.

.
.

12 Ocak 2010 Salı

ZAHTERİN HATIRLATTIKLARI

Geceyarısı laf olsun diye zapladığım TV kanalları arasında bir tanesi dikkatimi çekti. Kahvaltılık zahterden bahsediyordu. Hani şu Antep yöresine özgü, çeşitli baharat ve kuruyemişlerin dövülüp toz haline getirilmesiyle oluşan karışım. Ekmek önce zeytinyağına sonra zahtere batırılıp yenir. Zaplamayı kesip izlemeye başladım. Gözüm TV'deydi ama aklım ve gönlüm bambaşka bir yere kaymıştı, Kilisli komşularımız Kifo ve Mehemmed Emmi'ye. Onlar da artık hayatımda yer eden pekçok kişi gibi yoklar alemine karıştılar.

Uzun yıllar önce bu eve ilk taşındığımızda, yerleşmemizi takip eden birkaç günün ardından gelen bayram nedeniyle çalmışlardı kapımızı. Zaten kapılarımızın arasında 30 santimlik bir mesafe vardı, yanyana iki dairede yaşıyorduk. Ellerinde bir kutu şekerle hem hoşgeldin, hem bayram ziyaretine gelmişlerdi o zamanlar bile gözüme yaşlı görünen bu çift. Kifo boylu boslu tabir edilen bir kadındı, inanılmaz güzellikte, hüzünle bakan yeşil gözleri, başörtüsünün sıkı sıkı çevrelediği anlamlı bir yüzü vardı. Kendinden hayli yaşlı kocası ise Kifo'nun yanında daha da ufalan küçücük, yusyuvarlak vücutlu, pırıl pırıl kel kafasında sürekli gülen bir ifade taşıyan kara, boncuk gözleriyle çok sevimli bir adamdı. O sonradan bizim Mehemmed Emmi'miz olacaktı. Yandaki apartmanın altında kebap ve baklava ağırlıklı bir lokanta işletiyorlardı, uzun yıllar devam ettiler bu işe, Mehemmed Emmi iyice yaşlanıp köşesine çekilinceye kadar.

Bir bayram ziyareti ve bir kutu şekerle başlayan dostluk yıllar sürdü, ta ki Kifo ve Emmi çok yakın aralıklarla bu dünyadan ayrılıncaya kadar. Antep mutfağından yemekler yapardı Kifo, sonra da bir tabağa koyup kapı aralığından uzatırdı bize. Annemin pişirdiği yemeklere binbir nazla yaklaşan kardeşim ve ben, bu malzemesi kıt tutulmuş ama inanılmaz lezzetli yemekleri lüp diye yutardık onun kızgın bakışları arasında. Değişik bir mutfağın değişik tadı mıydı bizi çeken yoksa başka bir evden gelen yemeğin farklılığı mıydı bilmiyorum, bildiğim o altına can eriği yerleştirilmiş kabak dolmalarının, kuru patlıcanların, kısırların, kıyması az tutulmuş et ve bulgur "küfte"lerinin lezzetinin hala damağımda olduğu. Evden gelen yemeklere ilaveten zaman zaman lokantadan gelen kebaplar ve bayram öncesi küçük bir tepsi içinde sunulan; peyniri, tereyağı ve fıstığı Antep'ten özel getirilmiş künefe de süslerdi soframızı. Bir daha da o kadar güzel künefe yemedim zaten. Lokanta kapandıktan, Kifo yaşlandıktan sonra yemeklerin hem lezzeti, hem de kalitesi değişmeye başladı, Kifo malzemeleri eni konu kısıyor, gözleri iyi görmediği için de rastgele pişiriyordu artık yemekleri, eski tad kalmamıştı ya da biz büyümüştük.

Dostluğumuzun tadında bir değişiklik yoktu ama. Misafiri çok seven ve oğullarını evlendirip yanında oturan gelinlerini de ayrı evlere yolcu ettikten sonra iyiden iyiye yalnız kalan Kifo zilimizi çalar ve beyaz tülbentli başını kapı aralığından uzatarak: "Hemenem bir lehme kısır kattım, gelin de yiyek" diyerek davet ederdi bizi. Hayli yüksek tansiyonlarına, kalp sorunlarına rağmen ölene kadar ne yağdan, ne tuzdan, ne etten, ne de tatlıdan vazgeçtiler. "Eveli bizim Kilis'te yaglı et vermezse kasabı deniştirirdik, kele yagsız et mi olurumuş" diyerek şaşardı bizim tencereye giren yağı titizlikle ayıklanmış etlere. Sağlık sorunlarını beslenme biçimlerine hiç bağlamaz, buldukları ilacı içerek kendilerini tedavi etmeye çalışır bir sonuç alamayınca da gelip anneme yakınırdı Kifo: "Elleç içok olmooor, hap yudok olmoor, ne pok dökek?"

Boş kaldıkça terzi olan kızının yolladığı artık kumaşlardan birşeyler kesip dikerdi; paspaslar, minder kılıfları, elbezleri. Bazen diktiği şeyler hayli absürd olurdu, o zamanlar ülkeye kaçak giren kocaman bir termosları vardı Kilis'ten gelme. Tülleri büzerek o termosa kırmalı bir kılıf dikmişti Kifo. Termos kat kat tüllerin içinde irikıyım bir geline dönmüş ve vitrinin başköşesine yerleşmişti, "Bu ne" diye soranlara da adıyla tanıştırırdı: "Homini". "Homini" adı "Humeyni"nin Kifoca söyleniş biçimiydi, Humeyni bu dünyadan gittiğinde bile bizim "Homini" zamanla kirlenip griye dönüşen gelinliğiyle o vitrin rafında süzüldü durdu.

Kifo kendini bunlarla avuturken Mehemmed Emmi, Kabe'yi ziyaret edip hacı olduktan sonra kendine çok yakışan bir sakal bırakmış, kel kafasına geçirdiği beyaz dantel takkeyi çıkarmaz olmuş ve üzerindeki devamlı giydiği uzun, beyaz gecelik entarisiyle Nasreddin Hoca fıkralarından fırlamış bir tipe dönüşmüştü. Namaz kılmadığı zamanları apartmanın alt katındaki bakkalın önüne attığı sandalyeye oturup gelen geçeni seyrederek değerlendiriyordu. İnanılmaz duygusaldı. Hem ben, hem kardeşim evlenip evden giderken arkamızdan hüngür hüngür ağlamış, Ankara'ya geldiğim her tatilde yüzümü görür görmez gözlerinin içi gülmüş, aramızda artık değişmeyen bir şakaya dönüşen soruyu sormuştu: "Ne vakıt gidoon?" Arkasından da yine değişmeyen diğer soru gelmişti; yaşlı, dul ve bu lafı kazara duysa Emmi'yi rahatlıkla parçalayabilecek anneannemi kastederek: "Neneni alıcın mı bana?" Gideceğim zaman da ölene kadar hiç vazgeçmediği yolluğu getirmişti: 1,5 litrelik şişede portakallı 7 Gün gazozu. Çünkü kendi çok severdi "Sarı" olarak isimlendirdiği bu içeceği.

Bir zahterden nereye geldik. Küçük torunlarının "Kilis toprağı" diye kendince isimlendirdiği bu yiyecekten her Kilis dönüşünde bize de verirlerdi, uzun yapraklı zahter kekiğiyle birlikte. Ondandır bu kadar geriye gidişim. Sevgili Kifo bir sabah uyuduğu uykudan uyanamadı, Mehemmed Emmi'mse karısının gidişine öyle çok yandı ki çok sürmedi, arkasından yetişti. Hayatımın uzun bir dönemine renk katan bu insanları bu vesileyle anmış oldum, umarım bu bu koridor yolluğu boyutundaki yazıyla sabrınızı zorlamadım sevgili dostlar. Her ikisine de Tanrı'dan rahmet diliyorum, nur içinde yatsınlar...

11 yorum:

  1. allah rahmet eylesin.keşke benim de öyle tonton komşularım olsa.bazen bir koku,bir tat,bir rüzgar insanı alıp nerelere götürüyor.

    YanıtlaSil
  2. Büyük bir keyifle okudum. Artık bu güzel dostlukları bulmak pek de kolay değil. Neden mi? Bunu konuşacak olsak sayfalar dolar taşar.
    Güzel anılarını ustaca bir anlatımla paylaştığın için teşekkür ediyorum. Sevgiler, selamlar.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili kara kitap,
    Gerçekten şimdi böyle komşuluklar bulmak çok zor. Bu benim ailemin şansı idi, her taşındıkları semtte çok iyi komşular edindiler ama şimdi hayat şartları çoğu zaman kapı komşunu tanımana engel. Biz de böyle anılarla avunuyoruz.
    Sevgiler...

    Sevgili Antalya'lı arkadaşım,
    Antalya'yı özlemedim ve sana imrenmiyorum bu kış gününde dersem yalan olur. Ama işte evlat hatırı bir süre daha çekeceğiz Ankara'nın gri kışını. Haklısın komşuluklar yitti gitti, sebepler de pekçok.
    Ben de beğenin için teşekkür ediyorum, sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
  4. Hepsine Allah rahmet eylesin.O dönemin insanları canları ne isterse yerler ama bizlerden çok daha sağlıklı ve uzun ömürlülermiş.Ne kollestrol ne de tansiyon. Abim ve babam 35 yaşından beri tansiyon ilacı içiyorlar.Galiba hayat belki daha kolaylaşıyor ama stres ters orantılı artıyor.Ve böylece hastalıklar daha da artıyor.Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  5. Yorgunluktan dizlerim titriyordu oturduğumda şuraya. Emin ol dinlendirdi beni. Bir zahterden, bir görüntüden yola çıkıp sürükledin bizi de anılarınla. Bu sefer temizlikte hatta dünden beri çok yorulmuştum. Çok iyi geldi emin ol Leylak' cım...

    YanıtlaSil
  6. Mekanları cennet olsun..Benimde komşuluklarım hep böyle güzel olmuştur.

    YanıtlaSil
  7. rahmet olsun Leylakcığım ayrı ayrı ..

    gördüğün göreceğin dostlar- dostluklarda çok olsun..

    zahteri bende ilk 2006 antakya-iskenderun gezimizde tatmış hayran olmuştum..bol nar ekşili zeytinyağlı hoş bir şeydi aklımda kalan...

    ah antakya mutfağı !!! :)

    YanıtlaSil
  8. Bir şey daha öğrendim bugün senden.Hiç duymamıştum Zahter'i.Allah hepimize Kifo'nunki gibi ölüm versin.Sayende bak hepimiz rahmet okuduk onlara.
    Ayrıca su gibi akıyor yazıların, yolluğu filan karıştırma şimdi.Yok bizim bir şikayetimiz.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  9. Hic tadmadigim lezzetlere hic görmedigim yörelere tasidin beni sevgili leylak.
    Zaten ne zaman burayi okusam apayri alemlere gidiyorum sayende.
    O kadar güzel yaziyorsun ki bizzat yasamis gibi oluyorum.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  10. Çok güzel anlatmışsın duygularını.O iki samimi insan nurlar içinde yatsınlar inşallah.

    YanıtlaSil
  11. Yaşadığımız her şey anıya dönüşüyor ve bir gün küçük bir şey aklımıza getiriyor artık aramızda olmayanları

    YanıtlaSil