.

.
.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

SABAH SEYRANI

Sabah yine balkon seansı yaptım bir süre. Ankara günlerinin klasiği haline dönüştü bu balkon tarassutları (ay ben de nerden buldum bu eski kelimeyi, aramızdaki gençler anlamayacaklar, gözetleme, gözleme anlamında kullanmış idim kendilerini). Caddenin iki yanındaki akasyalar coşmuş durumda; yemyeşiller, pıtrak gibi çiçekteler, çok canlılar ve çok heybetliler. İçlerinden bazıları apartmanların boyunu aşmış, üstelik heryıl budandıkları halde. Şu sıralar elektrik kablolarını yeraltına alma çalışmaları var, tellere değme riski olmadan rahatça uzatabilirler artık dallarını gökyüzüne. Tek kötü yanları yerlere dökülen kurumuş çiçekler, kaldırımlarda, asfaltta kurumuş bir petal denizi oluşuyor, sıkı bir yağmur yağarsa da yol kenarından sapsarı derecikler akıyor. Sıra sıra dizili bu akasyalar bir tek bizim apartmanın önünde yok, görüş açımın netliği buradan kaynaklanıyor. Bizim evin önündeki yıllar önce kurumuş, onun yerine karaağaca benzeyen birşey dikmişler. Son iki yıldır o da tamamen kurudu (günahı boynuna, ağacın karşısındaki dükkanın eski sahibi mahalle bakkalımız peynir dip sularını döke döke mi kuruttu acaba bu ağaçları). Şimdi onca gümrah, yeşil akasyanın arasında kupkuru bir iskelet olarak duruyor. Her balkona çıktığımda onunla ilgili yaratıcı fikirler geliştiriyorum. Kırmızıya, maviye ya da yeşile boyamak geçiyor aklımdan. Üzerine yapma çiçekler asılabilir en kocamanından. Dallarına çaput bağlanarak dilek ağacı haline dönüştürülebilir mesela. Hem o zaman altına bir sandalye atar, çaput başına ufak bir bağış alarak zengin de olabilirim belki:)

Cadde insan yönünden ıssız, araba yönünden kalabalık. Kaldırımdan tek tük insan geçiyor ama yolda bir araç seli var, kaldırımlara bile taşmış hatta. Apartmanın alt katındaki oto döşemecisinin önünde ikisi taksi üç araç var, koltuk kılıflarını yeniletmek için bekliyorlar. Taksilerin parlak sarı rengini seviyorum, renk katıyorlar ortama. Az evvel caddeden yarış bisikletiyle, bisiklet mayosuyla bir genç adam geçti rüzgar gibi. Yarışçı kaskının altından savrulan, beline kadar uzun atkuyruğu saçları nedeniyle önce kadın sanmıştım ama yaklaşınca bıyıklarını farkettim. Öyle hızlıydı ki ben bu postu yazana kadar o çoktan antrenmanını bitirip duşunu bile almıştır. Karşıda parketmiş bir kamyonet var, üstünde "İnci Su, şifa niyetine" yazıyor. Belki bilirsiniz Ankara'da musluktan akan su oldum olası içilmez, serttir (Kızılırmak suyu karıştığından beri yemeklere de kullanamaz olduk ya). Hatırladığım günden beri evlere su alınırdı kapılara gelen dağıtıcılardan. Şimdiki plastik damacanalar ne gezer o zaman, sırlı küplerimiz vardı, ağzına bir tabak kapatılır, üstüne de bir maşrapa yerleştirilir. Ha bir de elbiseleri olurdu küplerin, mutfak örtülerine uygun çiçekli basmadan, büzgülü. Evin en şişman, en yaşlı, en ulu dişi bireyi olarak süzülürdü mutfağın girişinde. Kapıya gelen sucu hasır kılıflı cam damacananın ağzındaki kurşunu afili bir hareketle sökerek çıkarır, kolay akması için elindeki kısa hortumu (titiz hanımların kendine ait olurdu bu hortumlar, ortak hortumu kullanmazlardı) sokar ve suyu küpe aktarırdı. Mis gibi, buz gibi suyunuz emrinize amade. Biz de İnci Su alırdık o zamanlar. "Şifa niyetine" içmişiz bunca sene de haberimiz yok. Sağlığımız buradan kaynaklanıyor olsa gerek:)

Mahallede tam bir inşaat hali mevcut bu ara, cadde kenarları ve apartman girişleri delik deşik, elektrik kabloları yeraltına alınıyor, bitmek bilmez bir süreçtir devam edip gidiyor. Hem de gece çalışıyorlar, makinaların gürültüsü bir yandan, işçilerin bağırtısı bir yandan uyuyabilirsen uyu. Bu yetmezmiş gibi alt komşu tadilata karar verdi, duvar yıkıp yer söküyor. Gündüz de onun tangırtısı ambale olduk velhasıl. Neyse ki yolcudur Abbas, bağlasan durmaz. Bana yine yol gözüktü. Bizim ailenin "Kutlu Düğün Senesi" şenlikleri kapsamında bir düğüne katılmak üzere Cuma günü İstanbul yollarındayım. Şaka maka fena olmadı, benimki bir nevi hac farizasına döndü, her yıl bir İstanbul kaçamağı yapmazsam keyfim yerine gelmiyor. Düğün sayesinde bu yılkı İstanbul seferi de gerçekleşecek. O nedenle biraz işim var, kalkıp çarşıya gideyim. Öğle yemeği zamanıdır, cümlenize afiyet olsun...

14 yorum:

  1. öyle güzel anlatmışsın ki kendimi sizin mahallede panaromik tur yapıyor gibi hissettim ve çok susadım.hemen kalkıp kendime bir bardak su alıyorum. :)))

    istanbul'da iyi gezmeler.dönerken bana da uğrasan! :))

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Leylak ablacığım; ben temizlik faciası falan biraz dinlenesin, sonra tanışalım diye düşünüyordum ama nerde sende dinlenme. Bir de şu düğünü yap gel sonra müsait bir zaman ayarlayalım ve görüşelim istiyoruz (tabi sen de istersen). Aaa bu arada oip' te fotoğrafına bayıldım, hani fazla kiloların vardı? Tişört de çok yakışmış belirteyim. Öpüyoruz en kocamanından:))

    YanıtlaSil
  3. İyi yolculuklar,iyi eğlenceler.
    Blogu ihmal etmezsiniz umarım.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Önce yine çok güzel bir Leylak- Ankara klasiğiydi okuduğum ve yine bayıldım.
    İstanbul' a gelince mutlaka ara. Birşeylar ayarlayalım.

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. Yazı baştan sona süper ama gülmekten kndimi alamadığım noktayı söyleyeyim:Çaput ağacından avanta hayaliniz bana 'Arka Sokaklar' dizisindeki Hüsnü Çoban karakterinin iki haylaz oğlunu hatırlattı!!Onlar da bir bölümde öyle birşey yapmışlardı,ay hala gülüyorum..Çok yaşayın emi..Sevgiler..

    YanıtlaSil
  6. Bu düğünler hiç bitmez mi sizde yahuu !!!
    Şimdiden iyi eğlenceler dilerim sana.Yine yemekler senden mi olacak.Ha bu arada,dizine dikkat lütfen :)

    YanıtlaSil
  7. Kara Kitapcım,
    Keşke mümkün olsa da uğrayabilseydim Bakarsın günün birinde o da olur, geçen yıl bu vakitler birbirimizden haberimiz var mıydı?

    YanıtlaSil
  8. Bilgenin tatlı annesi,
    İstanbul'da 4 gün bile kalmayacağım ve daha uzun süre Ankara'dayım. Seninle görüşmek istemez miyim hiç, bayılırım üstelik. Döneyim ayarlayalım bir buluşma.
    Demek OİP deki resmimi beğendin, kilolar nerde diye soruyorsan "güney yarımkürede",
    :))))))))))))

    YanıtlaSil
  9. Sevgili Petek,
    Çok teşekkürler, gezmekten, düğün telaşından fırsat bulup bilgisayar başına oturabilirsem birşeyler yazarım. Olmadı dönüşte gezi notları bombardımanına tutarım:))
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  10. Asucum,
    Çok sağol canım. Telefonla arayacağım gelince, bakarız duruma. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  11. Lezzetli Somunlar,
    Sizi güldürdüm demek ama iyi fikir değil mi, açıktan para. Bizim millet çok meraklıdır böyle işlere:))
    Benden de çok sevgiler...

    YanıtlaSil
  12. Buğdaycım,
    Diyorum ya bizim sülalenin bu yıl "Kutlu Düğün Senesi". Daha ağustosun ilk haftasında bir tane daha var ama artık ben pes dedim:))
    Bu düğün Marmaristeki kuzenimin bu defa kızının. 1 ayda 2 düğünle rekor kırdılar görüyorsun:) Yemek meselesine gelince bu defa ben sadece konuğum, arkadaşımda kalacağım, doğrudan salona gideceğim. Keşke yine yardımım dokunabilseydi. Ne kadar tatlı bir kadın olduğunu sen de gördün.
    Çok sevgiler yolluyorum canım sana...

    YanıtlaSil
  13. Kısa da olsa İstanbul'u yaşa. Sağ salim Ankara'ya dön. Sağlık ve mutlulukla

    YanıtlaSil
  14. Ne güzel Ankara sokaklarını senden dinlemek. Bizmkiler Ankara'ya geliyorla hafta sonu bir ara biz de niyetlendik ama sonra vaz geçtik.
    Bu arada bir de İstanbul'a mı gidiyorsun?
    Leyleği bu yıl havada görmüş müydün Nurşen'cim?

    YanıtlaSil