.

.
.

10 Haziran 2010 Perşembe

KİTAPLARDAN, HOBİLERDEN, YAŞAMDAN, ÖLÜMDEN. ÖYLESİNE BİR GÜN İŞTE...

"Ara Sıcak" bitti, şimdi sıra ana yemekte. Hatta bir lokma tadına bakmıştım bile, şimdi kaldığım yerden devam ediyorum "Marilyn Venüs'ün Son Gecesi"ne. Nazlı Eray'ın fantastik rüzgarları eşliğinde savrulup duruyorum TV Stüdyolarından sokaklara, Yenimahalle İvedik Caddesi'nden Ulus'a, oradan Los Angeles'e, Marilyn Monroe'nun evine, gözlerimin önünde Marilyn'den Kennedy'lere kadar bir sürü tarihi şahsiyet geçit resmi yapıyor. Hele bir bitsin o geçit resmini size de izlettireceğim. Şimdilik şahidim sütümün içinden kafasını uzatan Naciye Hanım (bu ismin bir anlamı var, büyük teyzemin ben minicikken ölen ineğinin adı, hep birlikte ciddi bir törenle gömmüştük yazları göçtükleri kocaman elma bahçesinde bir ağacın altına. Bir ineğe verilebilecek en absürd isim olan "Kurtuluş" adını taşıyan kızı ise yıllarca arkadaşlık etmişti yaz tatillerime, ot çöpten hazırladığım sözde yemeklerimi benim dalgınlığımdan istifade gövdeye indirdiği o meşum güne kadar. O günden Kurtuluş'un satıldığı ana kadar küs kaldık. Lakin şu kısacık hayatta dargınlığın bir anlamı yok, affettim artık, diğer kupadaki ineğe de onun adını verdim, dilerim İnekler Cenneti'nde mutludur).

"Ara Sıcak"a gelince. Herhangi bir edebi değeri ve özelliği olmayan, sıradan, eğlenceli, sıkmayan bir yazlık polisiye. Dün günümü onu okuyarak geçirdim. Özel dedektif Russell Quant'ın katili yakalamasına erik ve kiraz yiyerek katkıda bulundum. Ben yedim ona süt oldu, güçlendi ve şıp diye yakaladı katili (pek de şıp diye olmadı bakmayın siz öyle dediğime, 270 sayfa nasıl dolacak yoksa).

Kitap bitince aklıma takı malzemelerim ve arkadaşımın verdiği iğne oyaları geldi, küpe yapmaya hatta işi ilerletip bir de kolye eklemeye karar verdim. Takı işiyle en az 5 yıldır ilgilenmediğim için malzemeleri koyduğum kutuyu bulmak yarım saatimi aldı. Sonunda bulup kapağını açtığımda ise bütün hevesim uçup gitti. Döndüm geldim bilgisayarın başına "Zuma" oynamaya oturdum (Roma'yı bin bilmemkaçıncı kez tekrar kurduğum için bir süre kendi haline bıraktım). Şimdi çalışma masasının üstünde aşka gelip işe koyulmamı bekliyor boncuklar ve iğne oyaları.

Ben "Zuma" ya dalmışken dışardan canhıraş feryatlar yükseldi, balkona koştuğumda sokağın sonundaki apartmanın önünde toplanmış kalabalıktan ve ağlayan kadınlardan ölen biri olduğunu tahmin ettim. Çok geçmedi zaten cenaze arabası göründü, ağır ağır ilerleyerek balkonun altından geçerken bir "Fatiha" yolladım hiç tanımadığım bu kişiye. Araç tam köşeyi dönerken annesinin elinden tutmuş minik bir kıza yol vermek için yavaşladı. Küçük kız yüzünde kulaklarına kadar uzayan çocuksu ve mutlu bir tebessümle dönüp baktı cenaze arabasının ardından, sonra da sıçrayarak yoluna devam etti. "Hayat ve ölüm" diye düşündüm "birbirine ne kadar yakın, birine bakarken öbürüne geçiveriyorsun." Yaşamın gerçeği bir kez daha dank diye kafama düşerken ölene rahmet, güleryüzlü miniğe de upuzun bir ömür dileyerek gündelik hayhuya geri döndüm...

10 yorum:

  1. Leylak Dalım, bir ara ben de Zuma'ya takmıştım ve 12. kapıyı açtırana dek ilerledim ama oradan öteye geçemedim. Sonunu da çok merak ediyorum aslında. Ara sıra yine girip oynuyorum ama ııhh, olmuyor, takılıyorum.
    Ölen komşunuza da allah rahmet eylesin.

    YanıtlaSil
  2. Leylak Dalı,
    O fincanlı leziz fotoğraflardan bir tane daha işte...ne güzel.
    Nazlı Eray düşle gerçeği buluşturmaya çalışan ama hep hayatın düş tarafından bakan kızıl saçlı tatlı bir yazar.
    Ntv de onkadın adlı programda da katılımcı.
    seviyoruz kendisini...

    mutlu, kitaplı ve barışçıl günlere.

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Leylak,dışardan gelen feryatları ben de duyar gibi oldum, tüylerim diken diken. Annesinin elini tutan gülümseyen kızı düşünürken kızıma baktım ve ben de gülümsedim. Hayat böyle diyorum boyumdan büyük bir laf olduğunu bilerek.
    Sevgiyle öpüyoruz, kendine çok iyi bak...

    YanıtlaSil
  4. Bir ölüm ve bir küçük kızın yüzünde ki gülümseme nasıl geçiriveriyor insanı hemen öbürüne..Bu gün tüm ölüler rahmet istedi galiba..allah rahmet etsin hepsine,yaşayanlara da mutlu bir hayat dileği ve biz günlük yaşam koşuşturmacasına dalmalıyız mecburen..Sevgilerimle.

    YanıtlaSil
  5. Size bir türlü yorum yazamıyordum. Yani yazdıklarım gitmiyordu. Galiba düzelmiş.

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Begonvilli Ev,
    Bu aralar yine internette, googlede sorunlar var. Ben öğleden beri gmailimi açamıyordum ve yorumlara cevap yazamıyordum, yeni düzeldi. dns ayarlarıyla oynanacak sanırım, zira ben web sitesi konumundaki blogları da açamıyorum.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  7. Sevgili Butterfly,
    Saatlerdir internetle cebelleşiyorum yorum yazmak için. Evet bugün ölenlere rahmet günü gibi oldu, ne diyelim hepsi rahat uyusunlar, biz de günlük telaşlara geri dönelim. Sevgiyle...

    YanıtlaSil
  8. Sevdacım,
    Hep tut kızının elini ve hep gülümse. tatsız
    şeyler uzak olsun sizlerden. öptüm ikinizi de...

    YanıtlaSil
  9. Sevgili Zeynip,
    Nazlı Erayı'ı, hayata bakışını, enerjisini, herşeyini çok severim. Bir-iki yıl önce tanıştım kendisiyle, bazen mailleşiriz, okuruna çok yakın bir yazardır. Hatta bir kitabıyla ilgili blog yazımı okuyup çok güzel bir mail yolladı. Ayrıca ben onun kitaplarını okurken sesi kulağıma gelir hep ve çok zevk alırım o fantastik anlatımından. Kitabı yarıladım, yakında bahsederim blogda.
    Sevgiyle.

    YanıtlaSil
  10. Sevgili Çenebaz,
    O kadar çok oynadım ki, sonunda Zuma uzmanı oldum, öyle ki Zuma olimpiyatlarına katılabilirim:)) Birkaç kez bitirdim oyunu. Son turda uzay görünümünde bir mekanda oynuyor ve bitiriyorsunuz yani fazla bir aksiyon yok, tabii giderek zorlaşıyor. Aynı oyunu dönüp dönüp oynarken de kendime gülüyorum, işte maksat vakit geçirmek.
    Sevgiler yolluyorum...

    YanıtlaSil