Bayramın 4. gününü de kapı dışarı çıkmadan tamamladım sonunda. Bu bir ilktir bunca yıllık yaşamımda, öyle kapandım kaldım evde; kasvetli, keyifsiz, kırık-dökük. Oysa bu ev zamanında ne kalabalık bayramlar görmüştü. Bayram büyüklerle bayram oluyor galiba, biri ebediyen gidip diğeri de yaşadığı kenti değiştirince bize de onların evinde kolu-kanadı kırık bayram yapmak düştü. Neyse fazla derinlere daldım, şarkıdaki gibi:
"Hüzün zaman zaman deli dalgalarla gelir, gönlümün kıyısına vurur."
Geçelim bu konuyu fazla açılmadan yoksa boğulacağız.
Ayşe Şasa'nın anılarını bitirdim. Oldukça ilginç bir yaşamöyküsüydü. Batılılaşma eğilimindeki zengin bir ailede doğmuş, yabancı mürebbiyelerle köşklerde büyümüş, iyi okullarda okutulmuş, sonraları sinema dünyasına dahil olmuş bir kadın Ayşe Şasa, Yeşilçam'ın önemli senaryo yazarlarından. "Ah Güzel İstanbul, Gramofon Avrat, Dinle Neyden gibi filmlerin senaryosu ona ait. Üç evlilik yapmış, üçü de sinema dünyasından; Atilla Tokatlı, Atıf Yılmaz ve Bülent Oran. Her üçü de yapımcı, yönetmen, senarist olarak Türk sinemasına emeği geçmiş kişiler. Ayşe Şasa'nın çocukluğu çok yalnız ve sorunlu geçiyor, aile en iyi Batılı eğitimi verebilmek adına çocuklarını Türkçe dahi bilmeyen yabancı mürebbiyelere emanet edip kendi dünyalarında yaşıyorlar. Çocukları çok sert bir disiplinle yetiştiren bu dadılar yeri geldiğinde şiddete başvurmaktan bile kaçınmıyorlar. Şefkat yoksunu ve yalnız geçirdiği yıllar depresif bir kişilik geliştirmesine neden oluyor. Okuduğu seçkin okullar, içine girdiği sanat dünyası bile ondaki bu şefkat açlığını, yalnızlığı gideremiyor ve hayatının uzun bir dönemini depresyon ve psikolojik bozukluklarla boğuşarak, dış dünyaya kapalı geçiriyor. Bu yoğun depresif dönemden çıkmasına son eşi Bülent Oran yardımcı oluyor ve Ayşe Şasa daha sonra doğduğu ve yetiştiği ortamın tam tersi bir yaşama, tasavvufa ve dine yöneliyor, kurtuluşu orada buluyor. İbret verici bir öyküydü aslında. Ebeveynlerin çocuklarına en iyi eğitimi vermek isterken onları nasıl harcayabildiklerine canlı bir örnek. Depresif bir yaşamöyküsü olması da bunalarak geçirdiğim dört günlük bayram tatiline pek uygun düştü doğrusu.Geçelim bu konuyu fazla açılmadan yoksa boğulacağız.
Tatil bitti, normal yaşama dönebiliriz artık. Emekli olsam bile tatil dönemlerinde kendimi hayattan soyutlanmış hissediyorum. Gündelik hayhuy normal düzeninde akmalı ki ben de içine girebileyim.
Antalya'dan Ankara'ya gelince balık bollaştı, çok komik aslında sahil şehrinde yaşayıp balığın iyisini Ankara'da yiyebilmek. Şimdi Ulus'taki Hal'den gelen iri iri çinekopları hazırlama zamanı, en sevdiğim balıktır, yiyelim bakalım belki içindeki fosfor beynimin daha iyi işlemesini sağlar. Ama önce içine bir çubuk tarçın ve birkaç karanfil atılmış ekinezya çayı içeceğim boğazımı yumuşatması için.
Kalın sağlıcakla...
İyi ki de bitti Leylak' cım. İyi ki de bitti.
YanıtlaSilKimse kınamasın beni hiç sevmiyorum bayramları.
Davul gibi geriliyorum. Rutinimize dönelim şöyle.Artık büyük dert, küçük sıkıntı hiçbirine gelemiyorum. Gönlümün kıyısının hüzne de artık pek tahammülü yok. (Ne de severim o şarkıyı)
Bu arada inşsllah öksürüğün geçmiştir.
Sevgiler...
Ayynen katılıyorum Asucum, çok sıkıldım beah ben bu baryamdan. Öksürük geçmedi, nedir anlamadım, tekrar dr.a gitmeyi düşünüyorum, biraz yoruldum ya temizlik falan arttı iyice. İlk günkü kadar değil ama yine de öksürüyorum, usandım valla.
YanıtlaSilBayramsız günlerde görüşmek üzere...
Sıkılanlara aynen bende katılıyorum. Evet ohh iyi ki bitti.
YanıtlaSilGünlük alışılmış yaşamın içine girince bi rahatlık bi rahatlık ki sorma gitsin. Zorunlu ziyaretler hep sıkmıştır beni. Rahat olmalıyım istediğim için gitmeliyimki mutlu olayım.
Sevmem bayramları, sadece güzel yüzünü bulup avunmaya çalışırım.
Ayşe Şasa için teşekkürler, ilgimi çekti okumalıyım.
Laf aramızda geçirdiğin bayramı birazcık kıskandım.
Sevgilerimle...
Yalnız değilmişim, yandaşlar çoğalıyor:)) Nurcuğum hakikaten sıktı beni, dinlenmiş olmamı kıskandın galiba ama ben biraz da hastaydım aman sen yeni kalktın daha, kıskanıp tekrar yatma:))
YanıtlaSilSevgiler canım...
Boğazın için geçmiş olsun ablacım, gerçekten de bazen bende oh diyorum yoruldum gezmekten :)
YanıtlaSilSevdim bu muhabbeti. Mideme kramplar giriyor 'bayram seyran' dendiğinde. Gittikçe daha geri çekiliyorum, bir kocaman 'bizim aile' yemekli toplantısı dışında eve gömülüyorum bayramlarda. Gazete ve yerli TV kanalları yasağı da koyuyorum kendime, yine de zavallı hayvancıklara yapılan eziyeti biri bir yerden sokuveriyor gözüme. Kızıyorlar bir de İsviçre'de yapılan minare referandumuna. Tabii yaaaa, adamlar meydanlarda boğaların bacaklarını kesip işkence ile ölüme götüreceklere karşı önlem alıyorlar şimdiden :(
YanıtlaSilAyşe Şasa benden 5 sınıf büyük bir Arnavutköy Amerikan Kolejli, aynı eğitimden geçtik yani. Kitabını almıştım okumadım daha. Okul hakkında yazdığı satırları gördüm ve komik buldum. Hayatımın belli zamanlarında da yollarımızın kesiştiği oldu. Kitabı almamın nedeni 'sağlama yapmak'. Sinema, gazete çevrelerinden insanlar olarak Ayşe Şasa'ya hep kafayı ha yedi ha yiyecek diye bakıyorduk çünkü.
Edacım teşekkür ederim canım. Güzel bir hafta diliyorum.
YanıtlaSilSevgili Oya,
inan bana da kramp giriyor bayram lafından, halbuki özel günleri hep hayata anlam katmak için bir vesile olarak kabul eder birşeyler yapmaya çalışırım ama bayram bunların dışında kalıyor, bu defa da kendi evimden uzakta iyice sıktı beni (oğluma lojistik destek için Ankarada onun yanında kalacağız bir süre, Antalya'yı koyduk geldik yani bu mevsimde evlat hatırına:)
evet Ayşe Şasa tahminlerinizi hiç boşa çıkarmamış, kitabı okuyunca anlayacaksınız zaten, ilginç geldi evet ama her yazdığına hak verdiğimi de düşünmeyin, kendi düşünceleri doğrultusunda yazmış işte. Eh o da onun görüşü ne diyelim.
Sevgiler...
Leylak Dalıcım, hayatının 18 yılını şizofren olarak geçirmiş ve sonrasında o çok sevdiğimiz filmleri yapmış Ayşe Şasa. Biyografi okumayıda çok severim, İlk kitapçı ziyaretimde alacağım kitabı.
YanıtlaSilÇOOK SEVGİ ÇOOK SELAM SIMSIKI KUCAKLAMA
canım geçmiş olsun
YanıtlaSilbayramın kutlu olsun
sevgiler