Dün acaip yoğun bir gün geçirdim. Koşturdum durdum, planladıklarımı yaptım, planlamadıklarımı yaptım, hatta hiç aklımda olmayanları bile yaptım. Öğle öncesi rutin evsel faaliyetleri halledip mutfaktan da hane halkı için etli, nohutlu patates, kendim için azıcık yağlı yavan kabak pişirerek çıktığımda günün ikinci yarısına hazır hale gelmiştim. Alelacele yavan kabağı iki kaşık yoğurt eşliğinde yedim, son derece tatsızdı, yoğurt bile tatsızlığını gideremedi, dolapta epeydir bekleyen kabaklar da hafiften acımıştı, ben de bunu yemek zorunda olduğum için kendime acıdım. Diyet iyi bir şey değil arkadaşlar, kesin bilgi 😀 Sonrasında da giyinip çıktım. Akşama kadar üç farklı otobüse binip üç farklı hayata ister istemez şahitlik ettim.
İlk bindiğim ve şoförün arkasındaki yerlerden birine oturduğum otobüste koridorun yanındaki koltukta sırt çantasının yan tarafına küçük bir su şişesi koymuş, çantayı da omuzuna sıkı sıkı yerleştirmiş minnacık bir nine oturuyordu. Otobüs de bir önceki gün bindiğim, şoförün telefondaki muhatabına tavuk çorbası ısmarlamak için ısrarcı olduğu otobüstü. Bugün nedense sessizdi, tavuk çorbası içilmişti sanırım. Her neyse ninecik yanındaki sıkıldığı yüz hatlarından ayan-beyan belli olan orta yaşlardaki kadına bir şeyler anlatıyordu. O kadar yüksek sesle anlatıyordu ki dinlemek için özel bir gayret sarfetmeye gerek yoktu. Ninenin torunu ilkokula gidiyormuş ve sınıfından bir çocuk sürekli kalemlerini çalıyormuş, bilemem artık, ben ninenin yalancısıyım. Çocuğun günahını almayayım. Bir, üç, beş bu böyle devam etmiş durmuş, nine kalem almaktan bıkmış. Hem de mesarifmiş haliyle. Sonunda çözümü okula gidip çocukla bizzat konuşmakta bulmuş. Öğretmenlerin çay saatinde yaveşcik sınıfa girmiş, endee ("Endee" Antalya yerel lehçesinde "o" anlamına gelen bir işaret sıfatıdır efendim, çok kullanılır, bir de "endire" vardır, o da "orada" demektir, bilgilendirmiş olayım) çocuğun yanına varmış. "Bana bak çocuk" demiş, "sen utenmeyon mu arkadaşlarının galemleeni çalmaya?". "Ne çalması be" demiş endee çocuk, "bak bi de yalan söylüyo" demiş nine, "Seni var ya, şurecikte geberdirin, afat ölümcüüüne uğraasıca. Nelikle alınıyo o galemlee biliyon mu sen, fakiri var, fukarası var, yetimi var, ööösüzü var, şehit çocuğu var. Oh ne güzel, elleee alsın galemlee, sen topla, babaaan hizmatçısı var". Utanmış, sıkılmış çocuk, belliymiş halinden yalan söylediği, yüzü de kızarmış hem, nine bunu bi dövmüş, gafasına gafasına bi vurmuş, ağlamaya başlamış çocuk. "Ağla ağla" demiş, "elin çocuklarının galemleeeni alırken eyiydi, ağla şimdi". Bi daa dövmüş, bi daa dövmüş. "Bi daaa etcen mi, de bakıyım" demiş, "Valla billa almaacan nine" demiş çocuk, "çıkar bakeem aldığın galemleee de" demiş, çocuk iki-üç kalem çıkarıp vermiş. Nine hocalara görünmeden sıvışmış ordan. O olmuş bi taaa torunun galemleee gaybolmamış. Anaları terbiye etmezse böyle başkaları edermiş. Aslanım nine, torunun hakkını savunman iyi olmuş da keşke elin çocuğunu dövmeseymişin, hoş anlattıklarından en az yüzde elli tenzilat yapmak gerektiği de açık ya neyse. Derken otobüs hastane durağında durdu, ninenin yanındaki kadın içinden "şükür" çekerek inmeye davrandı, nine bırakmadı öyle kolayca tabii ki: "Hasta mın?" dedi. Başıyla evetledi kadın. "Allah şifa versin" diyerek uğurladı. Neyse ki iki durak sonra nine de indi de yeni bir macera dinlemeden gideceğim yere ulaştım.
Bindiğim ikinci otobüs birkaç durak sonra oldukça kalabalıklaştı. Tam arkamda çocuk arabalı bir kadın olduğunu şoförün uyarısından anladım, çocuk arabasını katlamadan binmek yasak çünkü ama kadın oralı olmadı. Kafamı çevirip baktığımda kadını göremedim ama arabada oturan 2 yaşlarında, kavruk, kalın camlı gözlükler takan bir çocuk gördüm. Kadını göremesem de biraz sonra yol boyu ensemde yaptığı telefon konuşmasıyla hayatına dahil olacaktım. Anneannesini aradı kadın, sonra ağlamaya başladı. Anladım ki bebekte gelişme geriliği var. İçim cız ederek mecburen dinledim konuşmayı inene kadar. Kadın kah kaderine yandı, kah kaynanasına giydirdi, kah parasızlıktan dem vurdu, sık sık hıçkırıklarla kesilen bir konuşmaydı, bütün otobüs şahit oldu. İneceğim durağa geldiğimde hala konuşuyordu, ninecik olsa yüksek sesle dillendirirdi şifa dileklerini, ben içimden yolladım.
Eve dönmek için bindiğim otobüs en az mesai saati metrobüsü kadar doluydu. Elimdeki ağır poşetlerle dengede durmaya çalışırken bir adamcağız yer verdi, oturabildim. Az sonra arkamda boşalan koltuğa yüzünü görmediğim ama sesinden nerede duysam rahatlıkla tanıyabileceğim bir kadın oturdu. Zira bindiği andan ben inene kadar sürekli telefonla konuştu. Az-buz değil, trafik yoğunluğunu da sayarsak neredeyse bir saatlik yolculuktu. "Kulağımdan kurudum" derdi annem, aynen öyle oldu. Bu defaki konu işyerinde açık bulunan bir işe eleman arayışı idi. Kimi aradıysa olumlu sonuç alamadı, neredeyse ben talip olacaktım. Fena mı, hem kadın susardı, hem ben boşa geçen emeklilik günlerimi değerlendirirdim, hem de 3-5 kuruş kazanmış olurdum. Son otobüsten indiğimde iyice ambale olmuş durumdaydım, üstelik akşam yemeğine misafir geleceği haberini almıştım. Koşturarak eve ulaştım, apar topar bir şeyler hazırladım. Misafirler geldi, yemekler yendi (benim yavan kabağı yedirmedim tabii ki, o benim kimselere yâr etmem 😀), çaylar içildi, sohbetler edildi. Gecenin sonunda elimde kitabım kendi kapasiteme şaşırarak yatmaya yollandım. Hasan Ali Toptaş'tan gecikmeli bir "Heba" okuması yapıyordum. Kalan sayfaları uykuya geçmeden bitirip kitabı kapattım, kafamda kitabın bıraktığı güzel duygularla sızmışım.
Şimdi müsaadenizle çıkmam lazım, sakin ve tenha otobüs yolculukları diliyorum cümlenize, ben bugün yürüyerek gideceğim...
Bitmeyen sonbahar yapmışlar
:) Dünkü maceradan sonra bugün bence de biraz yürümek güzel olur.
YanıtlaSilBen Gazi 'de okurken petek'le Stadtrundfart ( şehir turu yapardık.) Daha sonra kızımla Adapazarında şehrin bilinmeyen yerlerine otobüs turu yapardık... Bu geziler sonunda bizim kız Adağarı ile ilgili kompozisyon yarışmasında birinci oldu .. Ve ilk parasını (500) tl kazandıı.. Bu şehşr turlarını ben de çok severim.. Her şeyi izlemek . gözlemek .. Sonun da senin gibi yazıya dökmek çok güzel...Kısa ve akılda kalan öyküleri okumayı çok severim.. Kalemine ve eline sağlık... Çok güzeldi......
YanıtlaSilOtobüs yolculukları ve telefon konuşmaları ile insanların hayatlarına dahil olmak neredeyse bugünlerde yaygınlaştı iyice. Bir de, eskiden şehirler arası uzun yolculuklarda insanlar neler
YanıtlaSilneler öğreniyordu kim bilir? Onca sesten sonra yürümek iyidir :) Sevgiler :)
Bizim metrobüsün ünü Antalya'ya kadar ulaşmış :)
YanıtlaSil