Televizyonla pek işi olan biri değilim. Seyrettiğim yegane dizi "İstanbullu Gelin" iken umumi arzu üzerine "Ufak Tefek Cinayetler"e de başladım internet üzerinden. Başlangıçta pek ala, pek hoştu, kafa dağıtmalık, oyuncuların gayet güzel rol kestiği bölümlerdi. Merve'nin pullu telli kostümlerinin rüküşlüğü, a'ları kısa kestiği "şahane" deyişleri, düşünceli düşünceli frambuazlı çizkek yapışları pek hoşuma gitti. Sonra TV'ye yetiştim, ekrandan izlemeye geçtim, geçtim geçmesine de dizi cıvıdı. Hele de dünkü bölüm saçmalıklar zinciri, mantıksızlıklar zirvesiydi. Elimdeki etamini işlemek için mutlaka izlemem gereken bir şey olmasa (Bilgisayar ekranı karşısında rahat oturulmuyor, TV lazım) "Hadi be!" diyip vazgeçeceğim de etamin hatrına bir-iki bölüm daha bakayım diyorum. Yahu Arzu madem bayılıyordun o portakal rengi kafalı kocana, acilen niye boşandın, hadi boşandın ne ara unuttun herifin sana yaptıklarını, o çıkık alınlı pilates canavarının entrikalarını da adam evlenirken seksi kırmızılarını giyip melül melül bakmaya gittin. At gitsin portakalı çıkık alına, elini sallasan ellisi ayol, ona mı kaldın, evdeki eskileri vermeye kıyamayan ev hanımları gibi. O çıkık alın da şurda gelin gibi hanım hanımcık oturayım demiyor, milleti soğuk odalara kilitliyor. Maşallah labirent gibi koridorlardan, kat kat aşağılardan atılan çığlık da düğünün kalabalığında hemen duyuldu. Rüküşlükte Merve'den kalmayan İskeletor Pelo ise entrika ve sinsilikte koyup geçecek gibi görünüyor. Yalnız Sezar'ın hakkı Sezar'a kadın harika mimik kullanıyor. Ya millet düğündeyken evlerine elini kolunu sallaya sallaya girip oda oda dolaşan aptal aşık öğretmene ne demeli? Yahu izleyiciyi bu kadar salak yerine koymayın, Sarmaşık burası, kimbilir kaç para aidat ödüyorlardır yönetime güvenlik için, nasıl girdi., hiç mi kamera, kilit yok, pes yani, aklımızla bu kadar da alay etmeyin yapımcılar, senaristler. Etaminim bitsin sizin yüzünüze bakarsam ne olayım :) Ha bir de Oya'nın muayenehanesi niye öyle minare gibi dimdik merdivenli? Hamile kadınlar nasıl çıkacak o merdivenleri, ucuza kapattınız galiba mekanı.
Neyse içimi döktüm rahatladım. Hava pek güzel bugün, dün biraz yağmur vardı. Sabah balkona çıkıp güneşi görünce keyfim yerine geliyor. Sokak henüz boş oluyor, yaprak çıkarmaya başlayan çınarla hal-hatır soruyoruz birbirimize. Önce "vitçi" geçiyor, sonra "leraliyum", ardından okul servisleri geliyor koca popolarını iki yanı park halinde arabalarla dolu dar sokağa sığdırmaya çalışarak. "Vitçi" simitçi oluyor, "leraliyum" da uzun süre düşündükten sonra "eskiler alıyorum" dediğini çözdüğüm hurdacı. Arada bir "Taşköprü sarımsak" ile "Hanımların Dikkatine" de uğruyor. Başka da seyyar yok, eskiden tirmisçi amcamız dolaşırdı bisikletiyle "Ti ti tirmis" diye, o da yaşlandı sanırım, görünmüyor artık.
Sokağa çıkmam gerekiyordu ama önce dizimi biraz hale yola sokmakla uğraştım. Biraz fazla yürümüşüm sanırım Cevriye "Ben burdayım haa!" dedi. Buzladım, jelledim, dinlendirdim. Sonra 2 gün önce çerçeveciye bıraktığım resmi almaya gittim. Güya mahalledeki çerçeveciyi beğenmemiş, daha fiyakalı görünen bir yere vermiştim. Görür görmez pişman oldum, hiç güzel olmamış, ses etmedim, ödedim parasını geldim mahalledekine. Ne varsa komşunda var, ne işin olur elalemin çerçevecisiyle. "Ooo komşum" diyerek karşılandım, hal hatır soruldu, ben yetmedim, kocamın hatrı da soruldu. Çay-kahve de ikram edecekti ama reddettim. Yeni çerçeve beğendik beraber, pazarlığımızı da yaptık, bıraktık resmi, akşamüstü alacağım. Bu da bana ders olsun, bildiğinden şaşma.
Efendim bunu Antalyalı takipçilerim için yazıyorum. 28 Mart'ta, saat 15.00'de şu aşağıda gördüğünüz benim kız için Octopus Kitap-Cafe'de buluşacağız, hem söyleşip hem imza etkinliği yapacağız. Kitaplar oradan satın alınabilecek, Antalya'da kitap bulamadım diyenlere duyurulur:
Bugün tevazuyu biraz kenara bırakıp şunu da paylaşayım. Edebiyat Haber sitesinden Can Öktemer kitapla ilgili bir söyleşi yaptı benimle, okumak isterseniz linki burada:
Muhteşeeem olmuş Nurşen hocam..
YanıtlaSil