"Geçen geçti, geceyi söndürdü kalbimiz" Murathan Mungan'ın dediği gibi. Referandum şu ya da bu şekilde sonuçlandı bitti, herkes aklına, gönlüne uygun gelen seçimi yaptı. Yaşayıp göreceğiz. 12 Dev Adam'a gelince, şampiyon olamasalar da gönlümüze taht kurdular ya bu da yeter, emeklerine sağlık.
Günler süren propoganda kirliliği bitti nihayet, bir-iki gün de sonuç yorumlarını dinler, sonra unutur gideriz herşeyi. Bendenize gelince Antalya'ya geldim ama henüz Antalya'yı göremedim. Hava o kadar sıcak ki sokağa çıkma düşüncesi kabus gibi geliyor. Geldiğimden bu yana yarım saatlik oy kullanma etkinliği dışında klimalı bir odada kendimi hapsetmiş durumdayım. Çoktandır yapmadığım birşeyi yapıp "TRT FM" dinliyorum yukarıda fotoğrafını gördüğünüz eski görünümlü mini radyodan. Bu radyoya sahip olma maceram ilginç. 3 yıl kadar önceydi, yıllar sonra buluştuğum bir üniversite arkadaşım TRT kanallarından birinde gece geç vakit yayınlanan, sunuculuğunu Bülent Özveren'in yaptığı bir programdan bahsedip radyo ödüllü bir yarışma yaptıklarını söyleyerek katılmamı önerdi. "He, he" dedim ama aradan yarım saat geçmeden unuttum. Arkadaşımsa her görüşmemizde konuyu bir şekilde buraya getirip katılmam konusunda ısrarcı olmaya devam etti. En sonunda programın olduğu bir gece sırf arkadaşımın her seferinde sorduğu "Katıldın mı?" sorusundan kurtulmak için programı dinledim ve yarışma bölümünde sorulan soruyu da oğlum aracılığıyla telefonda cevaplattım, sonra da unuttum gitti. Daha doğrusu program sonunda kura çekilip kazananın belirleneceğini düşündüğüm için ismimiz okunmayınca, "Bize kısmet değilmiş" diyerek önemsemedim. 15 gün sonra oğlumun odasındaki kişisel telefonu çaldı. Normalde o evde yokken cevaplamam telefonunu ama o gün şeytan dürttü açtım. Genç bir kadın sesi İstanbul Radyosu'ndan aradığını söyleyerek oğlumla görüşmek istedi. Evde olmadığını söyleyince de cep numarasını aldı. 10 dakika kadar sonra oğlum telefon ederek yarışma için aradıklarını ve "soruyu bilen aslında annemdi, onunla yarışın" dediğini ve birazdan bana döneceklerini söyledi. Nitekim çok geçmeden telefonum çaldı, karşıdan adımı söyleyen ses Bülent Özveren'e aitti. İnsanın sürekli radyodan dinlediği bir sesi pat diye telefonda duyması garip oluyor. Bir süre şaka mı acaba diye düşünmedim değil. Neyse sonunda Bülent Özveren'in yarışma ile ilgili açıklamalarıyla ikna oldum ve arayacakları saati öğrenerek telefonu kapattım. Gerçekten söylenilen saatte aradı ünlü Eurovision sunucumuz. Bir süre canlı yayında sohbet ettikten sonra sorulara geçtik. Kendimin bile şaştığı bir biçimde sakindim ve sorulan 3 soruyu da cevapladıktan sonra Bülent Özveren'den "Bugüne kadar yarıştığım en soğukkanlı yarışmacısınız" şeklinde bir yorum aldım. İş ne kazandığım bölümüne gelince çuvalladım, o bölüme çalışmamışım galiba:) "TRT İstanbul Radyosu logolu nostaljik görünümlü radyo" diyeceğime "antika damgalı radyo" deyivermişim. Eh, o kadar kusur kadı kızında da olur değil mi? Sonuçta program bitti ve 5 gün sonra radyom adresime ulaşmıştı.
Nereden aklıma geldi yahu şimdi bu, çoktan unutmuştum oysa. Sıcak hava sayesinde hatırladım işte böyle. Neyse keseyim artık burada ve çıkıp bir bakayım yokluğumda ne değişmiş Antalya'da. Haydi, yeni haftanız güzel geçsin...
Günler süren propoganda kirliliği bitti nihayet, bir-iki gün de sonuç yorumlarını dinler, sonra unutur gideriz herşeyi. Bendenize gelince Antalya'ya geldim ama henüz Antalya'yı göremedim. Hava o kadar sıcak ki sokağa çıkma düşüncesi kabus gibi geliyor. Geldiğimden bu yana yarım saatlik oy kullanma etkinliği dışında klimalı bir odada kendimi hapsetmiş durumdayım. Çoktandır yapmadığım birşeyi yapıp "TRT FM" dinliyorum yukarıda fotoğrafını gördüğünüz eski görünümlü mini radyodan. Bu radyoya sahip olma maceram ilginç. 3 yıl kadar önceydi, yıllar sonra buluştuğum bir üniversite arkadaşım TRT kanallarından birinde gece geç vakit yayınlanan, sunuculuğunu Bülent Özveren'in yaptığı bir programdan bahsedip radyo ödüllü bir yarışma yaptıklarını söyleyerek katılmamı önerdi. "He, he" dedim ama aradan yarım saat geçmeden unuttum. Arkadaşımsa her görüşmemizde konuyu bir şekilde buraya getirip katılmam konusunda ısrarcı olmaya devam etti. En sonunda programın olduğu bir gece sırf arkadaşımın her seferinde sorduğu "Katıldın mı?" sorusundan kurtulmak için programı dinledim ve yarışma bölümünde sorulan soruyu da oğlum aracılığıyla telefonda cevaplattım, sonra da unuttum gitti. Daha doğrusu program sonunda kura çekilip kazananın belirleneceğini düşündüğüm için ismimiz okunmayınca, "Bize kısmet değilmiş" diyerek önemsemedim. 15 gün sonra oğlumun odasındaki kişisel telefonu çaldı. Normalde o evde yokken cevaplamam telefonunu ama o gün şeytan dürttü açtım. Genç bir kadın sesi İstanbul Radyosu'ndan aradığını söyleyerek oğlumla görüşmek istedi. Evde olmadığını söyleyince de cep numarasını aldı. 10 dakika kadar sonra oğlum telefon ederek yarışma için aradıklarını ve "soruyu bilen aslında annemdi, onunla yarışın" dediğini ve birazdan bana döneceklerini söyledi. Nitekim çok geçmeden telefonum çaldı, karşıdan adımı söyleyen ses Bülent Özveren'e aitti. İnsanın sürekli radyodan dinlediği bir sesi pat diye telefonda duyması garip oluyor. Bir süre şaka mı acaba diye düşünmedim değil. Neyse sonunda Bülent Özveren'in yarışma ile ilgili açıklamalarıyla ikna oldum ve arayacakları saati öğrenerek telefonu kapattım. Gerçekten söylenilen saatte aradı ünlü Eurovision sunucumuz. Bir süre canlı yayında sohbet ettikten sonra sorulara geçtik. Kendimin bile şaştığı bir biçimde sakindim ve sorulan 3 soruyu da cevapladıktan sonra Bülent Özveren'den "Bugüne kadar yarıştığım en soğukkanlı yarışmacısınız" şeklinde bir yorum aldım. İş ne kazandığım bölümüne gelince çuvalladım, o bölüme çalışmamışım galiba:) "TRT İstanbul Radyosu logolu nostaljik görünümlü radyo" diyeceğime "antika damgalı radyo" deyivermişim. Eh, o kadar kusur kadı kızında da olur değil mi? Sonuçta program bitti ve 5 gün sonra radyom adresime ulaşmıştı.
Nereden aklıma geldi yahu şimdi bu, çoktan unutmuştum oysa. Sıcak hava sayesinde hatırladım işte böyle. Neyse keseyim artık burada ve çıkıp bir bakayım yokluğumda ne değişmiş Antalya'da. Haydi, yeni haftanız güzel geçsin...
Biz artık yalnızca yolculuklarda radyo dinliyoruz.Ben de o programı dinler, nostaljik görünümlü radyonun nasıl birşey olduğunu merak ederdim.
YanıtlaSilAncak benim duyduklarımı normal spikerler sunuyordu. Demek ki senden daha sonra başlamışım dinlemeye.
Küçük boy herhalde. Çok hoşmuş gerçekten. Ne güzel bir hâtırâ.
Leylağım,
YanıtlaSilTam Ankara serinlemişken, oldu mu yani şimdi yeniden sıcaklamak?
Tez zamanda serinlik dilerim, yeniden.
Bak bir de şurada eski radyo günlerine dair yazı var:
http://ekmekcikiz.blogspot.com/2008/06/radyo-gnleri.html
Nurşen Ablacım, biliyor musun ben de TRT Fm'den bir yarışmada bu radyodan kazandım... Yatak odamda duru kullanırım hala...
YanıtlaSilRadyonun kendisi çok hoş. Onu dinlemek daha da hoş. Daha da hoşu onu kazanma biçimin.
YanıtlaSilBir şey sana gelecekse mutlaka bir yolunu bulup geliyor. Bayıldım bu şanslı sahip oluş macerana. Şansın daim, haftan güzel olsun Leylak' cım...
Nurşen Hanımcığım, bu radyolardan biriktiriyordu benim bir müşterim (bankacılık dönemimde) Bayılmıştım ilk gördüğümde ama inanılmaz pahalıydı boyutuna göre..Siz ne güzel bedava bulmuşsunuz. Tadını çıkarın bence de..İyi dinlemeler..
YanıtlaSilay ben o yarışmacıyı yiyerem ama:))
YanıtlaSilLeylak Dalıcım sen kazanamayacaktında kim kazanacaktı he... Ama ben olsam bildiklerimi bile cevaplayamazdım... İş görüşmelerinde kendi telefonunu yanlış verip sonra aa dönmediler diyen bir kişiliğim ben:))
Çoktandır radyo dinlemedim yahu...
öptüm seni Antalyalı güzel
Çok hoş bir anı olmuş gerçekden.Şansınız her zaman bol olsun. Sevgiler.
YanıtlaSilBen bu nostaljik radyoya bayıldım.Hiç yarışmaya katılmışlığım olamadı ne yazık ki :)olsaydı ne olurdu onu da hiiiç bilmiyorum..Sevgilerimle,güle güle kullan Leylak Dalı...
YanıtlaSil