Facebook'un ilk dolaşıma girdiği zamanlarda sosyal medya acemisiydik ve pek eğlenceli gelmişti platform. Bir sürü arkadaşımızın izini bulmuş, gruplara üye olmuş, fotoğraflar paylaşmış, oyunlar oynamış, mesajlar yollamıştık birbirimize. Lise arkadaşlarımın çoğuna Facebook sayesinde ulaşmıştım, hâlâ görüşüyoruz ne mutlu ki. Şimdiki laçkalık yoktu o zamanlar. Her an kapatmayı düşünüyorum ama bazılarıyla sadece o platformda ilişki kurabildiğim için onların hatrına bir kenarda tutuyorum, aklıma gelirse şöyle bir girip bakıyorum o kadar. Çünkü ortamda benim takip ettiklerim dışında herkes var, niye var onu da anlamıyorum. Hele o aptal saptal gruplar, bir oyuncunun rol icabı giydiği gelinlikle fotoğrafını koyup "Falancanın düğünü, tebrik etmez misiniz?" ya da ayrılalı neredeyse 10 yıl olmuş bir çiftin fotoğrafının altına "Mutlu evlilikleri sürüyor, maşallah deyin" paylaşımlarını görünce deli oluyorum. İki gün önce tiyatroculardan birinin gelinlikli görüntüsüne Melih Cevdet Anday'ın fotoğrafını ekleyip yanına da şimdiki eşiyle fotoğrafını koyup "İlk eşi-Son eşi" yazmışlar, Anday kadının ancak dedesi olabilir tabii ve ayrıca kimi koyduklarından haberleri yok. Hasılı Facebook deliler koğuşuna döndü diyeceğim de bugün gördüğüm bir haberle "Kedi olalı bir fare tuttu şükür" sözleri çıktı ağzımdan.
Blogumun eski takipçileri bilir, ailecek başımızdan geçen, ölümden döndüğümüz bir sel felaketi yaşadık çok yıllar önce. Henüz 1,5 yaşındayken annem o yıllarda babamın görevi nedeniyle oturduğumuz Meriç'ten, Ankara'ya ailesinin yanına ziyarete gelmiş. O korkunç selin de tam o zaman geleceği tutmuş. Bugün Facebook'da rastladığım haber ve fotoğraf işte bu olayla ilgili, meğer 11 Eylül'müş o felaketin tarihi, unutmuşum. Uzun arayla aynı gün gerçekleşen İkiz Kuleler saldırısı kadar küresel olmasa da ülke için oldukça ağır sonuçlar doğuran bir felaket olmuş Hatip Çayı taşkını, 196 kişi ölmüş, pek çok kişi yaralanmış, yüzlerce ev yıkılmış, ulaşım ağları hasar görmüş. Yıkılan evlerden biri bizim de konuk olarak kaldığımız dedemin evi ve annemle ben evin önündeki at kestanesi ağacının üstüne zor bela tırmanarak kurtulmuşuz. Anneannem de bir başka ağacın üstüne tünemiş. Bizi, buz gibi sel sularında kulaç atarak ulaşan, bir yarışma için Ankara'da bulunan yüzücü gençler kurtarmış. Bir süre aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz çadırlarda kalmışız. Hayal meyal hatırlıyorum 1,5 yaşıma rağmen. Kızılay'ın yiyecek arabası gelince 11 yaşındaki dayıma seslenip "Ünal doş, papapa deldi, epek deldi" dediğimi anlatırlardı, kuru fasulye-pilav sevgimin o zamanla bir ilişkisi var sanırım.
Görsel: Buradan Detayları merak ediyorsanız tıklayıp okuyabilirsiniz. Fotoğraftaki, sağdaki çadırlar ve önündeki o yol ara sıra rüyalarıma girer. Hayatımı borçlu olduğum at kestanesi ise hâlâ kutsalımdır, bunu beni tanıyan pek çok kişi bilir.
Yeni bir kitaba başladım: "Çalınan". İsveç'in Kuzey Kutup Dairesi'ndeki topraklarda yaşayan ve ren geyiği üretimiyle geçinen, bizim Laponlar olarak bildiğimiz ama bu deyimden hoşlanmadıklarını kitabı okumaya başlayınca anladığım Sami halkı kitabın ana konusu. O halktan küçük bir kızın üzerinden anlatılan öykünün Netflix'de filminin olduğunu da yeni öğrendim, kitap bitsin hemen izleyeceğim. Çok iyi gidiyor, sanırım çabuk bitecek.
Bu serinin yazısı çoğunlukla geçmişle bağlantılı oldu, sanırım benim Rutin Dışım geçmişe dönmekmiş. Şimdi izninizle çıkıp biraz yürüyeyim, hem de at kestanelerine tekrar teşekkür ederim...
Biz de at kestanelerine ve yüzücü gençlee şükranlarımızı sunalım. Tekrar okudukça içim ürperdi, korkunç bir şey atlatmışsınız. Bazen hayat bir pamuk ipliğine, bazen bir ağacın dalına, gövdesine bağlı, ne acayip.
YanıtlaSilLapland görmeyi istediğim masal diyarlardan. Niye sevmiyorlarmış o tabiri acaba? Kitaba ve filme bakacağım, teşekkürler. Güzel yürüyüşler ve benden size sarı sonbahar çiçekleri :)
Vikipedia'dan öğrendiğime göre Lapp sözcüğü yama anlamına geliyormuş ve bu halkın ulusal giysileri rengarenk olduğu için kendileriyle dalga geçildiğini düşünüyor ve Sami olarak anılmak istiyorlarmış. Kitabın bölüm numaraları da Sami dilinde verilmiş. Okuyunca çok seveceğini düşünüyorum. Ve madenler tüm dünyanın baş belası.
SilBereket hatırlamıyorum tam anlamıyla o sel baskınını, sadece anlatılanlar ve hayal-meyal birkaç görüntü, yoksa epey travma yaşatırdı bana. Şimdi düşününce aklıma geldi, acaba su korkum, yüzme öğrenememem acaba bilinçaltı o yıllardan mı kalma. Yalnız sonrasında o selden kurtulan insanlar için yaptırılan bir sitede oturduk, sanırım annemi ve anneannemi kendileriyle aynı kaderi yaşayan insanlarla yaşanan müthiş komşuluk ilişkisi sağaltttı.
Benden de sana uğurlu bir at kestanesi gelsin, çekmeceye koyunca nemi alırmış, çantada taşırsan da şans getirirmiş diye duydum.