İki gecedir uyku düzenim çok kötü, neredeyse hiç uyumuyorum. Hele dün gece, gözlerimi zorla yummaktan kazayaklarım artış gösterdi. Baktım olacağı yok, yaktım gece lambasını, aldım kitabı elime, 150 sayfayı okuyup bitirdiğimde sabah ezanı okunuyordu. Zaten uykusuzum, okuduğum kitabın adı da "Mevsim Yas". Ne durumda, ne okuduğumu tahmin edin artık. Kitaptan ve uykusuzluktan yorgun 2 saat kadar dalmışım, sonra yine uyandım kafam kazan gibi.
Not: Kendimle ilgili bilgi, hayaımın her döneminde uyku problemi çektim, çekiyorum ve belli oluyor ki hep çekeceğim.
Kitap okumayıp uyumaya çalıştığım saatlerde yazmakla ilgili bir proje geliştirdim, şiş gözlerle uyanır uyanmaz da projeyi hayata geçirdim, sonuç oldukça iyi bir öykü. Şimdilik bu kadar bilgi yeterli.
Öğleden sonra bir arkadaşı ziyarete gitmem gerekiyordu, hazırlanıp çıktım yola. Hazırlanmak kısmı en zoruma giden kısım, ya sürekli hazır olmalı ya da pijamalarla, eşofmanlarla da dışarı çıkılabilmeli. Öncesinde pastaneye uğradım, sanırım uykumu yeterince almış olmamanın verdiği dalgınlıkla profiterol istedim, adam plastik bir kap getirdi, "Aa olmaz olmaz, kutuya koyun" dedim, tuhaf tuhaf baktı yüzüme, "Çattık" der gibi gidip kutu aldı doldurmaya başladı. Tam son kürek profiterolü koyuyordu ki ben de çığlığı koyuverdim: "Ayy pardon pardon, ben profiterol mü dedim, ekler demek istemiştim". O anki bakış ok olsaydı şu an ölüydüm, "önemli değil, reca ederim" dedi ama ben anladım, çok kızdı. Profiteroller hafriyat artığı gibi alındıkları tepsiye geri kondular, kutu çöpe gitti, ben biraz utandım. Adamın neden plastik kapta ısrarcı olduğunu da o utanmamın arasında analiz ettim 😀 Neyse yeni bir kutu geldi, eklerler sıraya dizilmeye başladı, ben eklerlere bakmamak için vitrinleri gözden geçirirken pastanenin kâdim sahibi tombul Rizeli amca gelip "Hoşgeldin" dedi. Aa, bir dost yüzü, hem de güleç. Vitrinin üstündeki dereotlu poğaça öbeğini göstererek "Buyur buyur boş boş bekleme, ye şunlardan" diyerek ikramda bulundu. Önce nazlandım, "Ay yok yok, zaten yanlış sipariş verdim mahcubum, almayım" dedim. "Boşver yav, canın sağolsun, ye ye" cevabını alınca gevşedim, hemen bir adet peynirli-dereotlu götürdüm. Baktım güzel, biraz da ondan aldım, hem de yanlış siparişi telafi ederim diye düşündüm. Sonra ödemeyi yapıp otobüs durağına yürüdüm. Durakta muhtelif ilginç insan tiplemeleri vardı. En ilginci itinayla şekil verilmiş beyaz bıyıklı ve keçi sakallı adamdı. Buraya kadar normal ama adamın saçları yeşille-çocuk kakası karışımı bir renge boyalıydı. Ensesine inen ve epeydir yıkanmadığı belli olan nadide renkteki saçlarını sallayarak duraktaki hemen herkese her gelen otobüsün nereye gittiğini sorup sonra kibarca teşekkür ediyordu. Sonunda beğendiği birine binip gitti, çok geçmedi benim otobüsüm de geldi. Neyse ki oturacak yer vardı, kendimi yerleştirdim. Az sonra karşımdaki boş yere bir adam oturdu, adam hayatımda gördüğüm en uzun alt dudağa sahipti. Alt dudak üst dudaktan hilafsız 5 santim falan daha dışarda duruyordu. Bugün sanırım ilginç tiplere rastlama günümdü ya da uykumu almadığım için ayakta rüya görüyordum farkında değildim. Etrafa daha fazla bakmamaya karar verip gözümü camdan dışarı diktim, zaten az sonra da bir arkadaşımın arkada oturduğunu farkedip yanına geçtim.
Bu günü de böyle bitirdik, bu gece uyuyabilmeyi umuyorum, istiyorum ve hatta yalvarıyorum. Aç kalın, uykusuz kalmayın arkadaşlar, pek fena bir şey...
Bugünkü çalışmamız "Aynalı masada yansımalı ağaç ve manolya tohumu" adını taşımakta. Boş durmayın, kendi Bienalinizi yapın 😀
acaba şöyle melisa çayı falan mı içmeli? birer diring alalım bence :)
YanıtlaSilHiçbir şey fayda etmiyor bana, sabahları çarşaf ortada tortop, yorgan nevresimin ortasına yığılmış bir şekilde uyanıyorum. Uykuyla nasıl savaştığımı anla :)
Silya ben seni yerim çelıncı kabul etmiş de yapmaya başlamış bile:))))
YanıtlaSilAy çoktan ettim ayol, Fermina, ben, Saçaklı yazıp dururuz günlerdir. Sen koşu sahalarından blog sahalarına fırsat bulamadığın için yeni görüyorsun. Run Graliçam run :) Bu arada ben de seni yerim valla :)
SilYine çelınç mı var ortamlarda?
YanıtlaSilBen yazıpdururum ama çelınçsız, kendime verilmiş söz faslından. :))
Uykusuzluk fena, annemden biliyorum, onun da uykuyla bitmek bilmez bir savaşı vardı. Sonunda huzursuz bacak sendromundan muzdarip olduğu teşhisi kondu. Şimdi ilacını alıp uyuyor, arada bir uykusu kaçıveriyor yine ama eskisine göre hiç sayılır.
He, Kraliçemiz buyurdu, 1 ay boyunca ister uzun uzun, ister tek cümle kendimizle ilgili bir bilgi verecekmişiz. Ben yazmak istiyorum esasen çelinç bahane, bana ciddi terapi oluyor.
SilHuzursuz bacağa gelince, ondan da var bacım, bende yok yok. Uyuyamadıkça topaç gibi dönerim o yatakta bacakların huzursuzluğundan. O kadar çok ilaç alıyorum ki bir de onu almayım dedim, yazdı aslında bir nörolog arkadaş. Bıktım yeminle, şöyle bir akşam yatar yatmaz uyuyup hiç uyanmadan sabahı bulsam havai fişek patlatacağım dersem de inanma kuşlara yazık :)
Bienal bu sene beni hayal kırıklığına uğrattı dert etme senin foton şahane :-)
YanıtlaSil