Ve bitti, 8 günlük maraton sona erdi, toplamda 21 film + 1 kısa filmle kendi rekorumu kırmış bulunuyorum. Darısı önümüzdeki yıla ve daha güzel filmlere olsun.
Festivalin son günü planlanmış ve biletleri alınmış 3 film vardı gideceğim; "Satıcı", "Ben Daniel Blake" ile "Aşk ve Savaş". Lakin dün festival komitesi Emir Kusturica filmi olan "Aşk ve Savaş"ın gösterimden kaldırıldığını ve yerine Brillante Mendoza'nın "Ma'Rosa" filminin konduğunu duyurmuştu. "Eh" dedik, "gökten ne yağdı da yer kabul etmedi". Durakta 15 dakikaya yakın vasıta bekledikten sonra geç kalacağım düşüncesiyle taksiye binmeye karar verdim. Bu aralar toplu taşım sisteminde yapılacak bir değişiklik nedeniyle otobüs-dolmuş seferleri biraz seyreldi, günlerden pazar oluşu da seyrelmeyi arttırınca kestim umudumu ve gidip taksi çağırı ziline bastım. Taksi bana doğru yaklaşırken üç tane otobüs peşpeşe geçti dersem ne dersiniz. "Kör talih" dedim bindim taksiye, ne yapayım. Mahallemizin durağı, tanıdık sürücüler, gelmiş taksiyi ekip otobüse koşturmayı kendime yediremedim. Her neyse, hâl böyle olunca bu defa da fazla erken gitmiş oldum. Haydi dedim hazır gelmişken parkta yürüyüş yapayım. Lakin öyle sıcaktı ki (Antalya hala yaz, bugün sıcaklık 28 derece idi, nemi de hesaba katarsanız birkaç derece daha ekleyin) sırılsıklam terledim, klimalı salona girince de buz gibi yapıştı üzerimdeki tişört sırtıma. Hasta olmadan atlatırız umarım festival sonrasını. Sonunda salona yerleştik ve film başladı. Asghar Farhadi'nin "Satıcı" adlı filmiydi ve doğrusu çok sevdiğim bir yönetmen olduğu ve İran sinemasına da bayıldığım için merakla bekliyordum.
Farhadi her zamanki gibi çok güzel bir film yapmış. Evleri yıkılma tehlikesi geçirdiği için boşaltmak zorunda kalan tiyatrocu bir karı-koca tanıdıkları aracılığı ile başka bir eve yerleşirler. Ancak eski kiracının eşyaları evin bir odasını işgal etmekte ve boşaltmaya yanaşmamaktadır. Bu nedenle tartışma yaşanır. Buna bağlı olarak evin hanımına bir akşam ağır bir saldırı gerçekleşir. Kadın polise gitmeye yanaşmamaktadır, koca ise işin peşini bırakmaz, olaylar şaşırtıcı bir şekil alır. Asghar Farhadi'nin diğer filmleri gibi doyurucu ve iyi kotarılmış bir filmdi.
İkinci izleyeceğim film başka bir sinemada olduğu için paldır küldür çıktım gösterimin olduğu salondan, koşturarak öbür tarafa geldiğimde filmin başlamasına 20 dakika vardı. İlk olarak "Ma'Rosa" filmine gitmememi öneren arkadaşları dinleyerek gişede bilet değişikliği yaptım ve Hugh Hudson'un "Altamira"sını izlemeye karar verdim. Aceleyle bir tostun yarısını yiyip yarısını çantama attım, bir bardak çaydan 3-4 yudum aldım, tuvalete gittim ve kendimi salona attım. Film başlayana kadar kalan tostu bitirdim ve arkama yaslanıp "Ben Daniel Blake"i izlemeye başladım.
Ken Loach'ıh Altın Palmiye ödüllü filmi beklediğimiz gibi çok güzeldi. Kalp krizi geçirdiği için çalışamayacak duruma gelen Daniel Blake'in sosyal güvenlik sistemiyle cebelleşmesini kah mizahi, kah hüzünlü bir dille canlandırmış Ken Loach ve ortaya şahane bir film çıkmış. Zavallı Daniel bürokrasinin mantıksızlığından öyle çok çekti ki neredeyse bizim ülkemizdeki sosyal sigorta sistemine şükredecektik :)
Günün ve festivalin son filmi son anda izlemeye karar verdiğim "Altamira" idi. Amatör arkeolog Marcelino 9 yaşındaki kızı Maria ile Altamira mağarasındaki bizon resimlerini keşfeder ve bu keşfini yaymaya çalışır. Ancak kilisenin bağnaz yapısı yüzünden tatsız sonuçlar ortaya çıkar. Bir belgesel havasındaki film Altamira mağarasındaki duvar resimleri ve güzel doğa görüntüleri ile ilginçti. Benim ilginçliğim ise Marcelino rolünde Antonio Banderas'ın oynadığını film bitip yazılar akarken keşfetmemdi. Kendimi bu konuda tebrik ederek ayrıldım sinema salonundan. Yarın genel bir değerlendirme yapacağım, Oscar benden soruluyor madem Portakal da benden sorulsun. 8 gündür kafanızı şişirdimse affola...
Ben Filmekimi'nden tek filmle çıktım, ya bu da benim rekorum Leylakcığım. :)))
YanıtlaSilCanım ya İstanbul'da bu işler buradaki kadar kolay olmuyor ne yazık ki, gitmek-dönmek, bilet paraları eziyet. Burada salonlar benim eve yürüme mesafesinde neredeyse, bilet fiyatlarını da festival nedeniyle aşağı çekmişler, zorluk yaşamadık.
SilSadece bu postunuzu okudum buradakiler oldukca ilgi cekici
YanıtlaSilSağolun, diğerlerine de göz atın bence...
SilHepsini keyifle okudum, eline emeğine sağlık.
YanıtlaSilSenin koşturmacan biz okurlara bile geçti bence :)
Sırada hangi festival var Nurşen Abla :)) Sevgiler, öperim
Sırada Konyaaltı Belediyesi'nin kitap fuarı var ama bizim şehirde festival bitmez, yakındır Koro Festivali, Gitar Festivali falan :)Ben de öperim hem seni, hem minik kuşu
SilBen Daniel Blake Filmekimi favorilerimdendi. Gözlerim dolu dolu, filmi överek, 'sistemlere' söverek çıktım. Sizin festivalde Kim Ki Duk Ağ (The Net) var mıydı? Seyretmediyseniz size bir önerim olsun, eğer bunu sevdiyseniz. Sevgiler..
YanıtlaSilBu yıl Kim Ki Duk filmi yoktu, ben başka kanallardan ulaşmaya çalışayım o filme. Sağolun öneri için.
SilAltamira, lisans eğitimi sırasında çokça değindiğimiz önemli bir mağara. Filmi çok merak ettim şimdi.
YanıtlaSilO zaman filmi izlemenizi öneririm, zira gerçek mekanlarda çekilmiş film, mağarayı keyifle gezebilirsiniz böylece :)
SilAltın Portakal'ın bu yılki seçkisi gerçekten çok sağlamdı, ne güzel 20'den fazla film seyretmişsiniz. Ben özellikle Satıcı ile Manchester by the Sea isimli filmi merak ediyordum. Satıcı'yı kaçırmamışsınız siz de :) Asghar Farhadi muhteşem bir hikaye anlatıcısı, kendi coğrafyasının insanını da çok iyi tanıyor. Bugüne dek hiçbir filminin başından hayran olmadan kalkmadım ben. Özellikle İran'da film çekmek kolay bir iş değildir muhakkak, ama o bunu sahiden iyi kotarıyor. İyi ki var.
YanıtlaSilBu arada blogunuzu çok beğendim, ben de sinemayla ilgili bi'şeyler karalıyorum, beklerim! :)