma kabul ettirinceye kadar" diye dert yanmıştı bir anlamda. Çok geçmedi bu tanışmanın üzerinden, birkaç ay sonra hastalandığı haberini aldık, ardından da mâlum son. Rahat uyusun yattığı yerde. "Eşit, özgür, mutlu ve güçlü bir yaşam dilerim" diye yazmış adıma imzaladığı "Aslında Aşk da Yok" adlı kitabının iç sayfasına, o tarihten 15 yıl önce basılmış bir kitaptı ve çok şaşırmıştı bu kadar eski bir baskıyı elimde görünce. Hayat acımasız, şimdi bu mücadeleci ve güzel kadının Ayşe Emel ve Zeki Coşkun tarafından hastalığından kısa bir süre önce kaleme alınmış adeta bir veda niteliğindeki anılarını okuyor ve gerçekten haketmediği sıkıntılar yaşadığını bir kez daha görüyorum. Cesaretine de tekrar hayran oluyorum.
Okuyacağım bir sürü kitap birikmiş aslında, bir o kadar da Ankara'da bırakıp geldim, artık kitaplar kitaplığımın raflarına sığmıyor, işin kötüsü kitaplık koyacak yer de kalmadı. Bu işin en kötü tarafı rastgele bir yerlere sıkıştırdığım kitapları lazım olduğunda bulamamam. Halbuki birkaç yıl öncesinde gözüm kapalı çekerdim rafından okuyacağım kitabı. Aslında tüm kitapları indirip elden geçirmek, bazılarını ayırıp tasfiye etmek lazım ama kıyamıyorum saplantılı bir bibliyofil olarak. "11'e 10 Kala" filmindeki koleksiyoncu yaşlı adam gibi neredeyse ekmekten çıkan fırın etiketlerini biriktireceğim, sonra da çöp ev diye zabıtalar boşaltmaya gelecek.
Eh, bu kadar yeter, ben şimdi kitabıma döneyim. Hava müthiş sıcak ve nemli, döktüğüm terler yağ olsaydı birkaç kilo vermiştim kesinlikle. Sizlere de bu kadar olmasa da sıcak günler diliyorum...
Duygu Asena bir yazar olarak hiçbir zaman olağanüstü gelmedi bana, kitaplarında da edebî bir yan asla bulamadım, sadece ilginç geldiği için ve vakit geçirmek için öylesine okudum. Ama insan olarak her zaman takdir ettim, bir kadın olarak hayata bakışını, toplum karşısında verdiği mücadeleyi, inadını, sabrını, direnişini çok saygıdeğer buldum, erken ölümüne de çok yas tuttum. Beş yıl önce Doğan Kitap'ın düzenlediği "Edebiyat Günleri" kapsamında bir grup yazarla birlikte Antalya'ya imza ve söyleşi için gelmişlerdi. O zaman tanışma ve sohbet etme fırsatı bulmuş, makyajsız yüzüne, 60'a yaklaşan yaşına rağmen duru güzelliğine, hiç ağarmamış saçlarına ve sıcaklığına, alçak gönüllülüğüne hayran olmuştum. Yanıbaşında kitaplarını imzalayan Gülriz Sururi bu işi yüzümüze bile bakmadan alelusül yaparken Duygu Asena ile çok samimi bir sohbet gerçekleştirmiş, yukarıya yazdığım düşüncelerimi onunla da paylaşmıştım. "Bu konuda mütevazı olamayacağım" demişti, "gerçekten çok çile çektim, çok dışlandım, kendimi ve düşüncelerimi topluma kabul ettirinceye kadar" diye dert yanmıştı bir anlamda. Çok geçmedi bu tanışmanın üzerinden, birkaç ay sonra hastalandığı haberini aldık, ardından da mâlum son. Rahat uyusun yattığı yerde. "Eşit, özgür, mutlu ve güçlü bir yaşam dilerim" diye yazmış adıma imzaladığı "Aslında Aşk da Yok" adlı kitabının iç sayfasına, o tarihten 15 yıl önce basılmış bir kitaptı ve çok şaşırmıştı bu kadar eski bir baskıyı elimde görünce. Hayat acımasız, şimdi bu mücadeleci ve güzel kadının Ayşe Emel ve Zeki Coşkun tarafından hastalığından kısa bir süre önce kaleme alınmış adeta bir veda niteliğindeki anılarını okuyor ve gerçekten haketmediği sıkıntılar yaşadığını bir kez daha görüyorum. Cesaretine de tekrar hayran oluyorum.
Okuyacağım bir sürü kitap birikmiş aslında, bir o kadar da Ankara'da bırakıp geldim, artık kitaplar kitaplığımın raflarına sığmıyor, işin kötüsü kitaplık koyacak yer de kalmadı. Bu işin en kötü tarafı rastgele bir yerlere sıkıştırdığım kitapları lazım olduğunda bulamamam. Halbuki birkaç yıl öncesinde gözüm kapalı çekerdim rafından okuyacağım kitabı. Aslında tüm kitapları indirip elden geçirmek, bazılarını ayırıp tasfiye etmek lazım ama kıyamıyorum saplantılı bir bibliyofil olarak. "11'e 10 Kala" filmindeki koleksiyoncu yaşlı adam gibi neredeyse ekmekten çıkan fırın etiketlerini biriktireceğim, sonra da çöp ev diye zabıtalar boşaltmaya gelecek.
Eh, bu kadar yeter, ben şimdi kitabıma döneyim. Hava müthiş sıcak ve nemli, döktüğüm terler yağ olsaydı birkaç kilo vermiştim kesinlikle. Sizlere de bu kadar olmasa da sıcak günler diliyorum...
Duygu Asena'nın belki edebi bir kişiliği yoktu ama , o yıllar da yaptığı çıkışla Türk Kadınına bir yol açtı bence .
YanıtlaSilBenim kitaplığımda kitaplar çift sıra , ayrıca yatak odam, kızların odası falan her yer dolu. Bir yerde gördüm , koridora karşılıklı raflar yapılmış, kitaplar oraya dizilmiş. Çok hoşuma gitti, evin içinde dolaşırken bile, gözünüz , daha önce okuduğunuz bir kitaba takılıp hatırlatır kendini. Ya da yatmaya giderken, rast gele bir kitap çekersiniz raftan.
Biz de iki üç gündür yeniden açtık pencereleri , kapıları bir sonbahar keyfidir gidiyor. Sevgilerimle
Okuma köşenize özendim doğrusu:) Duygu Asena hakikaten takdir edilesi bir gazeteci ve yazardır. Ülkede kadınların kendilerini, kıymetlerini ve haklarını bilmeleri adına onurlu bir mücadele sürdürdü, hiç bir zaman da kıvırtmadı, "öyle demedim, yanlış anlaşıldı" lara başvurmadı. O kadar öze indi ki zaten böyle bir durumla karşılaşması mümkün olmadı.
YanıtlaSilKöşen adeta "huzur isteyen buyursun" diyor Leylak 'cım. Anılar, biyografiler özellikle otobiyografiler benim de en severek okuduğum tarz kitaplar. Tanınmış biri ise onunla ilgili ayrıntıları öğrenmek, çevre, dönem hakkında bilgi sahibi olmak zevk veriyor. Duygu Asena' yı fazla keskin ve abartılı bulurum. Ama tüm kadın hakları savunucularının da dikkati çekmek adına bilinçli olarakl böyle davrandıklarını biliyoruz. Nur içinde yatsın. Bu gün hava İstanbul' da da çok sıcaktı. Kızlar toplandık biz de. Kalın giyındim dünü düşünerek, ben de çok ter döktüm.
YanıtlaSilGüzel köşende bol bol oku ve sonra da bol bol yaz ki biz de kendi köşelerimizde seni okuyalım. Sevgiler...
Kitap köşesi,huzur kçşesi,kahve köşesi ne dersen denir, çok güzel.
YanıtlaSilEvine kavuşmana ve sağlığına sevindim.
Bilirim o alışma karmaşasını zordur, hele gece uyanıp "neredeyim" diye kalkmadan önce düşünmek yokmu çok yorar beni.
Duygu Asena'ya bir yazar olarak bende pek sıcak bulmazdım ama yaşamını takdir ederdim. Genç yaşda hastalığına ve ölümüne de çok üzüldüm.
Sevgiler...
geldim,okudum,kaçtım.
YanıtlaSilseviyorum seni
Sevgili Leylak Dalı,
YanıtlaSilKitaplık köşeni çok sevdim. Benim de evde en çok vakit geçirmeyi sevdiğim köşelerden biridir kitaplık köşesi...Evine hoşgeldin o zaman :)
Duygu Asena hakkında seninle benzer fikirlere sahibim. İlk gençlik yıllarımda bazı kitaplarını okumuştum; evet 'edebi' diyemem yazdıklarına. Ancak yaşadığı ülke ve dönem düşünülürse gayet cesur bir kadın olarak kendisini beğenirdim. Hoşuma gitti yazın, ben de okurum belki anılar kitabını.
Sessiz, sakin ve ılık bir Tuzla akşamından sevgiler...Benden sana...
Ne kadar güzel bir okuma köşesi öyle yaa. Orda yatıp uzanıp kitap okumayı, ara sıra o kitapların içine girip hayal kurmayı, hayal kurarkende uyuyup kalmayı ve kitabın yere düşme sesiyle uyanmayı çok isterdim.
YanıtlaSil