.

.
.

7 Aralık 2017 Perşembe

ÖMÜR HANIM*

Her sabah uyandığımda yaptığım gibi elimi telefona attım ama telefon donmuş balık benzeri hissiz ve sessizdi. Sağını dürttüm, solunu kurcaladım, tık yok. Söylene söylene doğruldum yataktan, kılıfı çıkardım, kapağı açtım, pili çıkaracak sivri uçlu bir alet yakınlarda olmayınca vazgeçtim, baktım açıldı, "hah" dedim "düzeldi". Lakin daha yataktan odaya geçmeden tekrar kapandı. Küfür ettim, evet ettim, ederim ben arada kimsenin duymadığı yerlerde ya da duymasında sakınca olmayan kişilerin yanında. Güççük hanfendü hocanım imajıma halel geldiyse mazur görün. Bu devirde küfür bir çeşit terapi. Neyse odaya geldim, zarf açacağını aldım, pili çıkaracağım ya o arada bilgisayarı açayım dedim, kasanın düğmesine baktım, offf orada da hareket yok. No'luyoruz ya, Merkür mü geçti gece evin üstünden (Merkür müydü o, ben pek anlamam bu işlerden, retro metro). Bilgisayarı erteledim, telefonu kurcalamaya başladım. Kılıf, kapak, pil-pil, kapak, kılıf. İşlem tamam, kendine geldi yaratık, derdi neydi anlamadım. Sonra bilgisayara yanaştım, "Neyin var lo?" dedim, ses etmedi, edemez zaten kapalı. UPS'e yanaştım bu defa, bir süredir aküm bitiyor mesajı veriyordu. Düğmesine bastım, beklediğim dürülüt (ki ben onu "yürü git" olarak tercüme ediyorum) sesi gelmedi, birkaç kez daha denediysem de nafile, yürüyüp gidemedim. Anlaşıldı ki akü sizlere ömür. "Bekle dedim gölgeye" pardon bilgisayara, o kitaptı. "Ben bir çay koyayım sonra senin icabına bakacağım". Çayı koyup geldim, masayı çektim, arkası kablo mezarlığı gibi. Bir süre fiş, priz, kablo kalabalığı arasında tefekküre daldım. UPS nin kuyruğundan çıkanları saptadım ama bağlantıyı oradan kesip şehir cereyanına nasıl bağlayacağıma kafam basmadı ya da komşuda kolayı varken niye uğraşayım diyerek oğlumu aradım. Onun talimatları doğrultusunda bilgisayarın gönlünü de ettik, açıldı. Lakin bu voltaj düşüklüğünde UPS'siz çalıştırmak pek akıl karı değil, aküyü yenilemek lazım anlaşıldı. 

Düşük yoğunluklu teknik çalışmalarımı tamamlayıp kızkardeşle günlük rutin telefon görüşmemi de yaptıktan sonra kahvaltıya oturdum, o sırada kapı çaldı. Bugün canlı-cansız herkes ve her şey beni aç bırakmaya azmetmiş. Gittim kapıyı açtım, kargo görevlisi, "Vay Leylak hanım" dedi, "uzun zamandır size kargo gelmiyor, nerelerdesiniz?". "Ben buradayım, tasarruf tedbiri uyguluyorum" dedim. Allah kargocunun da hatır soranını versin, meraklı turşucu. Sana ne be, neredeysem neredeyim 😀 Kargodan Unicef'ten sipariş ettiğim yeni yıl kartları çıktı, haliyle bana da iş çıktı. Bu yazıyı tamamlayınca kart yazmaya oturacağım. Bu vesileyle şahsıma kart yollamak isteyen olursa 20'sinden sonrakileri Ankara adresime beklerim efendim, bir süreliğine orada olacağım, kargocuya da söyleyin bir zahmet, merak etmesin 😀 Derken efendim sonunda kahvaltımı yapıp bitirdiğimde saat 11.30 olmuştu, haliyle öğle yemeği gümledi. Makineye çamaşır atıp kahve içmeye niyet etmiştim, makineyi çalıştırdım ama kahveyi erteledim. Kendime sebze, hane halkının diğer yarısına tarhana çorbası yaptım, ayrıca kurutulmuş sebzeli mercimek yemeği pişirdim, çamaşırları astım ve sonunda hakettiğim kahveyi elime aldım. Birazdan kart yazmaya gideceğim, hayatı biraz pırıldatmak adına. Diyor ki Şükrü Erbaş "Ömür Hanım'la Güz Konuşmaları"*nda:

"Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını 
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var 
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. 
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir 
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce 
bıçak ağzı... Ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, 
yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir 
engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür 
hanım? "
 
Yaşamayı can sıkıntısı olmaktan çıkarmak adına aşağıdakilerin pırıltısıyla aydınlanalım birazcık olsun:
 
 

9 yorum:

  1. Sabah sabah iyi yorulmuşsun 💞💞

    YanıtlaSil
  2. Ankara bekliyor seni 20 sinden sonra görüşmek üzere
    Hayat pırıltılar versin bizlere can sıkıntıları ve bıçak kesikleri yerine

    YanıtlaSil
  3. Ama var o retro şeysinden şuanda... Sibelynka'da okuduğumu hatırlıyorum. Bu işlerden anlayan, okumalık komşu arıyorduk biz de :)

    YanıtlaSil
  4. heeey eski blogunuza yorum yaptıım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. iki tane eski blogunuz yok muuuu. kapılara yakınlarda yorum yapmıştım ama şimdiiii yoruma kapanmış :) leylağın gözü işte, o blogunuzu hatırladım yaaa, o zamanlara yeniydim blogda işte, 2011 2012 :)

      Sil
    2. Anladım ama onlar eski blogum değildi, yan bloglardı. Leylak Dalı her zaman ana blogum oldu. Leylağın Gözünden şiir ve fotoğraf, Kapılar da kapı fotoğrafları içindi ama üçünü birden yürütmek biraz sıkıntılı olunca ihmal ettim, uzun zamandır kendi hallerinde bekliyorlar, kapatmaya da içim elvermiyor. Ha bir de Kahveli blog vardı, epeydir o da yalnız ve ilgisiz. Ay ben de dememiş blog açmışım, neyse yine de Leylak Dalı'na sıkı sarılayım. Yalnız bahsettiğiniz bloglara yapılan yorumlar düşerdi bana ama gelmedi niyeyse...

      Sil
    3. yan bloglarınızı gezin arada da eski arkadaşlarımızı hatırlayıııın :)

      Sil
    4. Evet yorumu gördüm, sayenizde yan bloga da göz attım güzelmiş yahu, devam etsem mi acaba? :))))

      Sil