Bu postu binbir güçlükle ve son derece canı sıkkın yazıyorum. Merak etmeyin benimle ilgili bir sorun yok, sorun bilgisayarımda. Kurulduğu günden bu yana bana sadakatle hizmet veren sevgili Bihter (valla ben ismi koyduğumda Aşk-ı Memnu dizisinin esamisi okunmuyordu TV'de, oradan hareketle konmuş bir isim değil yani) dün akşam itibariyle fena halde su koydu. Ardarda virüs alarmı veriyor, kesintisiz. Taratıp buluyorum, hem dosyayı, hem virüsü temizliyorum yine çıkıyor. Bilgisayarı fena halde yavaşlattı. Kadrolu sorun çözücüm oğlum yanımda olmayınca mecburen tamirci bulacağız, bu da fena halde canımı sıkıyor. Bihter'i yabancı doktorlara emanet etmek, hafazanallah ama yapacak birşey yok. Bihter'le yaşamaya fena alışmışım. Demem o ki bir süre buralarda olamazsam sebebi budur.
Dün akşam iki etkinliğe ardarda katıldım. Her ikisini de Antalya Büyükşehir Belediyesi düzenlemişti. İlki "İsmail Baha Sürelsan Konservatuarı Türk Sanat Müziği Grubu"nun sunduğu "Sevdiği Şarkılarla Atatürk'ü Anma Konseri" idi. Rumeli türküleri ağırlıklı olmak üzere Atatürk'ün köşkünde mevcut plaklardan derledikleri bir repertuar sundular. Özellikle iki genç sanatçının girişte ney ve kemençe ile yaptıkları taksim ve Fahir Atakoğlu'nun bestelerinden oluşan sunum harikaydı, çok etkilendim. Sarı Zeybek türküsü çalarlarken barkovizyondan yansıyan Atatürk'ün Bursa'daki baloda oynadığı zeybek görüntülerine bir de zır zır ağlamayayım mı? Helal dedim kendime, hassasiyetin tavan yaptı. Neyse ki şefin kadın oluşu ve solo yapan kadın sanatçılardan birinin de eski öğrencilerimden biri oluşu (konser öncesi beni görüp yanıma gelmiş ve kendini tanıtmıştı) karamsarlıktan çıkardı, mutlu etti . Fotoğrafta söyleyen de o, 1996 yılında mezun ettiğim Füsun Demirtaş. Ticaret Lisesi'nden mezun bir gencin konservatuara yönlenmesi de ayrı bir sevinç kaynağı.
Dün akşam iki etkinliğe ardarda katıldım. Her ikisini de Antalya Büyükşehir Belediyesi düzenlemişti. İlki "İsmail Baha Sürelsan Konservatuarı Türk Sanat Müziği Grubu"nun sunduğu "Sevdiği Şarkılarla Atatürk'ü Anma Konseri" idi. Rumeli türküleri ağırlıklı olmak üzere Atatürk'ün köşkünde mevcut plaklardan derledikleri bir repertuar sundular. Özellikle iki genç sanatçının girişte ney ve kemençe ile yaptıkları taksim ve Fahir Atakoğlu'nun bestelerinden oluşan sunum harikaydı, çok etkilendim. Sarı Zeybek türküsü çalarlarken barkovizyondan yansıyan Atatürk'ün Bursa'daki baloda oynadığı zeybek görüntülerine bir de zır zır ağlamayayım mı? Helal dedim kendime, hassasiyetin tavan yaptı. Neyse ki şefin kadın oluşu ve solo yapan kadın sanatçılardan birinin de eski öğrencilerimden biri oluşu (konser öncesi beni görüp yanıma gelmiş ve kendini tanıtmıştı) karamsarlıktan çıkardı, mutlu etti . Fotoğrafta söyleyen de o, 1996 yılında mezun ettiğim Füsun Demirtaş. Ticaret Lisesi'nden mezun bir gencin konservatuara yönlenmesi de ayrı bir sevinç kaynağı.
Konserin bitiminde yan salona geçtik, Dilek Türker'in rol aldığı "Latife-Mustafa Kemal'le 1000 Gün" adlı oyunu izlemeye. Kiloları ve iri yarı oluşu gerçek dışı bir Latife Hanım imgesi oluştursa da gözümde iki saati aşan hayli tempolu bir performans sergiledi Dilek Türker ve Latife Hanım'a olan kızgınlığımı pekiştirdi. Zaten yıllar önce kitabı okumuş ve bir kadın olarak anlamaya çalışsam da içinde bulunduğu koşulları gözönüne alarak hiç haklı bulmamıştım. Bunda belki ta ilkokul yıllarımda sanırım Ulus gazetesinde tefrika olarak verilen Salih Bozok'un anılarının da etkisi vardır. O çocuk aklımla bile Latife Hanım'ın yaptıklarına akıl erdirememiştim. Bir kez de Dilek Türker aracılığıyla görmüş olduk. Yine de ruhu şad olsun.
Bilgisayar ızdırap çektiriyor bana şu anda. O nedenle bu postta meydana gelen her türlü yanlıştan ben sorumlu değilim. Yazdklarımın çoğunu görmüyorum bile, o denli yavaş ve takılıyor. Artık bitireyim, bir süre görmezseniz bilin ki Bihter enikonu hasta ve ben bakıcılık yapıyorum. Tanrı sizin bilgisayarlarınızı korusun...
Bilgisayar ızdırap çektiriyor bana şu anda. O nedenle bu postta meydana gelen her türlü yanlıştan ben sorumlu değilim. Yazdklarımın çoğunu görmüyorum bile, o denli yavaş ve takılıyor. Artık bitireyim, bir süre görmezseniz bilin ki Bihter enikonu hasta ve ben bakıcılık yapıyorum. Tanrı sizin bilgisayarlarınızı korusun...
Önce Bihter' e acil şifalar diliyorum. Biliyorum ki onsuz olmaz. Belki şu an benim yorumumu bile göstermeyecek sana.İyi bir bakımdan sonra eskisinden daha sağlam olacak eminim.
YanıtlaSilYetiştirdiğin öğürencinin hem de senin sevdiğin bir tarzda performansını izlemek gurur verici olmalı.
Atatürkün sevdiği şarkılar içinde en sevdiğim "Mani oluyor halimi takrire hicabım" Biz de vaktiyle konserimizde okumuştuk.Umarım yazdıklarımı görürsün. Öptüm Leylak' cım...
lEYLAK ABLA;geçmiş olsun Bihtere.Aynı problemi ben de yaşıyorum ve kayıt yapamıyorum.Ne sinir bir durum .Bu arada biliyor musun tavsiye ettiğin kitapların arasından Jale Sancak ı seçtim ve okumaya başladım.Daha çok başındayım tam bir yorum yapamayacağım.Sonra tartışırız :)
YanıtlaSilbihtere geçmiş olsun sana da kolay gelsin.yenisine sağlık demeye dilim varmasa da netice de canın sağolsun...
YanıtlaSilBenim yazar arkadaşım,
YanıtlaSilBen görmeyeli ne güzel yazılar döktürmüşsün.Şöyle bir inceledim. Beraberliğimizle ilgili anlatımına Mehmet'de ben de bayıldık.Her zaman ve daha güneşli günlerde birlikte oluruz inşallah. Fakat sevgili Bihter'in hastalığına üzüldüm. Bunun sende yaratacağı boşluğu tahmin edebiliyorum. Umarım kolay bir şeydir ve çabuk kavuşursunuz.
Öpücükler Tunay
Ön izlemede Mehmet'in google hesabını kullanıyor. Ben anlamadığım için değiştirme yapamadum. İdare et artuk.
Bihter'e geçmiş olsun Nurşen'ciğim.:))
YanıtlaSilBilirim o virüs hallerini.
Sanırım biz kadınlar Fikriye'yi daha çok sevdik Latife Hanım'a göre.
Ne düşünürsün bu konuda?
Sevgilerimle...