Leylak Dalı'na yine yol göründü. Yarın bu vakitler kısmetse Ankara'da oluruz herhalde. Dışarda pırıl güneş, hava limonata tadında, sen bırak güzelim Antalya'yı git Ankara'ya. Eh, evlat hatırına çiğ tavuk bile yenir.Her seferinde giderken bir telaş, dönerken bir telaş. Tam bir yere alışırken, hop yollara düşüyoruz. Ne yapalım Allah başka keder vermesin.
İşim çok, toparlanmanın telaşına evden ayrılmanın hüznü karıştı. Üstelik bu sabah aklıma yıllardır hatırlamadığım birşey geldi. Üniversitedeyken sınıf arkadaşlarımdan biri yarıyıl tatilinde gittiği memleketinden dönerken trafik kazasında ölmüştü; böyle mahcup, az konuşan, tombul, elma yanaklı bir gençti, bize bahçelerinden kiraz getirirdi bazen tatil dönüşlerinde. Sen bunu hatırlayınca bir hüzünlen, otur bir güzel ağla kaç yılın ölümüne. İnsan yaşı ilerledikçe iyice hassaslaşıyor diyeceğim ama benimki de abartılı oldu yani, hem de bir yandan söylendim bir yandan ağladım: "İnsan 19 yaşında ölür mü be, yazık değil mi, sakin sakin otururdu, bize de kiraz getirirdi, nasıl da iyi çocuktu" diye. Ay kiraz getirmese üzülmeyeceğim sanki, bir de onu yerleştiriyorum gündeme. Yok yok bana mekan değişikliği iyi gelmiyor, debriyaj hafiften kaçırmaya başlıyor.
Neyse ağıdımı yapıp hafifledikten sonra kalkıp dişçiye gittim. Hep böyle olur, giderayak ya kaplamam düşer ya dolgum. Neyse ki diş hekimi eve çok yakın, acil durumlarda sorun olmuyor. Hemen bir dolgu yaptı ama sanırım çürük köke epeyce yakınmış, sinirlere dokundu hala çok sızlıyor. Orhan Veli'nin Süleyman Efendisi nasırından çekmiş bu dünyada, ben dişlerimden. Hayatta en kıskandığım kişiler üst ön dişleri sağlam ve düzgün olan insanlar. Benimkiler neredeyse her yıl tamir görmekteler; sırayla dolgu, kanal dolgu, kaplama, pivolu kron, diş kisti ameliyatı, ikili köprü, üçlü köprü, dörtlü köprü ve son olarak altılı köprü, olarak dört diş eksiğiyle şu anda ucu hafiften kırık ve şekli hoşuma gitmeyen bir köprü taşımaktayım üst, ön damağımda. Birinci 5 yıllık planımın ilk maddesinde köprülerimi yeniletmek var, hem dayanıklı hem de estetik olsun diye model olarak Mostar Köprüsünü almayı düşünüyorum:))
Bir sürü işim var, daha valizleri toparlamadım burada gevezelik ediyorum. Ruhum tembel ruhum, domestik işlere hiç gelemiyorum. Annem kızardı bana rahmetli, evişi yapmayı sevmiyorum diye. Ben anneanneme çekmişim, o "Nerde çalgı, orda kalgı" deyimine tam uygun bir kadındı. "Pek severim teetorayı" der, ikide bir tiyatro bileti almam için teşvik ederdi beni. Hava subayı olan dayım askerlikten ayrılıp THY'ye pilot olarak geçtiğinde "Tüh tüh, ben şimdi Orduevine gidemeyecek miyim?" diye dertlenmişti. Ölümünden bir yıl önceydi, en büyük üzüntülerinden biri pekçok kenti görmüş ama Erdeği görmemiş olmasıydı. Göremeden de gitti ne yazık ki. Bu kadın üstelik beş vakit namazında niyazında, dinibütün bir hatundu ama ruh işte, ruh sefa için yaratılmış.
Nerden nereye geldim, anneannem rahmet istedi. Arkadaşlar bana izin, "Çok memleketler gördüm, Ankara'dan güzeli yok" türküsünü söyleyip "Misket" oynayarak ayrılıyorum aranızdan, yığınla iş beni bekler. En kısa zamanda Ankara'dan seslenmek dileğiyle şimdilik hoşçakalın...
İşim çok, toparlanmanın telaşına evden ayrılmanın hüznü karıştı. Üstelik bu sabah aklıma yıllardır hatırlamadığım birşey geldi. Üniversitedeyken sınıf arkadaşlarımdan biri yarıyıl tatilinde gittiği memleketinden dönerken trafik kazasında ölmüştü; böyle mahcup, az konuşan, tombul, elma yanaklı bir gençti, bize bahçelerinden kiraz getirirdi bazen tatil dönüşlerinde. Sen bunu hatırlayınca bir hüzünlen, otur bir güzel ağla kaç yılın ölümüne. İnsan yaşı ilerledikçe iyice hassaslaşıyor diyeceğim ama benimki de abartılı oldu yani, hem de bir yandan söylendim bir yandan ağladım: "İnsan 19 yaşında ölür mü be, yazık değil mi, sakin sakin otururdu, bize de kiraz getirirdi, nasıl da iyi çocuktu" diye. Ay kiraz getirmese üzülmeyeceğim sanki, bir de onu yerleştiriyorum gündeme. Yok yok bana mekan değişikliği iyi gelmiyor, debriyaj hafiften kaçırmaya başlıyor.
Neyse ağıdımı yapıp hafifledikten sonra kalkıp dişçiye gittim. Hep böyle olur, giderayak ya kaplamam düşer ya dolgum. Neyse ki diş hekimi eve çok yakın, acil durumlarda sorun olmuyor. Hemen bir dolgu yaptı ama sanırım çürük köke epeyce yakınmış, sinirlere dokundu hala çok sızlıyor. Orhan Veli'nin Süleyman Efendisi nasırından çekmiş bu dünyada, ben dişlerimden. Hayatta en kıskandığım kişiler üst ön dişleri sağlam ve düzgün olan insanlar. Benimkiler neredeyse her yıl tamir görmekteler; sırayla dolgu, kanal dolgu, kaplama, pivolu kron, diş kisti ameliyatı, ikili köprü, üçlü köprü, dörtlü köprü ve son olarak altılı köprü, olarak dört diş eksiğiyle şu anda ucu hafiften kırık ve şekli hoşuma gitmeyen bir köprü taşımaktayım üst, ön damağımda. Birinci 5 yıllık planımın ilk maddesinde köprülerimi yeniletmek var, hem dayanıklı hem de estetik olsun diye model olarak Mostar Köprüsünü almayı düşünüyorum:))
Bir sürü işim var, daha valizleri toparlamadım burada gevezelik ediyorum. Ruhum tembel ruhum, domestik işlere hiç gelemiyorum. Annem kızardı bana rahmetli, evişi yapmayı sevmiyorum diye. Ben anneanneme çekmişim, o "Nerde çalgı, orda kalgı" deyimine tam uygun bir kadındı. "Pek severim teetorayı" der, ikide bir tiyatro bileti almam için teşvik ederdi beni. Hava subayı olan dayım askerlikten ayrılıp THY'ye pilot olarak geçtiğinde "Tüh tüh, ben şimdi Orduevine gidemeyecek miyim?" diye dertlenmişti. Ölümünden bir yıl önceydi, en büyük üzüntülerinden biri pekçok kenti görmüş ama Erdeği görmemiş olmasıydı. Göremeden de gitti ne yazık ki. Bu kadın üstelik beş vakit namazında niyazında, dinibütün bir hatundu ama ruh işte, ruh sefa için yaratılmış.
Nerden nereye geldim, anneannem rahmet istedi. Arkadaşlar bana izin, "Çok memleketler gördüm, Ankara'dan güzeli yok" türküsünü söyleyip "Misket" oynayarak ayrılıyorum aranızdan, yığınla iş beni bekler. En kısa zamanda Ankara'dan seslenmek dileğiyle şimdilik hoşçakalın...
İyi ve eğlenceli yolculuklar Leylakcım.Mutlu bir bayram dilerim...
YanıtlaSilYazını okuyunca kuzenlerimi hatırladım.İkisinin çocukları da İstanbul'da okuyor.Hep böyle derler,burada bir yığın iş,gidince bir yığın iş.
YanıtlaSilAma zevkli işler.
Şimdiden iyi bayramlar.
Sevgilerimle
İyi yolculuklar Leylak' cım. Sana yazdığım maili görmedin sanırım. Artık Ankara' dan devam...
YanıtlaSilTeşekkürler sevgili arkadaşlar, sizlere de şimdiden iyi bayramlar.
YanıtlaSilAsucum valla gelmedi mailin, ilahlar görüşmemizi istemiyor galiba:(( Belki ancak gelecektir. Sevgiler...
Bir tekerliği kırık çöp konteynerine bile ağlayan ben için bu ağlamanız hiç de garip gelmedi.
YanıtlaSilAyrıca hayırlı yolculaklar diliyorum. Allah'a emanet olun inşallah.
Diş ağrısı kötüdür...Geçmiş olsun...
YanıtlaSilŞimdiden hayırlı yolculuklar iyi bayramlar dilerim...
Leylek Dalı'm geçmiş olsun.. nedir bu dişlerden çektiklerimiz yaaa.. hadi güle güle git güle gülegel.. şimdiden iyi bayramlar canım..
YanıtlaSilGüle güle git, güle güle gel tatlı dilli Nurşen'cim,
YanıtlaSilSana ve ailene gönlünce mutlu bayramlar.
Bu arada Antaltya'dan sonra Ankara çekilmez haklısın.
Sevgiler...
ah dişci deme, ben dişciden korkarım ama dişci benden daha çok korkar hehehe. Çünkü öyle panikletirim ki onu da.
YanıtlaSilİyi yolculuklar diliyorum sana, Ankara'da ne çok blogcu arkadaşımız var. Bir gelsem blog partisi yapacağım orada:)))
Sevgilerimle
Leylak Ablam hem kocaman bir geçmiş olsun hem de mis gibi iyi yolculuklar.Doya doya geçirin vaktinizi beraber.Öpücüklere boğdum seni,ve mis kokulu bayramlar da diledimm... Sağlıcakla kal...
YanıtlaSilBir bayram gülüşü savur göklere, eski zamanlara gülücükler getirsin öyle içten samimi, gözyaşlarını bile tebessüme çevirsin. İyi Bayramlar.
YanıtlaSilhoş geldin demeye geciktim Leylağım affet.İyi bayramlar,hoş geldin,sefa geldin.Yolu da biliyorsun elimi öpmeğe gel.Biliyorum ben den gençsin:)))
YanıtlaSilooohseviyorum yaşlanmayı beee