Bu sabah canım bir fincan Türk kahvesi çekti. Evdeki kahve hafiften bayatlamış olsa da pişirdim. Hem epeydir kahveli kitaplı fotoğraflar koymamıştım. Mis gibi kokmasa da kitabıma eşlik etti. Ankara'dan gelirken bir bunu-Mark Levy/Birbirimize Söyleyemediğimiz Onca Şey-, bir de Orhan Pamuğun son kitabı "Manzaradan Parçalar"ı getirmiştim. Bir baba-kızın ilişkilerinin irdelendiği Mark Levy'nin romanını yarıladım. "Manzaradan Parçalar"ı ise zaman zaman elime alıp rastgele açıp okuyorum. Özellikle İstanbul'u anlatan bölümler hoşuma gidiyor.
Öğleden sonra resmi dairede halledilecek bir iş için çıktım evden. Malum bürokratik işlemler, oradan oraya git-gel. Gerekli bir evrak için şehrin diğer ucuna gitmek icap etti. Hıncahınç dolu bir otobüse bindim. Yapıştığım direğe sıkı sıkı tutunup düşmemek için mücadele ederken yanımdaki koltukta oturan irikıyım bey yer verdi sağolsun. Sonra da yanıbaşımda dikilip arkamda oturan arkadaşıyla sohbetine devam etti, mecburen kulak misafiri oldum. Anladığım kadarıyla ikisi de bir resmi dairede memur ve almaları gereken bir para var. Bana yer veren amirlerinden şikayetçi, parayı almasını istemiyorlar, alırsa da pay istiyorlarmış. "Şerrefsizler" diyor ayaktaki üstüne basa basa, "Bana da pay vir didi, niye virecem didim. Sen benle mi çalışıp hakettin didim. Şerrefsiz didim (tabii bunu içinden demiştir ya da arkasından). Bu aralar izin ya da rapor alma didi, niye almayom didim, 25 senedir almayom şimdi alırım didim." O bunları anlatırken arkadaşı da kendinden örneklerle gaz vermekteydi ki şerrefsiz amirin paradan sebeplenip sebeplenemediğini öğrenemeden indiler otobüsten. Yerlerini iki hanım aldı. Daha doğrusu boşalan yere ilk oturan ayakta duranın tansiyon hastası olduğunu öğrenince kalkıp yerini verdi, sonra muhabbet başladı, 10 dakikada kanka oldular. Bu arada biz yer verenin annesinin de tansiyon hastası olduğunu, oturanın tansiyonun yanısıra guatr problemi de bulunduğunu, günde 10 a yakın ilaç içtiğini, 20 yıl çalışıp emekli olduğunu ama emekli olunca çöktüğünü, işleyen demirin ışıldadığını, ne kadar diyet yapsa da kilo veremediğini, şimdi torun bakmaya gittiğini, gelininin bir otelde vardiyalı olarak görev yaptığını ve buna benzer bir yığın gereksiz ayrıntıyı istesek de istemesek de öğrenmiş bulunduk. Allahtan ineceğimiz durağa gelmiştik de hayat hikayesinin tamamını dinlemedik.
İşimi hallettikten sonra dönüş yolunda dolmuşa bindim, şoförün hemen arkasına oturdum. Esmer, zayıf, saz benizli ve kederli bakışlı genç sürücünün ön camının üstünde bir bilgisayar çıktısı asılıydı. Liste halinde sevip sevilmediğini, aldatmadığını ama aldatıldığını, herkese güvendiğini ama güveninin boşa çıktığını, hak yemediğini ama kötülük gördüğünü yazmış, listenin sonunu da şu cümleyle kapatmış (Yazıldığı gibi aktarıyorum):
"Yine de sevicem, aldatmıcam, güvencem, hak yemicem, herşey iyi olacak........."
Ne diyeyim delikanlı Allah gönlüne göre versin...
Öğleden sonra resmi dairede halledilecek bir iş için çıktım evden. Malum bürokratik işlemler, oradan oraya git-gel. Gerekli bir evrak için şehrin diğer ucuna gitmek icap etti. Hıncahınç dolu bir otobüse bindim. Yapıştığım direğe sıkı sıkı tutunup düşmemek için mücadele ederken yanımdaki koltukta oturan irikıyım bey yer verdi sağolsun. Sonra da yanıbaşımda dikilip arkamda oturan arkadaşıyla sohbetine devam etti, mecburen kulak misafiri oldum. Anladığım kadarıyla ikisi de bir resmi dairede memur ve almaları gereken bir para var. Bana yer veren amirlerinden şikayetçi, parayı almasını istemiyorlar, alırsa da pay istiyorlarmış. "Şerrefsizler" diyor ayaktaki üstüne basa basa, "Bana da pay vir didi, niye virecem didim. Sen benle mi çalışıp hakettin didim. Şerrefsiz didim (tabii bunu içinden demiştir ya da arkasından). Bu aralar izin ya da rapor alma didi, niye almayom didim, 25 senedir almayom şimdi alırım didim." O bunları anlatırken arkadaşı da kendinden örneklerle gaz vermekteydi ki şerrefsiz amirin paradan sebeplenip sebeplenemediğini öğrenemeden indiler otobüsten. Yerlerini iki hanım aldı. Daha doğrusu boşalan yere ilk oturan ayakta duranın tansiyon hastası olduğunu öğrenince kalkıp yerini verdi, sonra muhabbet başladı, 10 dakikada kanka oldular. Bu arada biz yer verenin annesinin de tansiyon hastası olduğunu, oturanın tansiyonun yanısıra guatr problemi de bulunduğunu, günde 10 a yakın ilaç içtiğini, 20 yıl çalışıp emekli olduğunu ama emekli olunca çöktüğünü, işleyen demirin ışıldadığını, ne kadar diyet yapsa da kilo veremediğini, şimdi torun bakmaya gittiğini, gelininin bir otelde vardiyalı olarak görev yaptığını ve buna benzer bir yığın gereksiz ayrıntıyı istesek de istemesek de öğrenmiş bulunduk. Allahtan ineceğimiz durağa gelmiştik de hayat hikayesinin tamamını dinlemedik.
İşimi hallettikten sonra dönüş yolunda dolmuşa bindim, şoförün hemen arkasına oturdum. Esmer, zayıf, saz benizli ve kederli bakışlı genç sürücünün ön camının üstünde bir bilgisayar çıktısı asılıydı. Liste halinde sevip sevilmediğini, aldatmadığını ama aldatıldığını, herkese güvendiğini ama güveninin boşa çıktığını, hak yemediğini ama kötülük gördüğünü yazmış, listenin sonunu da şu cümleyle kapatmış (Yazıldığı gibi aktarıyorum):
"Yine de sevicem, aldatmıcam, güvencem, hak yemicem, herşey iyi olacak........."
Ne diyeyim delikanlı Allah gönlüne göre versin...
Ne guzel gozlemliyorsunuz ve anlatiyorsunuz insanlari, roman gibi okudum :) cok guzel bir anlatiminiz var.
YanıtlaSilbirde bayatlamis kahveye takildim, daha dogrusu sasirdim cok cunku bizim evde kahvenin bayatladigi vaki degildir, onun icin herkesi bizim gibi kahve canavari zannediyorum herhalde :)
Günaydın Leylağım!:))
YanıtlaSilŞu Marc Levy kitabını bekletiyorum bir süredir, sıra gelmedi henüz.
Bu ara Kirpi'nin Zerafeti'ni bitmesinden korkarak yavaşça okumaktayım.
:)
Evet çok sevdiğim fotolardan bir tane daha:)
YanıtlaSilMarc Levy'nin Sonsuzluk İçin Yedi Gün kitabını daha yeni bitirdim. İlk Marc Levy tecrübemdi. Vurulduğumu söyleyemem ama güzeldi. Anlatmak istediği şey, varmak istediği nokta çok güzeldi de ben anlatılış şekliyle ilgili bir problem yaşadım. Ama sanırım şu an okuduğunuz romanı, zamanında oldukça ses getirmiş bir kitap. Konusu da çok güzeldi arkasından okuduğum kadarıyla. Araya biraz yeni isimler soktuktan sonra en kısa zamanda ben de okumak istiyorum. Orhan Pamuk'u da merak ediyorum. sevgiler...
sevip sevilmediğinden,aldatıldığından mı kederli bakışlı acaba?insanları izleyip analiz etmene bayılıyorum.kahveli kitaplı fotoları özlemişim.
YanıtlaSilKaracım, Kitapcım,
YanıtlaSilSıkılmamanın en iyi çaresidir çevreyi gözlemlemek, özellikle zorunluluk durumlarında. Yer müsait olsa roman çıkardı dünkü gözlemlerdem:)
Kahveli kitap fotoları artarak sürecek, malum kış yakın:))
Benim de ilk Mark Levy tecrübem sevgili Zero ve aynen senin gibi düşünmekteyim. Okunur ama şart değil, çok daha güzellerini daha az ünlülerden okumuştum. Gerçi henüz bitmedi ilerleyen sayfalarda farklı düşünür müyüm bilmiyorum.
YanıtlaSilSevgiyle...
Günaydııın Ekmekçim,
YanıtlaSilBlog ekibi olarak Kirpinin Zerafeti Fan Grubu kurabiliriz herhalde:))
Mark Levy, okunur tabii ama muhteşem değil...
Sevgili A-H,
YanıtlaSilGüzel sözlerinize teşekkürler:)
Kahve bizim evde de bayatlamaz normalde ama 3 aydır ev dışındaydık, bayatlama sebebi odur. Ayrıca 1 kavanoz kömürleşmiş nescafemiz de vardı sıcaktan kendini imha etmiş olarak:)
Kahveler, kitaplar ve tüm keyifli şeyler hep hayatımızda olsun:)
Gün ışığım yine aydınlattın beni:)
YanıtlaSilSeviyorum seni ve seni okumayı...
Leylak Dalıcım... en sevdiğim iki şey kahve ...kitap.evet ya bir kirpinin zerafeti fanı kurabiliriz gerçekten de... filmini de izledimiştin dimii.
YanıtlaSilÖptüm Leylak Dalıcım
Leylak Ablacığım, özlemişim ben de kahveli kitaplı fotoğraflarını. Bu arada senin kaç takım fincanın var merak ettim, bir gördüğümü bir daha göremiyorum sanki, kıskandım valla (ama kütüphaneni daha çok kıskanıyorum biliyorsun) :))
YanıtlaSilBayılıyorum şu kahveli kitaplı fotolarına..Bazen istemeden ne çok şeye kulak misafiri oluyoruz ;)tabii akılda tutup yazmak da büyük beceri ister :)sevgiler...
YanıtlaSilLeylakcığım didi-dimedi kısmına çok güldüm.Eskiden öğrenciyken çok binerdim otobüse ve bu tür diyaloglara denk gelir kendi kendime gülerdim :))
YanıtlaSilMemleketimden insan manzaraları şaşırtıyor insanı:)
"Esmer, zayıf, saz benizli ve kederli bakışlı genç sürücü" gözümde canlandı o şoför.Harika anlatmışsın....
YanıtlaSilAlınacak para rüşvetmiymiş acaba? Bana sanki öyleymiş gibi geldi. Ahahha merak ettim valla ya.
YanıtlaSilHocam yine çok güzel anlatmışssınız. Gerçekten çok iyi bir gözlemcisiniz.
YanıtlaSilKirpinin Zarafeti'ni dün izledim. Sonunda şok oldum. Çok etkileyici bir filmdi...
Bloguma uğrarsanız çok sevinirim, Limon Ağacı'nı anlattım :)
Fotoğraf çok hoş olmuş bu arada.
Edebiyatla kalın...
sevgili leylak dalı,bence siz bunca birikiminizden,gözlemlerinizden,okuduklarınızdan,gezdiklerinizden,gördüklerinizden sonra çok iyi bir yazar olabilirsiniz..blog yazarlığının ötesinde..sevgiler..
YanıtlaSil