Mevsim geçişi nedeniyle her an teşrif etmesini beklediğim kolik ağrım dün gece buyurdu, sabaha kadar uyutmadığı yetmezmiş gibi sabahın köründe başlayan ve kimbilir hangi komşudan gelen çekiç seslerini şu saat oldu hala dinlemekteyim. Ne kırıyorlar anlamadım, zeytinse sanırım tüm mahalleye dağıtacaklar, yok eğer ceviz ya da fındıksa bunların ses çıkarmadan kırılmasını sağlayan aletler var. Delirmek üzereyim yemin ederim. Ağrı hala ufaktan sokup duruyor soldan soldan, yetmezmiş gibi beynimde davullar çalıyor. Kısacası gün nalet, ben nalet.
Biraz evvel Ferminaanımın blogunu okudum. Postun sonuna bir video eklemiş, müthiş hareketli orkestrayla zenginleştirilmiş yerel bir müzik. İşte burada, tıklayın, dinleyin. Çekiç sesini örtsün diye sonuna kadar açtım ve Fermina ne yazdıysa yaptım, aslında kendi kendime halay da çekerdim ama diz özürlü kalkamadım, oturduğum yerde oynadım kısacası. Öyle kaptırmışım ki çalan zili duymadım, neredeyse kargoyu kaçırıyormuşum. Hem de semtin en sorunlu kargosu olan Yurtiçi Kargo'yu, bir kere kaçırdın mı koydunsa bul, peşlerinden koşmak lazım. Sipariş ettiğim kitaplar gelmiş üstelik ama ben siparişi verirken aklım neredeyse aynı kitaptan iki tane istemişim. Müsrüflük! Aklıma "7 Numara" dizisi geldi, orada pek cimri bir Recep karakteri vardı, en ufak harcamaya "Müsrüflük!" derdi. Vay be, o salak diziyi bile oturup izlerdik :)
Sabahtan beri çekiç sesleri eşliğinde kitap okumaya çalışıyorum. Selçuk Altun'un son kitabı: Ardıç Ağacının Altında. Sayfaları arasından kibirle karışık estetler, ressamlar, heykeltraşlar, ünlü sahaflar, arkeolojik eserler, kısacası dünya sanat tarihi dökülüyor. Yazarın tüm kitaplarını okumuş biri olarak tarzına alışkınım ama bu biraz fazla yukarıdan geldi, hey okuyanlar bana mı öyle geliyor, siz de aynı fikirde misiniz? Zor bir okuma, zor dediysem rahatlık anlamında, yatıp uzanarak okunmuyor mesela, içinde bazı fotoğraflar olsa da kimi zaman sözü edilen bir eseri aramak için Google'a bakmak gerekiyor. Biraz teyakkuz halinde okuyoruz yani, bilgisayar başında ya da tablet desteğiyle.
Meteoroloji halime acıdı, yağmur dindi, güneş çıktı ama bünye bir kere üşümeye alıştı ya ısınamıyorum. Ayağımda iki kat çorap, üstümde hırka var. Üstelik ev güneş alıyor ve hava gayet ılık. Yeri gelmişken kendimle ilgili bilgi: Ayaklarım en çok üşüyen yerimdir, kışın ısınmaz bir türlü. Sanırsın kış gelince benimkileri çıkarıp yerine ayak şekli verilmiş iki adet buz takıyorlar. Vücudumun geri kalan kısmı terlerken o ayaklar buz. Üst yanım ekvatorda, ayaklar kutupta. Tövbe yarabbi.
Balkon çınarı bu aralar pek yalnız kaldı, az evvel çıkıp gönlünü aldım. "Sen de pek iyi gün dostuymuşsun be abla" dedi, "Hani ara sıra uğrasan da, iki kelam etsek, hep kuşlarla vakit geçmiyor ki cik cik". "Haklısın" dedim, dallarını sıvazladım, aşağıdaki yaprakları verdi, "Baktıkça hatırlarsın" diyerek. Ne demiş Haydar Ergülen:
"Ağaçlar komşumuzun evidir, ruhumuz gülümsüyor avlusundan"
İnsanın neresi ağrıyorsa canı orada oluyor. yazın çektiğim kol ağrısı geldi aklıma. Tekrar geçmiş olsun. En kısa zamanda rahatlarsınız inşallah.
YanıtlaSilGeçmiş olsun. Ağrılar zaman zaman olmasa bedenimizin değerini bilmiyoruz.
YanıtlaSilÖyle güzel anlatmışsınız ki sanki gürültüyü hissettim.
Sevgiyle...
7 Numara on numara diziydi... “aslanım kıralıçam” vardı bir de :) ki kendisi eşofmanlı şevket hoca oldu sonra :)) ay olsa da izlesek yine arada.
YanıtlaSilGeçmişler olsun^^
Ah o ağrılar ahh. Çok geçmiş olsun . ❤❤❤
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun. Havalar soğumaya başlayınca,
YanıtlaSilbir telaşla ortaya çıkıyor tüm ağrılar!
Çabul atlatmanızı diliyorum.
Sevgilerle...