Dün yazamadım, daha doğrusu fırsat bulamadım, oldukça hareketli bir gündü. Sabahın rutin işlerinin ardından bilgisayar başına oturduğumda kızkardeşimin "İstanbullu Gelin" üzerine yazdığı bir yazıyı gördüm. Tam da akşam yeni bir bölümünü izleyecekken, saptamalarının doğruluğuna şapka çıkararak okudum ve akşam o yazının ışığında izledim diziyi. Link aşağıda, okumak isteyen olursa tıklasın:
Öğleden sonra Şener Şen'in son filmini görmek üzere sinema yollarına düştük. Şener Şen'i ülkemizin tüm sinema oyuncuları içinde tek geçerim (Hadi biraz da Uğur Polat'a prim vereyim :). "Muhsin Bey" hayatımın filmidir, defalarca izlesem bıkmam, çiçeklerle konuşarak suladığı sahneyi her izleyişimde tüylerim diken diken olur, sakin ses tonu kulağımdan çıkmaz. (Bu da kendimle ilgili bilgi olsun.) Bu sebepten ve kendisini uzun zamandır sinema perdesinde göremeyip özlemiş olmaktan dolayı ilk günden izlemeyi kafama koymuştum. Erken çıkmışız evden, önce parktaki müdavimi olduğumuz gözlemecide çay içtik, sonra sinemanın önündeki cafede kahve. Gerekli sıvı miktarını mideye gönderdikten sonra salona girdik. 20-30 kişi kadar vardı salonda, ilk gün ve alakasız bir seans olması nedeniyle normal hatta fazla bile bulduk, tek başıma film izlediğimi bilirim ben.
Film 2,5 saat kadar sürdü. Öncesindeki ve ara sonrasındaki reklamları ve verilen 15 dakikalık arayı da sayarsanız 3 saati geçen bir süre o salonun içinde oturduk, ben bunaldım. Filmin bu kadar uzun olması gerekli miydi, konunun bu kadar klişe olması gerekli miydi, Rutkay Aziz'in hala o şiir okur tonunda konuşması gerekli miydi, yağmur efektinin bu kadar yapay olması gerekli miydi ve daha bir sürü şey gerekli miydi bilmiyorum ama cidden sıkıldım. Tamam izlenemez, çok kötüydü, ne biçim film falan demiyorum ama sanırım Şener Şen-Yavuz Turgul ikilisinin birlikteliğinden doğan daha önceki filmlerin beklentisiydi beni sıkan, vasat bulduran. Yoksa içinde yeter ki Şener Şen olduğunu bileyim Recep İvedik filmi bile izleyebilirim. Giderek çıta düşüyor sanki, Muhsin Bey'den Yol Ayrımı'na hafif meyilli bir yokuştan aşağı iner gibiyiz ya da ilkin en güzel oluşu sondaki güzeli beğenmemizi engelliyor mu desek? Bir tutukluk vardı sanki oyuncularda, Çiğdem Selışık Şener Şen'in annesi rolünde çok teatral geldi bana, Rutkay Aziz'in konuşma tarzına oldum olası akıl erdirememişimdir zaten, burada iyice abartmıştı. Mert Fırat bile-ki kendisini çok beğenirim-sanki kerhen oynuyormuş gibiydi. Filmin en önemli karakterlerinden Besim'de-oynayan kişiyi ilk kez görüyorum-bir oturmamıştık vardı. Konuyu inandırıcılıktan uzak bulmam önemli değil, sonuçta bu bir hayal perdesi ve her şey o perdede hayat bulabilir ama Şener Şen'i bile sevemedim bu filmde. Beni bir tek Nur rolünde ışık saçan gözleriyle Tilbe Saran mutlu etti. Hasılı üzerine toplumculuk sosu serpilmiş, şiirlerle, kitaplarla süslenmiş, yanında vicdan ekiyle servis edilmiş bir hanedan öyküsü izledik. Ha izlenir mi izlenir ama benim beklediğim film bu değildi. Ayrıca siz bana bakmayın, ben biraz mızmızımdır, bu filmin seyircisinin çok olacağına da eminim.
Çıkışta yemeği de orada halledip geldik eve, sırada İstanbullu Gelin vardı. TV hane halkının diğer üyesinin tekelinde olduğu için laptoptan izledim. Fırat Tanış'ın oyunculuğuna bir kez daha hayran, dizide canlandırdığı karaktere de bir kez daha gıcık oldum. Kaynanalar ise hafazanallah evlerden ırak. Gelinleri kollarından tutup "Manyak mısınız kızım siz, işiniz var gücünüz var, kolunuzda altın bileziğiniz var, gençsiniz güzelsiniz, koca diye aldığınız Özücan'la sayko Adem için bu kadınların kahrı çekilir mi, varın gidin soğan ekmek yiyin, bunlara müdanaa etmeyin" diyesim geldi 😀 Bunca beter kaynananın içinde bir de daha beter gelin İpek var ki onun tek çözümü fare zehiri zaten 😀😀😀
Kalın sağlıcakla...
Aynı fikirdeyim Istanbullu Gelin konusunda. Yol Ayrımı için de herkes aynı fikirde vaz mi geçsem izlemekten acaba ? ☺☺
YanıtlaSilAynı fikirdeyim Istanbullu Gelin konusunda. Yol Ayrımı için de herkes aynı fikirde vaz mi geçsem izlemekten acaba ? ☺☺
YanıtlaSilİstanbullu Gelin yorumu beni benden aldı :))) Hala gülüyorum :) Fırat Tanış süper ama karakter korkunç!
YanıtlaSilBen de Şener Şen'e hayranım. Filmleri yanı sıra, Ahhh az izlemedik Ali Haydar olarak. Ne güzel diziydi İkinci Bahar. Filmi merak ediyorum açıkçası ama yorumunuzda ne demek istediğinizi anladım, o yüzden televizyonda yayınlanmasını bekleyeceğim sanırım. Rutkay Aziz'i ben de anlayabilmiş değilim.
Süper yazı, teşekkürler
Bol bol sevgiler
Hah tamam, şimdi oldu. Yol Ayrımı'nın eleştirisini senden okuduğum iyi oldu. Hani nerdeyse fragmanı seyrederken içime doğanı yazmışsın. Anladım ben onu. :)
YanıtlaSilBu arada Funda'nın İstanbullu Gelin yazısı şahane olmuştu. Unuttum yazmayı, demincek.:)
YanıtlaSilahahhah ben de Stranger Things'i falan bile aynı böyle konuşarak izliyorum. :))
YanıtlaSilFunda hanıma benden alkış. Şahane yazmış.
YanıtlaSilYol Ayrımı bende de aynı hisleri uyandırdı malesef.
Ahh ahhh bu Süreyya ve Dilara; her bölümde anlatıyorum "Süreyya başka eve çıkın anacım şiştim len, Dilara bırak bu piskopatı len" diye ama ııı ııhh yok sinir ediyorlar. Hele şu Dilara'nın kaynanasına daha bi hasta oluyorum ;-)) Funda Hanım'ın yazısını okuduğum için bu hafta izlerken her bir cümlesini doğruladım, canını seveyim dedim fotoğraf çeker gibi tespit yapmış, maşallah...
YanıtlaSilBen de Şener Şen için gittim bu filme ama beklentimi pek karşılamadı :(
YanıtlaSil