Ankara'nın gri kış günleri başladı, geç bile kaldı aslında. Az evvel elimde içinde her türden otun çöpün bulunduğu kış çayım, yanımda ara öğün elmam çay bitene kadar caddeyi gözledim. Kaldırımlar ve yol akşam yağan yağmurun izini, insanlar da bezginliğin yüzünü taşıyordu. Yanyana yürüyenlerin, karşıdaki yurtlara girip çıkan kızların bile dudaklarında gülümseme yoktu, kış daha doğrusu soğuk enerjiyi soğurup götürüyor galiba. Ağaçlarda tek yaprak kalmamış, yeşil olan yegane şeyse dükkanlardan birinin önünde serili paspas. Özlemle Antalya'yı düşündüm; kışın ortasında bile balkona çıktığımda karşı kaldırımdan bana gülümseyen mücevher gibi parlak meyveleriyle yemyeşil iki turunç ve beni ermiş olduğuna inandıran gövdesiyle pırıltılı bir zeytin ağacı, çiçeklenmeye başlamış Malta erikleri, çok değil bir ay sonra pembe bir bulut gibi göz alacak sokağın sonundaki badem. Çare yok bu kış da mahkumum Ankara'ya. Haksızlık etmeyim aslında, çok severim bu şehri ben; çocukluğum, ilk gençliğim, dostlarım, sevdalarım, tüm kültürel birikimim Ankara'da boy verdi, penceresinden baktığım ev ilk gençliğimin evi, aile evim ama yine de insan kendi yuvasını ve alıştığı yeri özlüyor.
Özlemle doğmak üzere olan hüznü kırmızı ışıkta bekleyen onlarca sarı taksi dağıttı. Cıvıltılı sarı renkleriyle ayçiçeği tarlasına döndürdüler gri asfaltı, insan istedi mi taksilerin rengi bile neşelendirebiliyor demek ki. Yol kenarında PTT Kargo'nun taşıma aracı duruyor, "Heryere zamanında" yazıyor üstünde. Eğer öyleyse benim kargolar, kartlar niye böyle gecikti diye gidip lastiklerini tekmeleyesim geldi, sanki suç arabanın. Bozbulanık cadde boyunca aradığım rengi sonunda bir balkona yanyana asılmış iki çarşafta buldum, saks mavisi ve parlak turuncu birer bayrak gibi dalgalanıyorlardı asılı oldukları ipten. Evin hanımını renk seçiminden dolayı kutladıktan sonra ayrıldım pencerenin önünden. Zaten çayım da bitmişti, elmamı elime aldım geçtim bilgisayarın başına. Fotoğrafta gördüğünüz bitki biber efendim. Balkonda bir saksıya ekmiştik tohumlarını, yazboyunca sadece boy atıp yaprak çıkardı. Ümidimizi kesmiştik ki sonbaharın bitmesine yakın biber vermeye başladı, hem de nasıl gevrek ve lezzetli. Üşümesin diye içeri aldık, bir nevi seraya yani. Epeyce biber sundu bize, şimdi süs bitkisi gibi salınıyor, üzerinde tomurcuklar var ama meyve verir mi bilemem. Kitaplarsa Ayşe Kulin'in yeni çıkan anıları: Hayat ve Hüzün. Fazla popüler olduğundan beri okumayı kesmiştim Ayşe Kulin'i ama anı türüne dayanamam (röntgenci bir yanım var galiba:) aldım ama henüz başlamadım. Önce yarıladığım Murakami'yi bitirmem gerek.
Özlemle doğmak üzere olan hüznü kırmızı ışıkta bekleyen onlarca sarı taksi dağıttı. Cıvıltılı sarı renkleriyle ayçiçeği tarlasına döndürdüler gri asfaltı, insan istedi mi taksilerin rengi bile neşelendirebiliyor demek ki. Yol kenarında PTT Kargo'nun taşıma aracı duruyor, "Heryere zamanında" yazıyor üstünde. Eğer öyleyse benim kargolar, kartlar niye böyle gecikti diye gidip lastiklerini tekmeleyesim geldi, sanki suç arabanın. Bozbulanık cadde boyunca aradığım rengi sonunda bir balkona yanyana asılmış iki çarşafta buldum, saks mavisi ve parlak turuncu birer bayrak gibi dalgalanıyorlardı asılı oldukları ipten. Evin hanımını renk seçiminden dolayı kutladıktan sonra ayrıldım pencerenin önünden. Zaten çayım da bitmişti, elmamı elime aldım geçtim bilgisayarın başına. Fotoğrafta gördüğünüz bitki biber efendim. Balkonda bir saksıya ekmiştik tohumlarını, yazboyunca sadece boy atıp yaprak çıkardı. Ümidimizi kesmiştik ki sonbaharın bitmesine yakın biber vermeye başladı, hem de nasıl gevrek ve lezzetli. Üşümesin diye içeri aldık, bir nevi seraya yani. Epeyce biber sundu bize, şimdi süs bitkisi gibi salınıyor, üzerinde tomurcuklar var ama meyve verir mi bilemem. Kitaplarsa Ayşe Kulin'in yeni çıkan anıları: Hayat ve Hüzün. Fazla popüler olduğundan beri okumayı kesmiştim Ayşe Kulin'i ama anı türüne dayanamam (röntgenci bir yanım var galiba:) aldım ama henüz başlamadım. Önce yarıladığım Murakami'yi bitirmem gerek.
Dün bu filmi izledim. Ben de Lale gibi Erkan Can ve Uğur Polat için geçtim ekran başına ama Erkan Can eşantiyon kabilinden görünüyordu, Uğur Polat'sa izlediğim en iğrenç roldeydi (ki kendisini tüm oyuncular içinde tek geçerim, öylesine hayranıyımdır). Filmdeki diyalogların %80 i küfürden oluşuyordu, hem de en erkek egemeninden. Sarmadı yani, ayrıca bu tür filmlerden usandım ben, birbiri ardına benzerleri çekiliyor. Daha önce de "Kara Köpekler Havlarken", "Başka Semtin Çocukları" gibi filmlerle üç aşağı beş yukarı benzer konular işlenmiş; mafya, kumar, uyuşturucu, çete. Hayat zaten yeterince tatsız, bir de gerçek olduğunu bildiğin şeyler yüzüne çarpılınca iyice endişeye düşüyorsun gelecekten. Tek bir sahneyi sevdim, kumar oynatılıp fosur fosur esrarlı sigara çekilen salona filmin kahramanı Akın (İsmail Hacıoğlu) bir akvaryum koydurmak ister güzelleşsin, ilgi çeksin diye. Fahrettin abi rolündeki Uğur Polat şöyle cevap verir: "Salonu niye güzelleştirelim ki? Aynı beyinsizler yine hergün gelecek zaten. Hem ben balığı pişmiş severim."
*Başlıktaki dize Orhan Veli Kanık'ın "Pencere" şiirinden:
Pencere, en iyisi pencere;
Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa,
Dört duvarı göreceğine.
*Başlıktaki dize Orhan Veli Kanık'ın "Pencere" şiirinden:
Pencere, en iyisi pencere;
Geçen kuşları görürsün hiç olmazsa,
Dört duvarı göreceğine.
Hızına yetişemiyorum yazıyı sonra okuyacağım malum zamansızlık ama son dizeler çok güzel :)sevgiler.
YanıtlaSilben böyle tüm gün ofiste sanki şirketi ben kurtaracakmışım gibi çalışırken sen böyle güzel şeyler paylaşıyorsun ya nasıl imreniyorum!!!
YanıtlaSilİzlenimlerin için çok teşekkürler;film hakkında genelde yorumlar böyle.
kitapların bende siparişini verdim.bakalım ne zaman okuyabileceğim :)
keyifli okumalar,bitki çayından benim içinde iç:)
sevgilerler
bugün burada güneş açtı oysa ben kapalı yağmurlu havaları severim. pencere önünde kitap okuyayım kitabı bırakıp örgümü alayım istedim seni okuyunca. düşüncesiz boş zamanlar özlemindeyim
YanıtlaSilhheheeheh film konusunda uyarmıştım seni ... neyse kulaklarının pası açılmıştır... artık sonlara doğru gülmeye başlamıştım da sinemada herkes bana bakar diye gülemedim... filimde Türkçe yoktu küfürce vardı:))
YanıtlaSilDaha çook filmlerde kitaplarda buluşuruz bizeylak Dalıcım... Dün Naziş çok gülmüş bize hani benim İstanbulda elimden bıraktığım kitapları sen almışsın ya hehehe.
Öptüm çok
ben zaten bu filmi izlememiştim ..pek birşey kaybettiğim söylenemez ..en iyisi pencere..
YanıtlaSilYazılarınız su gibi,sizin de dediğiniz gii çok ortak duyguyu paylaşıyoruz.Heyecanla cevap vermek istiyorum...birincisi Orhan Veli çok severim, pencere dizelerine bayılırım.İkincisi fotoğraf çok hoş , kitap yeni çıkmış galiba çok hızlısınız ben de alacağım Ayşe Kulin severim.Ve Çakal filmi , fazla küfürlü olduğu duyumlarından sonra gitmedim yoksa oyuncuları beğenmiştim ,sayenizde doğru bir karar verdiğime sevindim.Teşekkürler,sevgiler...
YanıtlaSilMerhabalar efendim:))))
YanıtlaSilAnı kitaplarını bende çok severim,çok keyiflenirim okurken...Nazlı Eray'ın son kitabının peşine düştüm bugün ama hâlâ dağıtımı başlamamış:(
Taşınırken evin içinde tuttuğum minyatür gülüm bir yeşillendi ki sormayın,sanırım bahar geldi zannetti evin içinde..Şimdi tekrar yeşilleri kahveye dönmeye başladı..Ne dersiniz sokak mı istiyor gülüm? Kart için çok teşekkürler,çok şey ifade etti bana.Sizi seviyorum:))
Leylak'ım, bacım,
YanıtlaSilSen de öyle bir gönül gözü var ki, hem hüznü, hem coşkuyu birkaç dakika içinde ardı sıra görebiliyorsun.. ya da şöyle diyeyim, hüzne dalsan da, coşkuyu yaratacak şeyleri de görebiliyor, yaratabiliyorsun.. "bakmak ile görmek" arasındaki güzel farkı öğrendiğimden bu yana, örneklerine de dikkat ederim.. Sait Faik miydi bahseden?
PTT gerçekten sallanmakla meşgul.. kaç senedir adam gibi kullanmamışım PTT'yi, bilmiyordum ne kadar uyuştuğunu :))
öperim...
güzel hafta sonları ablacığım:))
YanıtlaSilkartın için çok üzgünüm bilesin :( sevgiler ablacığım birde hayranım hem blog,hem film hem kitap hem hayat maşallah yetişiyorsun öpüldün...
Soğuktan, kıştan, gri bulutlardan enerji alan yegane insanlardan biriyim sanırım. Hele bu sene, nasıl mutlu keyifli oluyorum anlatamam. Sokağa bakan kocaman pencereli evleri hep çok sevmişimdir ben. Şimdi anne evinde 8. kattan insanlar minyatür gibi görünüyor. O nedenle anneannemin evini çok severim. Girş katıdır, aynı sizin yaptığınız gibi elde bir bardak çay bütün sokak görüş mesafesindedir. Ben Ayşe Kulin'i değil ama Nazlı Eray'ı merakla bekliyorum, ve her gün daha gelmedi cümlesini duydukça sinirleniyorum:)
YanıtlaSil'Pencereni kapama gök dolabilir içeri'
YanıtlaSilbeklemek de güzel kartları. ben çok fark ettim ama her sayfada iç geçirdim ki sormayın:)
Ayşe kulin yeni kitap mı yazmış ve ben bilmiyorum! utandım kendimden!
YanıtlaSilPTT kargo arabasi degince yüregim hopladi bir an ama devamini okuyunca hüsranla oturdu yine yerine:(
YanıtlaSilAyse Kulin´in kitaplarini cok severek elimden birakmamacasina okuyorum. Uzun zamandir kitap almadim. En son sahaflar fuarindan aldiklarim vardi.Dön dolas eski kitaplari okumaya basladim. En kisa zamanda yenilerini almam lazim.
Öptüm
Leylakçım; insan ilişkilerini işleyen ve şiddet içermeyen nefis filmler dururken, ben de Çakal veya türevlerini (Kurtlar Vadisi, vs..) asla izlemiyorum ve kaygı ataklarımı tavan yaptırtmamaya çalışıyorum..Zira İstanbul'da evladı okuyan bir anne olarak hayat zaten yeteri kadar kaygı verici. Ağzına sağlık, ne güzel demişsin. Sevgiler..
YanıtlaSilLeylakcığım, yeni sakatladığım bileğim ile ben de seninle o pencere kenarında oturdum,bitki çayından içtim ve o sokağa,insanlarıan baktım .Teşekkürler.
YanıtlaSilŞimdi de elmamı yiyeceğim :)
Örtmenim,şimdi ben zincirimden yeni boşaldım da, tazecik bir haftalık ev-deyim ya, hep orda kahvaltı burda kahve gelsin emeklilik kutlamaları gitsin tulumba tatlıları şeklinde devirdim bir haftayı, şu okuma işine nasıl kaptıracağım kendimi ders istediğim konulardan biri bu, vakitsizken daha çok okurken vakit zengini iken okuyamazsam ya..ne yapsam:))
YanıtlaSil